HÜLYA KOÇYİĞİT DENİZLİ'DE KADINLARLA BULUŞTU: BU YÜZYIL, KADINLARIMIZIN OLACAK
Büyükşehirle Üreten Kadınlar Festivali kapsamında Denizlililerle buluşan Türk sinemasının efsane ismi Hülya Koçyiğit; “Eğer Türkiye’nin yüzyılı olacaksa bu yüzyıl kadınlarımızın elinde yükselecektir. Bu yüzyıl, kadınlarımızın yüzyılı olacak” dedi.
Türk sinemasının efsane ismi Hülya Koçyiğit, Büyükşehir Belediyesi tarafından organize edilen ‘Büyükşehirle Üreten Kadınlar Festivali’ kapsamında düzenlenen söyleşide Denizlililerle bir araya geldi. Nihat Zeybekci Kongre ve Kültür Merkezi’nde yapılan ve vatandaşların yoğun ilgi gösterdiği söyleşi konuşan Hülya Koçyiğit; ilk olarak üreten kadınlara tavsiyelerde bulundu. Hülya Koçyiğit; “Her şeyden önce cesaret. Eğer cesaretini toplayıp, toplum içerisinde var olduğunu hissedip, bunun farkında olup, doğal olarak taleplerini, yeteneklerini, sorunlarını ve isteklerini dile getirebilmeli. O nedenle kadınlar hep sosyal yaşamın içinde olmalıdır. Kadınların sosyal yaşamın içinde olabilmeleri, toplumu da ileri taşıyabilmeleri için her şeyden önce kız çocuklarımızın eğitilmeli. Eğer kız çocuklarımızı eğitebilirsek, her şeyden önce yarının toplumunu hazırlayan kadınlar, önce kendi sağlıklarına dikkat edecekler. Ruhen ve bedenen sağlıklı olacaklar ki sağlıklı toplumlar yetiştirebilsin” diye konuştu.
“SAĞLIK TARAMASI ÇOK ÖNEMLİ”
Sağlık konusunda uyarılarda bulunan Hülya Koçyiğit; “Belediye, bedava sağlık taraması yapıyor. Lütfen gelin sağlık taraması yaptırın. Çağımızın en sık rastlanılan hastalığı, kanser. Maalesef ben de geçirdiğim için belki bu vesileyle uyarmam gerekiyor. Kanser hastalığının en önemli tedavisi; çok erken teşhis edilmesi. Eğer erken teşhis edilebiliyorsa o zaman bu hastalık, tedavi edilebilinen bir hastalıktır. Eğer geç kalınırsa ne yazık ki tedavisi çok zor oluyor. O nedenle bu sağlık taraması çok önemli” şeklinde konuştu.
“KADIN DA İNSAN ERKEK DE İNSAN”
Kadın-erkek eşitliği hakkında da konuşan sinemanın efsane ismi Koçyiğit; “Vatandaş olarak hukuk önünde eşitiz. Toplumda insanı nasıl ayırt etmiyorsak, cins olarak da ayırt etmemeliyiz. Kadın da insan erkek de insan. Önce insan olarak değerlendirmeliyiz. Kadın ve erkek hukuk alanında eşitse eğer, uygulamada da eşit olmasını bekliyoruz. Ülkemizin birçok kesiminde hala kadın ikinci sınıf olarak düşünüyor. Aslında kadın öyle bir güçlü varlık ki; kadın çocuğunu da büyütür eşini de mutlu eder, kendisini de mutlu eder, çalışma hayatında da organize olarak bütün bunların hepsini yapabilir. Kadın, eşinden gerçekten aynı değeri görüyorsa; eşi de eşit olarak ona destek veriyorsa mutlu bir kadındır. Mutlu bir kadın mutlu çocuklar, mutlu çocuklar mutlu toplumu oluştururlar. O nedenle kadın ve erkeğin eşitliği çok önemli” ifadelerini kullandı.
“ÇOCUKLARIMIZI, İYİ İNSAN OLARAK YETİŞTİRELİM”
Şiddet üzerine sorulan bir soruyu yanıtlayan Hülya Koçyiğit; “Şiddet sadece bizim toplumumuza mahsus bir şey değil, ne yazık ki bütün dünyada şahit oluyoruz. Şiddet maalesef giderek dünyamızda çok fazla gördüğümüz bir şey. Ben, kadın erkek eşit, birbirini destekleyen, müşterek zevklerini ve beğenilerini artıran kadın ve erkeğin yetiştirdiği çocukların ruhen sağlıklı olduklarını düşünüyorum. Bir evin içinde şu ya da bu nedenle huzursuzluk, geçimsizlik, şiddet varsa o duruma şahit olan çocuğun ruhen sağlıklı olmasına imkan yok. Er ya da geç günün birinde gördüklerini tatbik edecektir. Bir çocuğa devamlı telkin veriyoruz ama bir kulağından giriyor, diğer kulağından çıkıyor. Çünkü deneyerek öğrenmek istiyor. Evin içerisinde gördüğü şiddeti de deneyimlemiş oluyor. O bir gün kendini babası gibi eşine şiddet uygulamakta haklı görüyor. Çünkü öyle görmüş, öyle öğrenmiş. Hep beraber bunun farkında olmamız gerekiyor. Evlatlarımızı yetiştirirken, ‘Sen bu ülkenin özgür vatandaşısın, her türlü hakka sahipsin. Ona göre davran’ dememiz lazım. Çocuklarımızı, kız ya da erkek çocuk olarak değil, iyi insan olarak yetiştirelim” şeklinde ifade etti.
“BU YÜZYIL, KADINLARIMIZIN YÜZYILI OLACAK”
Son yıllarda toplumun siyasi olarak çok fazla kutuplaştığını söyleyen Koçyiğit, şunları aktardı: “Bu bir vatandaş olarak benim içimi acıtıyor. Biz; biz ve birlik olduğumuzda birbirimizle konuşabildiğimizde, birbirimizi anlamak için dinlediğimizde ilerleyebiliriz. Bana göre bizim toplumumuza en çok yakışan demokrasidir. Dolayısıyla halledemeyeceğimiz hiç meselemiz yok. Sadece kötü günde bir araya gelmek önemli değil. İyi günlerimizi de çoğaltmamız gerekir. Voleybolda kızlarımız dünya çapında başarılar kazandı. Hep beraber sevindik. Müştereklerimizi hatırlayıp, çoğaltırsak bizler de mutlu oluruz, daha huzurlu oluruz. Eğer Türkiye’nin yüzyılı olacaksa bu yüzyıl kadınlarımızın elinde yükselecektir. Bu yüzyıl, kadınlarımızın yüzyılı olacak inşallah.”
“SANAT; İNSANI İYİLEŞTİRİYOR, İYİ DUYGULARA YÖNELTİYOR”
Atatürk’ün ‘Sanatsız kalan bir milletin, hayat damarlarından biri kopmuş demektir’ sözünü hatırlatan Koçyiğit, “Kültür ve sanat, insanların birbirilerini tanımaya, anlamaya, birlik olmaya, birlikte bir duyguyu yaşamayı bize öğretiyor. Bize hayatın olumsuz yönleri olduğu kadar, umudu da aşılıyor. Hayatın güzel, anlamlı, değerli yönleri de var. Siz onları arayıp bulun. Sanat bize; ‘Bir nevi ayna tutuyor. Kendi kendinizi görün. Belki de birçok şeyi yanlış yaptığınızı fark edersiniz’ diyor. Sanat, insanı iyileştiriyor, iyi duygulara yöneltiyor” dedi.
“İYİ Kİ TÜRK SİNEMASININ O MUHTEŞEM FİLMLERİ VAR”
Filmlerinden de söz eden Koçyiğit; “Filmlerimizin bizleri büyütmesi ne kadar güzel. ‘Biz sizin filmlerinizle büyüdük’ sözünü duyduğumda sanki kendimi görevini yapabilmiş bir insan gibi hissediyorum. Çünkü o filmler, bize bizi anlattı, tanıttı, kültürümüzden söz etti. Kültürümüzün yaşaması için bize yol gösterdi. İyi ki Türk sineması var. İyi ki Türk sinemasının o muhteşem filmleri var. Bu toplum sinemasıyla ne kadar gurur duysa azdır. Sadece sinemamız değil, elbette ki tiyatromuz da diğer sanat dallarımızda da dünya çapında sanatçılarımız var. Bir millet, sanatına ve sanatçısına sahip çıkarsa ondan çok yararlanır” ifadelerine yer verdi.
“BEN DE FİLMLERİMLE BÜYÜDÜM”
“Ben de filmlerimle büyüdüm” diyen Koçyiğit, şöyle devam etti: “Ben de o filmlerde yaşanmış hikayelerle, o hikayelerin geçtiği ülke ve çeşitli şehirleriyle, o ülkemin güzel insanlarıyla buluştum. Zaman zaman insanlarla buluşarak olgunlaştım. Hem mesleki açıdan olgunlaştım hem de insan olarak toplumdaki yerimin farkına vardım. O romantik, duygusal hikayelerden sonra toplumun beklentileri, rahatsızlıkları, talepleri ve sancılarıyla karşılaştım. Bütün bunların hepsi adeta benim çözmem gereken meselelermiş gibi geldi. Toplumsal hikayelere yöneldim. Özellikle kendi film şirketimi kurduktan sonra yaptığım filmler, hep toplumsal sorunları işleyen filmler oldu. Bunların hepsi karşılık buldu ve hala izlenmekte. İyi ki yapmışız o filmleri.”
“UZUN YILLAR ALİYE ÖĞRETMEN’İN ETKİSİNDE KALDIM”
Çektiği filmlerin hepsinin çok kıymetli olduğunu ifade eden Koçyiğit, “‘Vurun Kahpeye’ diye Kurtuluş Savaşı’ndaki Aliye Öğretmeni unutamadım. Çünkü ben ilkokul öğretmenime çok hayrandım, benim rol modelimdi. ‘Büyüyünce ben de onun gibi öğretmen olacağım’ diyordum. O Aliye Öğretmen’i öyle hissettim. Bir de Kurtuluş Savaşı’nın içinde bir öğretmen. Uzun yıllar o filmin etkisinde kaldım. Daha sonra toplumsal hikayelerde Lütfi Akad Ustamızın Anadolu’dan büyükşehre göç hikayesi. Ayırt edemiyorum. O filmleri tekrar hatırlayıp seyretmekte fayda var. O filmleri seyrederken de ‘Nereden nereye gelmişiz. Dün ne varmış, bugün bak neler var’ diyorsun” diye konuştu.
“ÇEKİMLERİNİN EN KÜLFETLİ OLANI ‘DERMAN’ FİLMİ OLDU”
Çekimlerinin en külfetli olanı filminin ‘Derman’ filmi olduğunu belirten Koçyiğit; “Derman, Ankara’dan ebelik yapmak üzere doğuda bir kasabaya atanmış bir ebeydi. Onu çekmek için Ağrı’ya gittik. Gittiğimiz zaman kıştı. Bugün çok kısa sürede ulaşım imkanı var. O filmi çektiğimiz yıllarda kara tren vardı. İstanbul’dan Sivas’a 2 günde gidebiliyorduk. Ağrı’ya vardık, insan boyu sarkan buzullar vardı. Muhteşem bir kar görüntüleri vardı. Ancak çekimler başladığı zaman çok zorluklarla karşılaştık. Tabiatla mücadele etmek durumunda kaldık. Ekipmanımız da bugünkü gibi değil. Gerçekten çekim şartları olarak bizi çok zorladı” ifadelerini kullandı.
“DERMAN FİLMİNNDE HER TÜRLÜ ÖLÜM-KALIM SINAVINDAN GEÇTİK”
Derman filminin çekimlerinde ölüm-kalım deneyimi de yaşadığını ifade eden Koçyiğit; şunları kaydetti: “Fırat Nehri donmuş, baya kalınlıkta buz tabakası kaplamış. Sahne icabı onun üstünden geçiyor olmamız lazım. Yönetmen öyle bir görüntü istiyor. Prova yapıldı. 1-2 geçtik. Oranın sakinleri; ‘Bu mevsimde TIR geçer’ diyor. Fakat 2-3’üncü provadan sonra o kızakla geçtiğimiz yerin su toplamaya başladığını gördük. Çekim bittikten sonra herkes birbirine ‘Geçmiş olsun’ demeye başladı. Büyük bir tehlike atlatmışız. O sızan su çatlağın başlangıcıymış. Yani nehirdeki o buz çatlamaya başlamış. Atlar, Talat Bulut, ben ve yanımızdaki 1-2 kişi de beraber suyun içine girip bugün yok olacaktık. O filmde her türlü ölüm-kalım sınavından geçtik. Donma tehlikesi geçirdik. Zor bir çekimdi.”