HER KADIN CİNAYETİNDE O SÖZLEŞMEYİ HATIRLATIYORLAR

Denizli Barosu Kadın Hakları Komisyonu, İstanbul’da üniversite öğrencisi Ayşe Tokyaz’ın öldürülmesi olayına tepki göstererek, İstanbul Sözleşmesi’nin ilkelerine dönülmesi çağrısında bulundu.

Denizli Barosu Kadın Hakları Komisyonu, İstanbul’da 22 yaşındaki üniversite öğrencisi Ayşe Tokyaz’ın öldürülerek cesedinin bir valizin içinde yol kenarına bırakılması olayına ilişkin yazılı bir açıklama yaptı. Komisyon, TÜBAKKOM ile birlikte yaptığı ortak açıklamada bu cinayetin ülkede kadına yönelik şiddetin ulaştığı korkunç boyutu ve devletin koruma yükümlülüğündeki eksiklikleri bir kez daha gözler önüne serdiğini belirtti. Kadın cinayetlerinin politik olduğu vurgusu yapıldı, etkin bir soruşturma ve yargılama ile maddi gerçeğin aydınlatılması, faillerin, iştirak ve yardım edenlerin cezalandırılması istendi. 

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ ÇAĞRISI
İstanbul Sözleşmesinin hukuken halen yürürlükte olduğunun hatırlatıldığı açıklamada, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının kadınların yaşamına olumsuz etkiler yaptığı vurgulandı: “Kadınların yaşam hakkını güvence altına alan ve devletlere bu konuda açık yükümlülükler getiren İstanbul Sözleşmesi’nden tek taraflı çekilme kararı, kadınların yaşamına doğrudan etki etmiş; şiddetle mücadeledeki kararlılığı zayıflatmış ve faillerin cesaret bulduğu bir cezasızlık iklimine zemin hazırlamıştır” denildi.

SÖZLEŞMENİN TEMEL İLKELERİ

Komisyon, İstanbul Sözleşmesi’nin önemine dikkat çekerek, “Hatırlatmak isteriz ki İstanbul Sözleşmesi; kadına yönelik şiddeti bir insan hakları ihlali olarak tanımlar, şiddeti önleme, mağduru koruma, failleri cezalandırma ve bütüncül politika geliştirme yükümlülüğü getirir, taraf devletlere, toplumsal cinsiyet eşitliğini esas alan bir yaklaşım benimsemelerini zorunlu kılar” ifadelerine yer verdi.

KORUMA MEKANİZMALARINDA YETERSİZLİK

Komisyon, Türkiye’nin sözleşmeden çekilmesinin ardından adalet yollarının tıkandığını ve koruma mekanizmalarının zayıfladığını belirtti: “Ülkemizde kadın cinayetlerinde failler hâlâ ‘iyi hal’, ‘tahrik’ gerekçeleriyle indirim alırken; kadınlar sistematik olarak korunmasız bırakılmaktadır. Bu dava da dâhil olmak üzere birçok vakada, kadının kolluk veya adli makamlara başvurduğu, yardım istediği halde etkin koruma sağlanamadığı bilinmektedir. Devletin önleme yükümlülüğü, yaşam hakkını koruma sorumluluğu kadar kritik bir anayasal ve uluslararası yükümlülüktür.”

Eril yargılamaların, fail lehine indirimlerin son verilmesi, cezasızlık algısıyla faillere cesaret vermenin sonlandırılması gerektiği ifade edildi. Yürütmenin ise kadınları ve haklarını değersizleştiren, eril hegamonyaya itaati esas alan politika ve beyanlardan kaçınması gerektiği hatırlatıldı.  Ayrıca İnfaz Yasası'nın şiddet faillerinin özgürlük kapısı haline getirildiği eleştirisi yapıldı, yaşam hakkı ihlallerine caydırıcı yaptırımlar getirilmesi gerektiğinin altı çizildi. 

 

EŞİT VE ŞİDDETSİZ BİR TOPLUM VURGUSU

Açıklama şu şekilde sona erdi: “Kadınların yaşam hakkı, hiçbir siyasi kararın veya keyfi tasarrufun konusu olamaz. Kadınların öldürülmediği bir ülke için, İstanbul Sözleşmesi’nin ilkelerine ve ruhuna geri dönülmelidir. Kadınların eşit, özgür ve şiddetsiz bir yaşam sürdüğü bir toplum mümkündür ve hukuk bu düzenin teminatı olmalıdır. Bir bavula sığdırılmaya çalışılan kadınlar değil, şiddeti besleyen cezasızlık ve suskunluk sona ermelidir. Hayatlarınız bizim mücadelemizdir”