KARACA, ‘17 AĞUSTOS DEPREMİ’NİN 24’ÜNCÜ YILDÖNÜMÜNDE KONUŞTU
17 Ağustos 1999’da yaşanan Gölcük depreminin 24’üncü yıldönümü nedeniyle mesaj yayımlayan TBMM Başkan Vekili Gülizar Biçer Karaca; “Depremler artık sürpriz olmaktan çıktı; doğanın tüm canlılarının üzerinde varlığını hissettiriyor. Çarpan etkisi yaratarak büyüyen bir süreçteyiz. Ülkemiz için ‘Kırmızı Kod’ tanımlamasının yapılması gerekiyor” dedi.

Türkiye, 17 Ağustos 1999’de saat 03.02'de meydana gelen Kocaeli/Gölcük merkezli depremle sarsılmış, binlerce kişi hayatını kaybetmişti. TBMM Başkanvekili Gülizar Biçer Karaca, 17 Ağustos depreminin 24’üncü yıldönümü nedeniyle mesaj yayımladı. Ülke olarak o günden bugüne depreminin çoklu etkilerini yaşadığımızı belirten Karaca; “Deprem; doğaya karşı toplumların, iktidarların, uygulamaların çatışması; mücadelesidir. Bu mücadelenin sonucu, geleceği çetin biçimde etkileyecek. Deprem konuşmak geleceğin felaketlerinden kesitler sunmanın ötesinde, ülkemizin içine düştüğü, dönüşü olmayan, hali hazırda yaşamaya başladığımız bir yolculuktur. Hiç şüphe yok ki kendi yarattığımız yıkımı, yaşamaya başlamış bulunuyoruz. Depremler artık sürpriz olmaktan çıktı; doğanın tüm canlılarının üzerinde varlığını hissettiriyor, gösteriyor. Çarpan etkisi yaratarak büyüyen bir süreçteyiz. Ülkemiz için ‘Kırmızı Kod’ tanımlamasının yapılması gerekiyor” şeklinde konuştu.
“DOĞA BUNU FELAKETLER KAYNAĞI OLDUĞU İÇİN YAŞATMIYOR”
Karaca, şunları kaydetti: “Kamusal hizmetler ve altyapi krizi domino taşları gibi bir devrilmenin gerçekleşeceği, hatta gerçekleşmeye başladığı alenen ortada. Bu, hayal bile edemeyeceğimiz kadar vahim bir tablo. Ülkemizde son dönemlerde yaşadığımız depremler de bunlara kanıt niteliğindedir. Bir depremin üzerine gelen, o gün konulan hedeflerden uzaklaşan iktidarların doğayı yeterince ciddiye almadığını Van’da, Elazığ’da, İzmir’de ve son olarak Maraş’ta gördük. Doğa bunu felaketler kaynağı olduğu için yaşatmıyor. Verili düzen, yıkımı kendi eliyle getiriyor. Bu süreç felaketlerle, depremle insanların başa çıkmasını sağlayabilecek kamusal hizmetleri, kamusal alt yapıları da büyük oranda ortadan kaldırıyor.”
“BU YOK OLUŞU BİR DEPREM FELAKETİ OLARAK GÖREMEYİZ”
Yaşanan depremle binlerce kişinin hayatını kaybettiğini belirten Karaca; “Bu yok oluşu biz sadece bir deprem felaketi olarak göremeyiz. Tanıklık ettiğimiz şey bir biçimde insanın kendi yaşamsal sisteminin, varlığının yok oluşuna işaret ediyor. Yaşam alanı, geçim kaynağı ortadan kalkan insanlar için de bu kriz başka krizlere sebep oluyor. Geçim kaynağını kaybeden insan, yaşam biçimini, yaşadığı yeri değiştirmek zorunda kalabiliyor. Depremle karşı karşıya kalan insan, bir depremin yarattığı sorunlar karşısında, acı içinde başka yıkımlar da yaşıyor. Burada bir iktidar tercihi ile karşı karşıya da kalıyoruz. Temel mesele bir ‘Yönetememe’ hali değil. Yönetim anlayışının bu olduğu ortaya çıkıyor. Bu da krizleri, felaketleri imkan olarak gören bir zihniyetle karşı karşıya olduğumuz gerçeğini yüzümüze vuruyor. Mesele sadece deprem krizi olarak düşünülmemeli, bu komple bir sistem krizi, yaşamsal bir kriz. Deprem eylemsizliği uygulamada devam ederken, kağıtlar üzerinde uyum süreçleri belirleniyor. Canımız kağıttan kulelere emanet” ifadelerini kullandı.
“DEPREMİ CİDDİYE ALMALIYIZ”
Her şeyin yolundaymış gibi davranılmaması gerektiğini ve her şeyin yoluna girmesi için uğraşılmasını söyleyen Karaca; “Seyirci olmaktan çıkıp, depremi ciddiye almalıyız. İçinde bulunduğumuz sistemin sürekli olarak felaket yaratan bir yıkım tarzında da işlediğini görmeliyiz. Bunun karşısında mücadele ederken hakiki bir plana ihtiyacımız var. Gelecek için somut bir sonuç çıkarmalı; somut, gerçekçi adımlar atmalıyız. 17 Ağustos’un yıldönümünde son yaşadığımız depremler bir kez daha sorduruyor: Şimdi değilse, ne zaman?” diye konuştu.