AFGAN ÇOBANLARA MUHTAÇ OLMAK
Son dönemde hayvancılıkla ilgili en önemli tartışma konusu Afgan çobanlar oldu. Ticaret Bakanı Ömer Bolat’ın “Afgan çobanlar olmasa tarım, hayvancılık yapılamaz” sözleri üzerinden kırsalda tarımda çalışacak işçi bulunamaması sorunu gündeme geldi.
Ticaret Bakanı Ömer Bolat’ın sözleri uzun bir süreden beri hayvancılık yapan işletmelerin yöneticileri tarafından da dile getiriliyor. Afgan çobanlara adeta muhtaç, mahkum bir ülke haline geldik. Türkiye, bu noktaya nasıl geldi, nasıl getirildi? Biz neden Afgan çobanlara muhtaç hale geldik?
Afgan çobanları kim çalıştırıyor?
Öncelikle bir tespit yapmakta yarar var. Hayvancılıkta yaklaşık 15 yıldır uygulanan ithalat politikası nedeniyle küçük aile işletmeleri sektörün dışına itildi. Birçok aile işletmesi üretimden koparıldı. Hangi köye gitsem “eskiden bizim buralarda 15 sürü vardı, şimdi 3-5 sürü kaldı” sözlerini duyuyorum. Hayvancılığı bırakan köylüler, daha önce ürettikleri eti, sütü, yoğurdu, yumurtayı köye açılan marketten ambalajlı olarak alıyor.
Küçük aile işletmesi dediğimiz köylü üretimi bırakınca onların yerine devletin verdiği sıfır veya düşük faizli kredi ile çok sayıda yeni işletme kuruldu. Orta ve büyük ölçekli bu işletmeler, devletten kredi kullanarak genellikle hayvanı yurtdışından ithal eden, inşaata parayı gömen, yem ihtiyacını büyük oranda piyasadan temin eden, danışman çalıştıran, teknoloji yatırımı yapan ve işçi çalıştıran işletmeler.
Sektör dışından gelip yatırım yaptıkları için büyük bölümü hayvancılığı bilmiyor. Doktor, avukat, iş insanı, şirket yöneticisi gibi çok farklı mesleklerden gelen bu yatırımcılar Türkiye’nin bu alandaki potansiyelini değerlendirmek ve elbette para kazanmak için bu yatırımları yapıyor. Devletin verdiği sıfır faizli veya düşük faizli krediler de cazip geliyor. Bu işi Sencer Solakoğlu gibi çok başarılı bir şekilde yapanlar da var. İşi batıranlar da.
Hayvancılığın ve tarımın bu yeni aktörleri maliyeti, kar zarar hesabını biliyor. Maliyeti kurtarmak için geldikleri sektördeki alışkanlıkla “ucuz emek” ile üretim yapmak istiyor. Afgan, Suriyeli, Moldovalı işçiler, çobanlar genellikle bu işletmelerde çalıştırılıyor. İşin boyutu o kadar büyüdü ki bu işletmeler arasında eleman transferleri bile yapılıyor. Daha yüksek parayı veren elemanı kapıyor.
Aile işletmeleri azaldıkça yabancı işçi sayısı arttı
Küçük aile işletmesi, adı üzerinde zaten küçük. Afgan, Suriyeli, Moldovalı çoban çalıştırmaz, çalıştıramaz. Aile emeği ile çark dönüyor. Para kazanamayınca elindeki birkaç ineği kesip sektörden ayrılıyor. Hayvancılığı bırakanlardan kimisi kırsaldan göç etti. Kimisi başka alanlarda işçi oldu.
Hükümet de uyguladığı politikalarla aile işletmelerini sektörün dışına itiyor. Tam 14 yıldır kesintisiz süren hayvan ithalatı küçük aile işletmelerini sektörden kopardı. Çiğ sütten para kazanamadığı için, hayvan besiciliğinden geçinemediği için üretimden kopan bu küçük aile işletmelerinin sahipleri, çocukları zaten hayvancılıktan bıktıkları için aynı işte işçi olarak çalışmak istemezler, çalışmazlar. Kırsalda büyük bir işgücü açığı oluştu. Bu açığı Afgan, Suriyeli, Moldovalı işçiler doldurdu.
Küçük aile işletmelerinin yerini alan devlet destekli “modern” işletmelerde Afgan, Suriyeli, Moldovalı çalıştırılıyor. Kırsalda yaşayan nüfus zaten yaşlı. Bir bölümü emekli bir bölümü de devletin verdiği sosyal yardımlarla geçinmeye çalışıyor. Üretim yaparak geçinmeye çalışan çiftçiler, artan maliyetler karşısında ürünleri para etmeyince her yıl farklı bir ürüne yöneliyor. Sonunda sektörün dışına çıkıyor. O boşluğu başkaları dolduruyor.
Hayvan ithal, yem ithal, çoban ithal
Devletin verdiği sıfır faizli kredi ile işletme kuran, işletmeye koyduğu hayvanı ithal eden, o hayvanı beslemek için yem ithal eden işletmeler hayvana bakacak işçiyi de ithal etmeye başladı. Başlangıçta “ucuz emek” olarak görüldüğü için herkes memnundu. Kimse ses çıkarmadı. Bir süre sonra yerli işçi bulmak tamamen olanaksız hale geldi ve piyasa Afgan, Moldovalı, Suriyeli işçilere kaldı.
Afgan çobanlar, Suriyeliler kurdukları WhatsApp grupları üzerinden örgütlendiler. Kendi ücretlerini, çalışma şartlarını dayatmaya başladılar. Yerine çalıştıracak işçi bulunamadığı için bu şartlar büyük ölçüde kabul etmek zorunda kalındı. Bugün ithalata dayalı hayvancılığın yapıldığı Türkiye’de, özellikle orta ve büyük ölçekli işletmelerde Afgan çobanlar, çalışanlar olmasa hayvancılığı sürdürmek mümkün olmayacak. Ticaret Bakanı Ömer Bolat haklı. Ama bu işin sorumlusu da AKP Hükümeti. Uygulanan politikalar.
Uygulanan politikaların sonucu bu
Bizi bu noktaya getiren politikalar neydi? Küçük aile çiftçiliğinin desteklenmemesi ve yok edilmesi. Köy okullarının kapatılması. Kırsala ekonomik ve sosyal yatırımların yapılmaması sonucu kırsalın boşalması ve sadece yaşlı nüfusun kalması. Gençler köyde çalışmak yerine “sosyal güvencesi, sigortası var “ diye AVM’de güvenlik görevlisi, otelde garson, takside şoför, benzin istasyonunda pompacı olarak çalışmayı tercih ediyor. Emekli olunca köye dönmek umuduyla bu işlerde çalışıyor. Her ile, ilçeye üniversite veya fakülte açılarak herkes üniversite mezunu yapıldı. Üniversite mezunu gidip ahırda, bağda bahçede çalışmıyor. Diplomalı işsizler ordusu yaratıldı. Bir yanda diplomalı mesleksiz işsiz ordusu diğer tarafta çalıştıracak işçi bulamayan işletmeler, sektörler. Bunun sonucunda Afgan çobana muhtaç hale gelindi.
Çözüm, kırsalda sosyal yaşamı cazip kılacak, sosyal güvencesi sağlanarak, yaptığı işten para kazanarak üretimi sürdürecek bir yapının yeniden kurulmasını sağlamak. Eğitimden tarıma, ekonomiden sosyal yaşama her alanda reforma ihtiyaç var. Köy Enstitüleri modelinin ne kadar önemli olduğunu şimdi anladınız mı?
Diğer Yazılar