MB BAŞKAN YARDIMCISI AKÇAY: ÇARE, ENFLASYONU AŞAĞI İNDİRMEK

Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Dr. Osman Cevdet Akçay ile TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) İşletme Topluluğu tarafından geleneksel olarak düzenlenen “İş Dünyasında Hedef: Girişimcilik ve Liderlik Zirvesi”nde Denizli iş dünyası temsilcileri ve öğrencilerle bir araya geldi.

Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) İşletme Topluluğu tarafından geleneksel olarak düzenlenen “İş Dünyasında Hedef: Girişimcilik ve Liderlik Zirvesi”, bu yıl da Sadık Grubu’nun ana sponsorluğunda ve destekleriyle 11. kez gerçekleştirildi. Etkinlikte, iş dünyası ve bürokrasiden önemli isimler; Denizli iş dünyası temsilcileri ve öğrencilerle bir araya geldi.

PAÜ Prof. Dr. Hüseyin Yılmaz Kongre ve Kültür Merkezi'nde saat 09.30 – 16.00 arasında düzenlenen zirvede; T.C. Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Dr. Osman Cevdet Akçay, TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı ve ODE Yalıtım A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, ESAS Holding Yönetim Kurulu Başkan Vekili Emine Sabancı Kamışlı, Microsoft Türkiye Kurumsal Çözümler Genel Müdür Yardımcısı Cüneyt Batmaz yaptıkları konuşmalarda deneyimlerini paylaştı.

Öğrencilerin kariyer planlamalarında kritik önem taşıyan bilgiler edindikleri toplantıya Denizli Valisi Ömer Faruk Coşkun, Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Ali Marım, PAÜ Rektörü Prof. Dr. Mahmud Güngör, AK Parti İl Başkanı Muhammet Subaşıoğlu ve diğer protokol üyeleri katıldı.

AKÇAY: AŞAĞI İNİŞE İVME KAZANDIRACAĞIZ

Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Dr. Osman Cevdet Akçay, büyüme, enflasyon, faiz ve kur ağırlıklı konuşmasında, iktisat ile ekonomi arasında anlam farkına değindi. Türkiye'de en büyük sorunlardan birinin çok fazla iktisat bilgisi olmadan ekonomi konuşuluyor olması olduğunu vurgulayan Dr. Akçay, bunun herkesin işini zorlaştırdığını dile getirdi. Etimolojinin neden iyi iktisat analizi yapılamadığı konusunda çok önemli ipuçları verdiğine işaret eden Akçay, Merkez Bankası’nın üstüne düşen görevleri anlattı.

Enflasyon eğiliminin seyrini anlatan Akçay, enflasyonun yüzde 25-30’larda takılıp kalacağı, bunun nasıl kırılacağı sorusuna karşı şunları söyledi: “Bu soru hep geliyor bize. Sorunun kendi içinde aslında hafif oksimoron niteliği taşıyan şeyler var. Yani 30’lara, 25’lere takılacak olan enflasyonu nasıl kıracaksınız dediğiniz zaman ben çok anlam veremiyorum buna. Yani takılıp kalacak olsa ve orada hakikaten kalacaksa bu, merkez bankaları soyu tükenmiş kurumlar olması lazım. Yani benim ne yapacağımdan bağımsız, benim yaptığıma verilecek olan reaksiyondan bağımsız takılacak bir enflasyon olamaz. Çünkü olması için şöyle bir şey olması lazım. Sen faizi on puan indirsen de, sekiz puan çıkartsan da yirmi beşe takılacak. Böyle şey mümkün mü, değil. Bunu kırmanın bir yolu illaki var. Bütün mesele o kırması gereken noktaya gidilecek yolu sen merkez bankası olarak takip etmeye niyetli misin ve bunu yapacak mısın? Gerekeni yaparak kıracağım aslında ama herkesin kafasında bir takılacak kalacak diye bir hissiyat var. Bu hissiyatın da temeli aslında yok.”

Yapılması gerekenin o hissiyatı kırmak olduğunu ifade eden Akçay, “Fakat bunun piyasalar nezdinde yapılmasının çok kolay bir şey olmadığının farkındayız” dedi. Enflasyonda uzun dönemli trendin aşağı geldiğini, aşağı gelişin biraz yavaşladığını ve sürecin hala devam ettiğini vurgulayan Akçay,   enflasyonun aşağı gelişine ivme kazandırmanın Merkez Bankası’nın kudretinde olan bir şey olduğunu, bunu kararlılıkla kıracaklarını kaydetti.

KUR-TALEP-BEKLENTİ

Enflasyonu etkileyen üç kanal olduğuna işaret eden Akçay, “Birincisi kur. Kurdan çok etkilendiğini biliyoruz, zaman zaman daha fazla zaman zaman daha az, geçişkenlik oranı diyoruz kurdan enflasyona. Bazen yüksek oluyor, bunun yüzde yetmişlere, neredeyse seksenlere çıktığı zamanlar oldu, şimdi azaldı. Fakat algıyla beraber o da değişebilir tabii ki elbette. İkinci kanal talep. Talebin nasıl gittiğine dair resim biraz karışık. Büyüme oranları gayet iyi geliyor Türkiye'de. Bu insanların çoğunluğunun hayatlarında hissettikleri bir refah artışı şeklinde bir büyüme değil. Fakat hakikaten bir büyüme de var Türkiye'de, bunu da reddedemiyorsunuz. Dolayısıyla böyle baktığınızda enflasyonun aşağı gelişinde bu düzleşmenin büyümeye ne kadarını atfedeceksiniz, taleple gelen büyümeye, burası birinci soru işareti. Üçüncüsü de beklentiler, bizimki gibi enflasyonda çok önemli. Hane halkı beklentileri var biliyorsunuz, şirketlerin var, bir de piyasa katılımcıları dediğimizin var. Hane halkının mesela ellilerde, şirketlerinki otuz beşe geldi, piyasa katılımcıları yirmi üçlerde, on iki ay sonrasında enflasyon beklentisi. Hane halklarının enflasyona dair çok yüksek bir beklentisi var on iki ay sonrasına dair. Bakın o zaman hane halklarının şunu düşünüyor olması lazım yüzde 40’tan mevduata parayı koymak için deli olmak lazım. Çünkü para kaybedeceksin, böyle düşünüyor olmanız lazım. Tutarsızlık var bunda ama geçmiş dönem travmaları çok fazla, o travmayı atlamıyorlar. Kira var, eğitim var. Fiyatlar intikam alarak geri geliyorlar kontrol etmeye kalktığınızda” ifadelerini kullandı.

KİTABI İYİ BİLMEK GEREKLİ AMA YETERLİ DEĞİL

Genel geçer iktisatta enflasyonla büyüme arasındaki bağa işaret eden Akçay, Türkiye ekonomisinin 23 yıllık bir ekonomiye sahip olduğunu, 2002’de oynak kur rejimine geçildiğini, ondan önce Türkiye 2M süpermarketken ondan sonra 3M süpermarkete geçtiğini ifade etti, Türkiye’de kitaba uygun gerçek bir ekonomi tanımının 2002’den sonra var olduğunu vurguladı. “Ne pahasına olursa olsun faizler düşsün” düşüncesinin devreye sokulmaya başlamasıyla enflasyonun yukarı attığını, büyümenin gerilediğini, 2021’den itibaren para politikasının tamamıyla devre dışı bırakılıp, onun yerine regülasyonlarla götürülmesi tercih edilen bir sistemin devreye sokulduğunu söyleyen Akçay, kitabı bilmenin gerekli ama yeterli olmadığının altını çizdi. Akçay, “Siz hayatın kitaptan ne kadar saptığını anlayabilmek için zaten kitabı çok iyi bilmek zorundasınız. ‘Bana kitap gerekmiyor, ben piyasadan geliyorum’ para politikasında işe yarayan bir şey değil. Onun için kitabı bilmek gerekli ama yeterli değil ve bu deneyim zaten bize maliyetli oldu.” şeklinde konuştu.

Enflasyonda takılıp kalınacak bir sonraki yerin neresi olduğunun bilinemeyeceğini dile getiren Akçay,  enflasyonun yüzde 25-30’larda takılıp kalacağı söylemlerinin hurafe olduğunu kaydetti. Belirsizliğin bu işin doğasında olduğunu vurgulayan Akçay, “Büyümeden ne kadar feragat etmek gerekip gerekmediğini şu anda biz bilmiyoruz tek haneli enflasyona giderken. Ama burada benim görüşüm kritik olan bir şey var. Merkez Bankacılıkta iki tane çok önemli kural vardır. Her zaman hata yapmayı temkin tarafında tercih edin. Yani eğer hata yapacaksanız aşırı temkinli olduğunuz için hata yapmış olun, çok atılgan olduğunuz için değil. İkincisi kredisi olan bir tehdit, yani icrasından daha kuvvetli bir tehdit. Yani öyle bir tehditle geleceksin ki aslında onu icra etmen gereken durumu ortadan kaldıracaksın” görüşüne yer verdi.

PROBLEM OYNAKLIK

Merkez Bankası’nın ne pahasına olursa olsun enflasyonu aşağı çekeceğine inanılırsa istihdam kaybı gibi acı kısımların o kadar az olacağını dile getiren Akçay, “Siz o acıyı düşük tutmaya odaklı bir amaç fonksiyonunuz var sinyalini verirseniz acının devriye girme ihtimali o kadar fazla artacak. Böyle bir paradoksal durum var. Problem Türkiye'de enflasyonun yüksek değil sadece oynak olması, oynaklık büyük problem. Türkiye'nin büyümesi çok oynaktır, büyümeye katkı yapan kalemler de çok oynaktır.  Reel kur çok oynak, reel faiz çok oynak. Yatırım harcamaları da aynı şekilde. Dolayısıyla enflasyonun oynak olması sadece kendini etkileyen bir süreç değil başka bir dolu makro değişkeni de ciddi şekilde etkileyen ve sıkıntıya sokan bir süreç.” diye konuştu.

PİYASA EN BÜYÜK CEZA KESİCİDİR

Oynaklığı azaltmak gerektiğini vurgulayan Akçay, “Real kur reel faiz oynaklığını aşağı çekip düzey olarak da reel faizi aşağıya çekerek. Ama onun yolu enflasyonu aşağı çekmekten geçiyor. Faizi indiremezsiniz, faizin aşağı geleceği ortamı yaratırsınız. Merkez Bankası faizi bir göstergedir, politika faizin aşağı geldiği dönemde piyasa faizlerinin yukarıya gittiğini gördük. Ama amaç neydi onlar da aşağı gelsindi, piyasa seni dinlemez, piyasa en büyük ceza kesicidir, sen gösterge faizi bir yere getirirsin, piyasanın reaksiyonu faizlerin nereye geleceğini belirler. O faizler yukarıya da giderler, sıkıntımız zaten o oldu geçmişte. Şimdi onu toparlıyoruz.” ifadelerine yer verdi.

Merkez Bankası’nın brüt rezervinin 190 milyar dolar, swap hariç netlerinin 70 milyar dolar civarında olduğunu açıklayan Akçay, Türkiye ekonomisinin dipten çekilip 140 milyar dolar bir dönüşüm gerçekleştirildiğini kaydetti. Para politikasında duruşun doğruysa rezervin yeterli olacağının altını çizen Akçay, “Çark çok basit; şunu söylüyor çark size, reel faiziniz pozitifse rezerv değişimi pozitif. Reel faizi negatife indiriyorsunuz, rezervler eriyor” dedi.

PARA POLİTİKASI İYİ ÇALIŞIYOR

Göreve geldiklerinde enflasyonun yüzde 38 olduğunu hatırlatan Akçay, sorulması gereken sorunun ‘yaptıklarını yapmasalardı bugün enflasyon nerede olacaktı’ şeklinde olması gerektiği vurgulayarak, “Onun cevabı 140’sa, şu anki rakam muazzam bir başarı ama insanlar orayı kaçırıyorlar” dedi.

KKM’nin stok miktarının 143 milyar dolar olduğunu, bunun patlamaya hazır bir bomba gibi iken şu an kimsenin ruhu duymadan 0,1 milyar dolar seviyesine geldiğini ifade eden Akçay, rezervlerin dışarıdan bir şok geldiği takdirde Merkez Bankasının ne gerekirse yapacak şekilde güçlü olduğunu vurguladı.

Kur kanalında fiyatların kontrolünün işe yaradığını dile getiren Akçay, şunları kaydetti: “Talep tarafı biraz muallak. Beklenti tarafı, aslında en az becerdiğimiz kanal gibi şu anda. Beklenti kanalını toparlarsak eğer Merkez Bankası olarak enflasyonun aşağı gelişinin devam edeceğini, aylık bazda da ve hiç öyle takılma falan filan olmayacağını göreceğiz.

Para politikası çalışıyor, daha iyi çalışabilir miydi, çalışabilirdi diyen var çalışmazdı diyen var o ayrı bir mesele. Ama çalışmıyor demek çok saçma, ciddi şekilde iyi çalışıyor.

Toplam sanayi üretimine baktığımızda heterojenlik bu arada çok fazla, ciddi şekilde işleri çok iyi giden sanayi var, işleri kötüye giden sanayi var, yani ayrışma başladı fena halde. Bunun olması gerektiğini söyleyenler var bunun olmaması gerektiğini söyleyenler var. Sanayi enteresan bir sınavdan başarıyla çıkıyor, ihracat da içinde olmak üzere yani cari açık baskısı falan mesela hissetmiyoruz şu anda. Kur çok değerlendi, peki niye cari açık baskısı hissetmiyoruz bu kadar değerli kurda? Değerli kur denen şey aslında başka türlü baktığımızda o kadar değerli olmadığını hatta hiç olmadığını çıkaran analizler de var. Dolayısıyla Türkiye dezenflasyonu başarıya erdirmek için parasını zaten değerli tutmak zorunda değil. Sıkıntı şu olur; çok uzun süre değerli tutmak zorunda kalırsanız Türk lirasını o zaman sıkıntı kur üzerinde birikmeye başlar, onu bir an evvel devre dışına atmak için ne yapmanız lazım? Enflasyonu bir an önce aşağı indirmeniz lazım. Nominal kur üzerinden çare aramaya çalışmak çok yanlış bir strateji, o çıkmaz sokak, çıkmaz sokak olduğunu geçmişte de gördük. Tekrar istememekte fayda var. İstenmesi gereken şu; ben ihracatçı olsam bizden ve hükümetten şunu isterim; şu enflasyonu bir an evvel indirin. Çünkü Türk lirasındaki reel değerlenmeyi yüksek TL enflasyonu yaratıyor. O varken bir de kuru çok kontrol ederseniz, bu sefer baskı üzerine tabii ki artırmaya başlarsınız. Dolayısıyla geldiğimiz noktada bu ince ayarları bizim ve yönetimin tabii ki doğru yapması gerekiyor.

Her derde deva olacak olan şey aslında enflasyonun bir an önce mümkün olduğu kadar çabuk tek hanelere yakın bir yerlere çekilmesi ve dediğim gibi bunu en fazla istemesi gereken sektör ihracatçı sektörü. Enflasyonun inmesi yerine bana enflasyonla uyumlu kur ver demek, çıkmaz sokakta yürümeye inat etmek demek. Bir yere götürmeyecek o sizi. Bunu anlamamız lazım toplumca ve toplumca enflasyonun hakikaten ne kadar bozucu bir şey olduğunun ortak kanısında olmamız gerekiyor ama maalesef tam orada toplum olarak da değiliz şahsi görüşüm.”

KGF'nin kredi garanti fonu kredilerinin sürdürülebilir büyümenin ilacı olduğunu söyleyenlerin olduğuna işaret eden Akçay, “Bu kadar tuhaf bir şey olamaz. Buldum ben sürdürülebilir büyümenin kaynağını dendiği anda direkt uzaklaşın. Kolay mevzular değil bunlar. ‘İktisat neden tehlikeli’ derken bunları kastediyoruz. Herkes konuşabiliyor iktisat konusunda futbol gibi biraz. Ama konuşabileceğiniz düzeyler var, her düzeyde konuşamazsınız. Tabii ki iktisatta belli düzeylerde konuşursunuz ama bir düzeye çıktığınızda konuşamaz hale gelmeniz lazım.” şeklinde görüş belirtti.

NORMALLEŞME O KADAR KOLAY DEĞİL

İş insanı Süleyman Kocasert’in “bu kadar süredir enflasyonla mücadelede yeterince başarısız olunmasını neye bağladığı, belirsizlik ya da oynaklığın çok fazla olmasının yeterli ve tatmin edici olmadığı” sorulan Akçay, şunları kaydetti: “Buranın da çok çabuk normalleşmesi o kadar kolay değil. Normalleşmesi için o normalleşmenin bir an evvel yapılması konusunda bir konsensüs olması gerekiyor toplumda. Ama onun tam oluşmadığını görüyorum.  Siz bu dezenflasyon sıkıntısını ne kadar az tutmak isterseniz ve az olmasına yönelik politika tasarlarsanız ve o da öyle algılanırsa dezenflasyon süreç olarak uzuyor, kur üzerinde baskı birikir. Artı o korktuğunuz şeyin başınıza gelme ihtimali de artar, azalmaz yani bu başıma gelmesin diye devreye soktuğunuz tasarım başınızı daha fazla dert sokacak olan bir şeye gelmeye başlar.”

Kerdi faizlerinin yüksekliği ve sektörlerin sıkıntısına ilişkin soruyu yanıtlayan Akçay, sektörlerin problemlerini Merkez Bankasının görmesi ile çare olmasının farklı şeyler olduğunu belirterek, “Çareyi Merkez Bankasında aramak yanlıştır. Yani belli sektörlerin belli sübvansiyonlarla desteklenmesi lazımsa Merkez Bankası şu anda üstüne düşenden fazlasını yapıyor zaten, reeskontlar vesaire. Yani bir sübvansiyon gerekliyse bu bütçelenir, bütçeye konur oradan sektörlere dağıtılır aktarılır. Merkez Bankası para politikası götürür, ikisi birbirine çelişen şeyler değil. Yani problemi görmek bir şey Merkez Bankası olarak, probleme çare olmaya kalkmak başka bir şey. Onu bizden beklememeniz, onu beklediğiniz yerlere müracaat etmeniz lazım.  Bizdeki analizin ayrıntısını yani hakikaten size anlatamam, her sektörün ne durumda olduğunu şirket bazında biz görüyoruz. Muazzam bir data var merkez bankasında, yani her şeyin farkındayız.” diye konuştu.

TL’nin aşırı değerli olmasının ihracatçıyı sıkıntıya soktuğunu vurgulayan Akçay, “Enflasyon yüksek kaldığı için TL değerleniyor. Hem faizi indirip hem de kurda oynaklığa izin vermek intihar teşebbüsü, onu yapamazsınız” dedi.

TÜSİAD BAŞKANI TURAN

TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı ve ODE Yalıtım A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan da öğrencilere başarı serüvenini anlattı. TÜSİAD Başkanı olarak değil, bir iş insanı olarak tecrübelerini, deneyimlerini, şirketinde yaptığı ve yapamadığı şeyleri paylaşmak istediğini belirten Turan,  “Üniversiteler benim için yalnızca bilgi üretilen yerler değil, aynı zamanda geleceğin cesaretinin, merakının ve hayallerinin filizlendiği alanlardır. Mümkün olduğu kadar, hangi üniversiteden davet gelirse vakit bulup gidip deneyimlerimi paylaşmaya çalışıyorum.” dedi. Elazığ’ın Keban ilçesinin bir köyünde doğup bugün geldiği durumu özetleyen Turan, “Okursan ve çalışırsan kendi yolunu açarsın. Nereden geldiğinizden çok nereye gitmek istediğiniz önem kazanıyor. Ben bir Cumhuriyet çocuğuyum. Hayatım boyunca devlet okullarında okudum. Cumhuriyetin sağladığı eğitim fırsatları sayesinde bugünlere geldim. Toplum beni buraya taşıdıysa benim de bu topluma borcumu ödemek zorunda olduğumu düşündüm ve hâlâ böyle düşünüyorum. 32 yıldır sivil toplum örgütlerinde etkin çalışıyorum.” diye konuştu.

Başarının inişlerle, şüphelerle, yanlış adımlarla ve yeniden denemelerle dolu olduğuna işaret eden Turan, “Benim hikayemi şekillendiren tek bir gerçek var: Merak etmenin, hayal kurmanın, risk almanın ve gerektiğinde yön değiştirebilmenin asla bir sonu yoktur. Yaşam boyunca kararlarınıza rehberlik edecek olan liderlik kası, doğuştan veya şansla sahip olduğunuz bir nitelik değil; yolculuğunuz boyunca aldığınız ilhamla ve zorluklara birlikte göğüs gerdiğiniz insanların desteğiyle gelişen bir beceridir. Bana liderliğin ilk ilhamını ve dersini veren annemdir. Çünkü liderlik, bir yönüyle size güvenenlere karşı taşıdığınız güçlü bir sorumluluk duygusudur.” dedi.

Şirkete 40 yıl önce sermayesi olmadan ortak olma sürecini anlatan Turan, “Henüz Türkiye’de yalıtım kavramı bilinmiyordu. Kimse bize bu işin mutlaka tutacağını söylemedi. Sermayemiz sınırlıydı ama inancımız ve çalışkanlığımız yüksekti. Kırk yıl önce küçük bir girişim olarak başlayan bu yolculuğu, bugün altı kıtada seksenin üzerinde ülkeye ihracat yapan, üst üste üç yıl Türkiye’nin yalıtım malzemesi ihracat şampiyonu olmuş, yüzde yüz Türk sermayeli bir şirkete dönüştürdük. Bu hikayeyi bir zafer anlatısı olsun diye söylemiyorum. Asıl altını çizmek istediğim nokta şudur: Bu ölçeğe giden yol; uykusuz gecelerden, göğüslenen krizlerden, yeniden yapılanma süreçlerinden ve her seferinde "başladığımız yer burası değildi ama değerlerimiz aynı" diyebilme iradesinden geçiyor.” ifadelerini kullandı.

Kırk dört yıldır iş dünyasında olduğunu, belirsizliğin bu kadar maksimum olduğu bir dönem görmediğini dile getiren Turan, “Türk iş dünyasının bu belirsizliği en iyi yönetenlerden biri olduğuna inanıyorum çünkü sürekli dalgalar üzerinde sörf yapıyoruz. Sizin mezun olacağınız dönem de muhtemelen bu kadar karışık olacak; teknolojik sıçramalar ve çevre sorumlulukları ile karşı karşıya kalacaksınız. Liderlik geleceği bilmek değil, bilinmezlik içinde yön çizebilmektir.” dedi.

Öğrenme açlığının çok önemli olduğunu vurgulayan Turan, şunları kaydetti: “Sürekli öğrenmeye, merak etmeye devam ediyorum. Sizin çağınızda bir meslek edinmek yetmeyecek, o mesleği birkaç yılda bir yeniden icat etmeniz gerekecek. Eskiden her dört yılda bir kendinizi yenilemeniz gerekir derdim, şimdi bu süre bir yıla düştü. Ben yılda yaklaşık on bin sayfa kitap okuyorum ve özetlerini arkadaşlarımla paylaşıyorum. Yapay zeka, yeşil dönüşüm ve döngüsel ekonomi gibi başlıklar sadece teknik alanlar değil, liderlik biçimlerini de değiştiriyor. Diplomayı bir varış noktası değil, bir maratonun başlangıç çizgisi olarak görün.

En güçlü liderler aslında en iyi ekibi kurabilenlerdir. Başarı sadece işte ve ciroda değil; ailenizle kurduğunuz bağda, hobilerinizde ve hayata merakla bakmaya devam edip etmediğinizdedir. İnsan sadece üreten bir makine değil, anlam arayan bir varlıktır. İlişki, iletişim yönetimini iyi yapanlar genellikle başarılı olurlar.

Hayat bazen rüzgara karşı yürümek gibidir. Önemli olan dengeyi bulmak ve her seferinde yeniden ayağa kalkabilmektir. Ben halk oyunları oynarken öğrendim: Bir adım ileri, bir adım geri ama hep birlikte, ritimle ve güvenle. Türkiye’nin geleceğini sizler şekillendireceksiniz. Başarı bir unvan değil, bir duruş meselesidir. Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi: "Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır."