BÜYÜKŞEHİRLERDE YAŞAYANLAR DAHA ÖFKELİ VE KAYGILI
Uzman Klinik Psikolog Ece Reçber, büyük şehirde; kalabalık, trafik, ekonomik zorluklar gibi yaşam koşullarının birçok psikolojik hastalığı tetiklediğini, bunların başında da anksiyete (kaygı bozukluğu), depresyon ve öfke kontrol bozukluğunun geldiğini söyledi.
Büyük şehirlerde yaşamak insana iş olanakları, sosyal çevre, eğitim, kültür, sanat, gibi konularda avantaj sağlarken, yoğun ve stresli hayat kent sakinlerinin ruh sağlığını olumsuz yönde etkiliyor. Uzman Klinik Psikolog Ece Reçber, İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük kentlerde yaşayan insanların tahammül seviyesinin giderek düştüğünü belirterek, “kalabalık şehirlerin psikolojik rahatsızlıkları besleyebilecek birçok yönü var. Hayat daha zor sürdürülüyor. Özellikle öfke kontrol bozukluğu, kaygı bozukluğu (anksiyete) ve depresyon toplumda giderek yaygınlaşıyor” dedi. Ece Reçber şunları söyledi, “ Büyük şehirde yaşayan insanlarda rutin bir düzen hakim. İşe gittiğimiz saat, kullandığımız yol, iş yerinde muhatap olduğumuz insanlar, eve döndüğümüz saat belli. Bir noktada yeni güne uyanmak için motivasyonumuz kalmayabiliyor. ‘Yaşamaktan keyif almıyorum, her şey çok aynı’ cümlelerini çok duyuyoruz. Büyük şehirde insanlar çok daha çabuk sonuca ulaşmak istiyorlar. Birbirlerine karşı sergiledikleri anlayışta da düşüş var. Bu öfkeyi tetikliyor. Kişilik yapısına bağlı olarak tahammül seviyesi farklı olsa da en ufak tartışma bile ölümle sonuçlanabilecek kavgalara dönebiliyor. Eğer öfkelendiğinizde kendinizi kaybediyor, kendinize ya da bir başkasına zarar verecek noktaya geliyorsanız, bu konuda uzman yardımı almanız gerekiyor demektir. Büyük bir kentte yaşamayı tercih etmiş olabiliriz veya burada yaşamak zorunda kalmış olabiliriz. Hepimiz toplu taşıma kullanmak, trafiğe dahil olmak zorundayız. Büyükşehrin koşullarını kabullenmeli ve bu koşullarda mutlu ve huzurlu olmanın yolunu aramalıyız. Bizim için kabul kelimesi çok önemli. Kendimize en huzurlu en konforlu alanı nasıl yaratırız bunun için çaba göstermemiz gerekiyor. Belki işe gidiş geliş saatimizi değiştiremeyiz ama, iş dışında kalan zamanlarında sosyal alanda ne yaptığımızı kontrol edebiliriz. Kendimize iyi gelen aktivitelerin yaparak o alanda kendimizi rahatlatabiliriz. Değişimi çok büyük kanallardan bekliyoruz . Oysa çok daha ufak şeylerin birleşimiyle değişim mümkün olabiliyor. Güne başladığımız andan itibaren günlük rutinde ufak değişiklikler yaptığımızda, gün akışında, gün sonu tatminimizde de değişiklikler olduğunu fark edeceğiz. İşe gittiğimiz bir sokağı bile değiştirmek bile bize motivasyon kaynağı olabilir. Stabil tarzın dışında kıyafetler giymek iyi hissettirebilir. Uyandığımızda her gün ilk kahve içiyorsak o gün bir farklılık yapıp pencereyi açıp nefes almak iyi gelebilir. Hepimiz alışkanlıklarımızı sürdürme eğilimindeyiz, bu nedenle yeni bir alışkanlık kazanmak zor. Ama bazen de o değişime ihtiyacımız var. Bunun için biraz çaba göstermemiz gerekiyor. Ufak nefes egzersizlerin de gün içerisinde rahatlamamızı sağlayabilir. Bunu çok stresli kaygılı olduğumuz zamanlarda değil normal zamanlarda da yapmalıyız, gün rutinine dahil etmeliyiz. Böylece kaygı ve stresimizi daha iyi yönetebiliriz. Spor yapmak hem mental hem fiziksel olarak inanılmaz yarar sağlıyor. Efor sarf ettikten sonra rahatlıyor ve daha iyi hissediyoruz. Her türlü spor faydalı oluyor. Uğraşmayı sevdiğimiz başka şeyler de bulabiliriz. Bu zamana kadar vazgeçtiğimiz yarıda bıraktığımız hobiler, aktiviteler olabilir. Bize iyi geleni bulana kadar denemeye devam etmeliyiz. Kişinin günlük hayatını sıkıntıya sokacak bir düşünce duygu yoğunluğu varsa, işlerini aksatmasına sebep oluyorsa, olumsuz duygu ve düşüncelerle baş edemiyorsa uzman desteği alması gerekiyor demektir. Kişi bize geldiğinde günlük hayatındaki işlev kaybına, kendisini neyin sıkıntıya ve strese soktuğuna bakarız. Mutlaka temelde yatan ve kişinin baş etmekte zorlandığı bir duygu, bir düşünce vardır. Tedavide amaç hem semptomları azaltmak hem de kişiye sorunlarıyla, olumsuz duygu ve düşünceleriyle baş etme becerisi kazandırmaktır. Biz o duygu düşünceyle baş etmeyi öğretiyoruz. Bu bakış açısıyla alakalı bir durum. Hepimizde soyut birer psikolojik gözlük var. Bazen gözlük camımız kirlendiği için diğerlerinden daha farklı bir bakış açısına sahip olabiliyoruz. Bizim amacımız kirlenen gözlük camını temizlemek. Tedavi için bazen yalnız terapi yeterli olurken bazen terapi ile eş zamanlı olarak ilaç tedavisi de gerekebiliyor.”
Anksiyete (Kaygı Bozukluğu)
Kişinin kendini huzursuz hissetmesi, endişeli kaygılı olma hali, konfor alanına kesinlikle sahip olamama ve içte bunalmışlık hissinin anksiyetenin mental belirtileri. Yoğun kaygı yaşanan zamanlarda; kalp çarpıntısı, titreme, terleme, sıcak basması, nefes almada güçlük çekme gibi fiziksel semptomlar da görülüyor. Bu nedenle anksiyete zaman zaman kalp krizi ile karıştırılıyor.
Agarofobi, özgül fobi, panik atak, toplumsal kaygı bozukluğu ve yaygın kaygı bozukluğu gibi çeşitleri var. Herkeste görülme biçimi, görülme sıklığı ve yoğunluğu farklı. Hayat kalitesini ciddi derecede düşürebiliyor. Bazen gelen bir atakla birlikte günün tamamını iyi yönetememe ve ertesi güne kadar aksayacak şekilde kendini iyi hissetmeme hali devam edebiliyor. Bazen de evden çıkamamaya, sadece yatakta yatma isteğine dönebiliyor.
Depresyon
İnsanın hayatta hiçbir şeyden keyif almamasına ve sürekli üzüntü halinde olmasına sebep olan bir hastalık. Depresyonlu kişilerin evde ve işlerinde görevlerini yerine getirme yeteneği ve isteği azalıyor. Yorgun hissedebiliyor, iştah ve uyku problemleri yaşayabiliyorlar. Bazen değersiz ve suçlu hissediyorlar. İki haftadan uzun süre bu tür bir duygu durumu yaşandığında depresyondan şüpheleniyoruz.