GIDA FİYATLARI NEDEN DÜŞMÜYOR?

Tarım ve Orman Bakanlığı yetkilileri Türkiye’nin tarımsal hasılada Avrupa’da ilk sırada, dünyada ilk 10 ülke arasında olduğunu her fırsatta dile getiriyor. Yaş sebze ve meyve üretiminde dünyada ilk 5 ülke arasında olan Türkiye, fındık, üzüm, incir, kiraz, kayısı gibi ürünlerde hem üretimde hem de ihracatta lider konumunda. En çok gündem olan domateste üretimde dünya üçüncüsü. Hayvancılıkta da benzer istatistikler dile getiriliyor. Türkiye sığır varlığında, küçükbaş hayvancılıkta Avrupa lideri.

Bu kadar büyük avantaja ve potansiyele sahip olan Türkiye, gıda enflasyonunda da Avrupa birincisi. Dünya da ilk 5 ülke arasında. Avrupa ülkelerindeki yıllık enflasyon Türkiye’de aylık olarak yaşanıyor. Bu kadar üretim varken nasıl oluyor da fiyatlar bu kadar yüksek seyrediyor?

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), geçen pazartesi temmuz ayı enflasyon verilerini açıkladı. Fiyatı en çok artan ürünler arasında sebze var. Yaz ortasında sebzede enflasyon yaşanıyor. Bir yandan da hemen her gün “ürünümü satamıyorum” diyerek tepki gösteren çiftçi haberleri ile sarsılıyoruz. Türkiye İstatistik Kurumu’na göre Temmuz’da yıllık enflasyon yüzde 61,78 olurken aylık enflasyon yüzde 3,23 oldu. Gıda enflasyonu yıllık yüzde 58,91 artarken aylık yüzde 1,83 arttı. Temmuz’da fiyatı en çok artan gıda ürünleri arasında yumurta, sebze, ekmek var. Fiyatı en az artan ürünler arasında ise, patates, tavuk eti, kuzu eti, taze meyve, peynir ve makarna var.

Her ay açıklanan Türkiye İstatistik Kurumu’nun enflasyon verileri çok tartışılıyor. Gazetemizin deneyimli yazarı Alaattin Aktaş TÜİK’in enflasyon sepetindeki ürünlerin fiyatlarını hesaplayıp yayınlıyor. Tüketicinin fiyatları ile TÜİK fiyatları arasında çok büyük fark var. Buna rağmen fiyatlar çok yüksek.

Bundan birkaç yıl öncesine kadar tarla üretiminin yaygınlaşması ile Haziran, Temmuz ve Ağustos’ta gıda enflasyonu ve buna bağlı olarak genel enflasyon da en düşük seviyede gerçekleşirdi. Şimdilerde yaz döneminde fiyatların düşmesi bir yana daha da yükseliyor. Üretici “ürünümü satamıyorum, zarar ediyorum” derken, tüketici “çok pahalı alamıyorum” diye şikayet ediyor.

Üreticide ucuz, tüketicide pahalı olan gıda fiyatlarını etkileyen faktörleri şöyle sırlayabiliriz:

1- İklim etkisi: Her geçen yıl daha sıcak ve daha kurak dönemler yaşanıyor. Bu yaz birçok bölgede uzun yılların en sıcak yazı olarak kayıtlara geçti. Sebze ve meyvede ciddi oranlarda yanma meydana geldi. Haziran ayında Adana’da binlerce dönüm domates, karpuz, biber ve diğer ürünlerde aşırı sıcaklara bağlı olarak yandı. Sadece sıcak değil, soğuk,don felaketi, yağış rejimindeki değişiklik nedeniyle zamansız yağışlar, kuraklık, hortum,sel gibi felaketler de tarımsal üretimi olumsuz etkiliyor. Bugünlerde markete manava gittiğinizde bazı ürünleri bulamıyorsunuz. Satıcı ürün yandı yeterince gelmiyor diye açıklıyor. İklime bağlı olarak üretimin dönemsel olarak azalması veya zarar görmesi fiyatlar üzerinde olumsuz etki yaratıyor.

2- Girdi maliyetleri: Türkiye tarımsal üretimde kullandığı girdileri (mazot, gübre, zirai ilaç, tohum vb) büyük oranda ithalatla karşılıyor. Hayvancılıkta en önemli maliyeti oluşturan yemin hammaddesini yüzde 50-60 oranında ithalatla karşılıyor. Hayvan materyali, veterinerlik malzemeleri yine dışarıdan alınıyor. Girdi bazında dışa bağımlılık yüksek. Girdi fiyatları kontrol edilemiyor. Döviz arttıkça bu girdilerin fiyatı artıyor. Çiftçinin ürettiği ürünün fiyatı aynı oranda artmıyor. Yüksek girdi maliyetleri nedeniyle çiftçi pahalıya üretmek zorunda kalıyor. Maliyete rağmen fiyat düşük olunca para kazanamıyor ve üretimi azaltıyor. Başka ürünlere yöneliyor. Sürekli ürün değiştiren, fiyatına bakarak üretime karar verildiği için ürün arzında önemli dengesizlikler yaşanıyor. Bazıları ise üretimden tamamen çekildiği için üretim azalıyor ve fiyatlar yükseliyor.

3- Kırsal nüfusun yaşlanması: Kırsalda, tarımda nüfus her yıl biraz daha yaşlanıyor. Kırsal bir yandan göç nedeniyle boşaldı bir yandan da daha yaşlı bir nüfusa sahip hale geldi. Gençler köyde, tarımda kalmak istemiyor. Bu sadece Türkiye’nin değil, dünyanın da sorunu. Yapılan son araştırmalarda kırsalda ortalama yaşın 57-58 olduğunu gösteriyor. Yaşlanan nüfus üretimi de olumsuz etkiliyor. Yaşlanan tarım nüfusu ekimi ve hasadı kolay ürünlere yöneliyor. Ekimi, hasadı makine ile yapılacak ürünler tercih ediliyor. Taze fasulye, barbunya, börülce gibi el emeği yoğun ürünler eskisi gibi çok ekilmiyor. Bu ürünler ekilmeyince üretim azalıyor ve fiyat artıyor.

4- Üretimde plansızlık: Üretici, çiftçi üretime karar verirken genellikle ürünün fiyatına bakıyor. Bu yıl domates para kazandırdı diye ertesi yıl domates üretimine ciddi bir yönelme oluyor. Üretim artıyor ve arz fazlası oluşunca bu kez fiyat düşüyor. Zarar eden üretici domatesten kaçıyor. Çiftçi ekmekten vazgeçince üretim azalıyor ve fiyatlar yükseliyor. Üretim planlanmadığı için arzdaki dalgalanma da fiyatlar üzerinde olumsuz etkiye neden oluyor. Üretim planlaması konusunda görev yapan her bakan farklı bir uygulamayı gündeme getiriyor. Mehdi Eker’in Tarım Bakanlığı döneminde “havza bazlı” bir üretim planlaması için çalışmalar yapıldı. Ama bu uygulanmadı. Faruk Çelik göreve gelince havza modelini değiştirdi. Türkiye 30 havza yerine 941 havza olarak planlandı. Sonraki bakanlar bunu da uygulamadı. Şimdi üretim planlaması ile ilgili yeni bir model gündemde. Ürün bazlı bir planlama öngörülüyor. Stratejik ürünler olarak hububat, bakliyat, yağlı tohumlarda üretim planlaması yapılması, hayvancılıkta ve su ürünlerinde yine bu çalışmanın başlatılması öngörülüyor. Ancak, bu planlamanın da şu anda tarımın genel olarak planlamaya yetmeyecek ve fiyatların düşürülmesine bir etkisi olmayacak gibi görünüyor. Üretim planlaması sadece neyin ekilip ekilmeyeceğine karar vermek değil, destekleme politikası, dış ticaret politikası, su, iklim, bölgesel dengeler, ürünün işlenmesi, taşınması ve daha birçok faktörün gözetilerek yapılması gerekiyor.

5- Destekleme politikası: Üretimin planlanması, sağlıklı ve işler bir piyasanın oluşturulması, üreticinin dış etkenlere karşı korunması, üretimin sürdürülebilirliği açısından tarımsal desteklerin çok önemli rolü var. Ancak Türkiye’de destekler yetersiz. 2006 yılında kabul edilen Tarım Yasası’na göre tarımsal desteklemeye ayrılacak bütçe Gayri Safi Milli Hasıla’nın en az yüzde 1’i kadar olacak hükmüne rağmen geçen 18 yılın hiçbirinde buna uyulmadı. Destekler çok geç açıklanıyor ve çok geç ödeniyor. Destekleme tarımsal üretimin planlanması, üretimin devamlılığı, üreticiyi koruma gibi ilkelerin gözetilmesinden öte para dağıtma olarak görülüyor. Tarım bakanı ve bakanlığı her hafta sosyal medyada ne kadar para verdiklerini paylaşıyor. Destekler amacına uygun ve verimli kullanılmayınca gıda fiyatlarına da bir etkisi olmuyor.

6- Nakliye, lojistik: Kentlerin büyümesi ile üretim bölgesi ile tüketim bölgesi arasındaki mesafe çok arttı. Üretilen ürünler tüketim bölgesine taşınırken çok yüksek nakliye, lojistik bedeli ödeniyor. Bu nedenle üreticide “ucuz” olan ürün tüketiciye ulaşıncaya kadar maliyetler katlanıyor ve tüketicide “pahalı” hale geliyor. Ayrıca özellikle yaş sebze ve meyvede fire ve kayıp oranları çok yüksek. Yaş meyve ve sebzede ürünün yüzde 25-30’u daha pazara ulaşmadan telef oluyor. Bazı ürünlerde bu yüzde 50’yi buluyor.

7- Marketler piyasayı yönlendiriyor: Üretici ürettiği ürünün hem satışında hem de fiyatın belirlenmesinde söz sahibi değil. Örgütlenme yetersiz. Etkili ve üreticinin ürününü değerlendirebilen kooperatif, birlik sayısı çok az. Son yıllarda marketlerin piyasadaki egemenliği, belirleyici konumda olması piyasanın belirlenmesinde de etkili oluyor. Aralarında çok yoğun rekabet olsa da birçok üründe fiyatı onlar belirliyor. Manav ve pazarcılar markete bakarak fiyatı etikete yazıyor.

8- Dış ticaret politikası: Türkiye’de gıda fiyatlarında en önemli faktörlerden birisi ithalat ve ihracat politikası. Ölçüsüzce yapılan ithalat üretimi olumsuz etkiliyor. Bunu özellikle hayvancılıkta görüyoruz. İhtiyacın çok üzerinde yapılan ithalat sonucunda hayvancılığın birçok kez darboğaza girdiğini et ve et ürünleri, süt ve süt ürünleri üretiminin ve fiyatının bundan olumsuz etkilendiğini yaşıyoruz. Fiyatı artan ürünler genellikle ithalatla düşürülmeye çalışılıyor. Ayrıca ihracat yasakları ile fiyat artışları önlenmeye çalışılıyor. Kısa vadede fiyatlarda bir düşüş olsa da orta ve uzun vadede üretime ve üreticiye ciddi zarar verdiği için üretici üretmekten vazgeçiyor. Üretim azalınca fiyat artıyor, fiyat artınca daha çok ithalat yapılıyor ve ithalat sarmalına girince fiyatlar kontrolden çıkıyor. 2010 yılında karkas etin kilosu 10 liradan 12-13 liraya çıktı diye başlayan ithalat 14 yıldır kesintisiz sürüyor ama hala yüksek fiyatlardan şikayet ediliyor.

Özetle, teknolojinin yeterince kullanılmaması, gençlerin tarımdan uzaklaşması, tarımsal üretimle tarımsal sanayi arasında yaşanan sorunlar, tarıma gereken önemin verilmemesi gibi daha birçok neden sıralanabilir. İşin özünde tarladan sofraya kadar olan sürecin iyi analiz edilmemesi ve buna bağlı olarak yönetilememesi. Konuya hep etiket üzerinden veya her ay açıklanan enflasyon rakamları üzerinden bakıldığı için yüksek gıda fiyatlarına çözüm üretilemiyor. Tarladan, tohumdan başlanarak yukarıda saydığımız her bir konuya özel önem vererek sorunları çözmek gerekiyor. Tarlada yaşanan nedenleri ortadan kaldırmadan marketteki etiketten yola çıkarak sorunları çözemezsiniz.

Diğer Yazılar