ONKOLOJİ HASTALARINA NASIL DAVRANMALIYIZ?
Kanser hastalarına nasıl yaklaşılması gerektiği konusunda bilgi veren Klinik Psikolog Mine Caner, hastanın temposuna ayak uydurmak gerektiğini söyledi.
Caner, hastayı kısıtlamanın ve ona yasaklar koymanın yanlışlığına dikkat çekti. Hasta ve hasta yakınları ise kendilerine acıyarak yaklaşmanın ya da başka hastalardan örnek göstermenin morallerini bozduğunu dile getirdiler. Denizli Onkoloji Gönüllüleri Dayanışma Derneği DENOG’da hasta ve hasta yakınları için terapi çalışmaları yapan Klinik Psikolog Mine Caner, hastaya konuşmak için alan açmak, istediği zaman onu dinlemeye hazır olduğunu göstermek gerektiğini söyledi. Hastayla empati yapmamız gerektiğini kaydeden Caner, “Onu konuşmak için zorlamayın, o an anlatmak istemeyebilir. Ama anlatmak istediğinde orada olduğunuzu, dinlemeye hazır olduğunuzu bilmesi çok değerlidir” dedi. Sen hastasın deyip elinden işleri almak yerine onun temposuna ayak uydurmak, ona da sorumluluk vermenin daha doğru olacağını ifade eden Mine Caner, “Hastaya yasaklar koymak, kısıtla getirmek doğru değil. Ona da alan tanımalıyız” diye konuştu. Klinik Psikolog Mine Caner, yakınlarının hastalığını hastadan gizlemesinin de yanlış olduğunu belirterek, hastanın kendi bedeniyle ilgili bilgi almaya hakkı olduğunu dile getirdi. DENOG Başkanı Nejla Aslan ise, hasta olan kişiye acıyıp “Ah-vah” ederek yaklaşmanın yanlış olduğunu ve moralini bozduğunu ifade etti. Kişinin ilk öğrendiğinde hastalığının ölümcül olduğunu ve hayatının sonuna geldiğini düşündüğünü kaydeden Aslan, “Ona yardımcı olmak istiyorsanız ‘Ne zaman ihtiyaç hissedersen senin yanındayım’ şeklinde yaklaşın. ‘Çok iyisin, üzülme’ dediğiniz zaman kendisini ve hastalığını önemsemediğinizi düşünebilir” dedi. Başkalarının hastalığından örnek vermenin ve mukayese etmenin de yanlış olduğunu kaydeden Nejla Aslan, “Herkesin hastalığının derecesi, kişinin vücut yapısı, düşünce yapısı birbirinden farklıdır” dedi. Denizli Onkoloji Gönüllüleri Dayanışma Derneği (DENOG) üyesi hasta ve hasta yakınlarından bazılarının konuyla ilgili görüşleri de şöyle: Emel Kırlıoğlanlar, “Hastalığımı ilk duyduğumda çok üzüldüm. O dönemde hasta olan ama iyileşme sürecinde olan bir arkadaşım vardı. O bana destek oldu. Onun iyi olduğunu görmek bana da moral oldu. Kemoterapilere beraber gittik. Daha çok rahatladım. Öleceğimi hiç düşünmedim. Ama bir keresinde bir ev gezmesine gitmiştik. Ev sahibi “Filan akrabam kanserden öldü” diye örnek verdi. Bu beni çok üzmüştü. Bunlar duymak istemediğimiz şeyler. Özellikle ‘Yazık’ kelimesi çok moral bozucu” dedi. Yurdanur Coşkun, “Arkadaşlarım bana geldiğinde ‘Bu konuyu hiç açmayalım, konuşmayalım’ dedikleri zaman sinir olmuştum. Yaşadığımı o anda anlatmak istedim. Ama başka hastalardan örnek vermeye başladıklarında da kızmıştım. Bunu yaşayan benim, ben anlatayım, beni dinleyin öyle değil mi? Onkoloji hastalarına acımasınlar, ama umursamıyormuş gibi duyarsız da kalmasınlar. Hiç değer vermiyormuş gibi, önemsemiyormuş gibi hissedebiliriz. Bir de sözde moral vermek için hastalığı küçümsedikleri zaman‘Grip gibi’ dedikleri zaman kötü oluyorsun. Tedavimiz 1 yıldan fazla sürüyor. Kemoterapi için sürekli hastaneye gidip geliyoruz. Bazen damar bulunamıyor, kolumuz kanıyor, acı çekiyoruz. Kolay bir süreç değil” diye konuştu. Gülhan Aydoğan, “Kanser hastası olan yakınımıza her zaman nasıl davranıyorsak öyle davranmalıyız. Kendisisine ‘Yapabileceğim bir şey var mı?’ diye sorabilirsiniz. Hastalığıyla ilgili sürekli sorular sormak, aşırı üzerine düşmek doğru değil. Ama sanki hastalık hiç olmamış gibi konuyu açmamaya çalışmak da yanlış” açıklamasını yaptı. Leyla Bektaş ise, “Onkoloji hastaları genellikle kanserden bahsetmek istemezler, irdelemeyi sevmezler. Empati kurmaya çalışmak, onları anlamaya çalışmak lazım. Hastanın bu süreçte kendini yalnız hissetmemesi önemlidir. Sevildiğini, değer gördüğünü ve yalnız olmadığını hissetmelidir. Moral bozucu söylemlerden kaçınmalıyız” dedi.