KIRMIZI ETTE İTHALATA DAYALI STRATEJİ ÇOK RİSKLİ
Et ve Süt Kurumu (ESK) Ankara Kızılcahamam’da 7-9 Temmuz 2023 tarihlerinde “Et ve Süt Sektörünün Mevcut Durumu, Politikaları ve Geleceği” konulu bir çalıştay düzenledi. Çalıştaya özel sektör, kamu ve akademisyenlerden oluşan 56 kişi katıldı. İki gün boyunca et ve süt sektörü ile ilgili sorunlar ve geleceğe ilişkin politikalar tartışıldı. Çalıştay sonrası 30 sayfalık “Et ve Süt Sektörü Çalıştayı Sonuç Raporu” hazırlandı.
Raporda çok çarpıcı tespitler ve öneriler var. Yıllardır kırmızı ette ithalat politikası uygulanırken, raporda “ette ithalata dayalı stratejinin çok riskli” olduğu ifade ediliyor. Sonuç raporunda, dünyada ve Türkiye’de sektörün mevcut durumu ve geleceğe ilişkin öngörüler yer aldı.
Et ve Süt Kurumu’nun hazırladığı sonuç raporunda dünyadaki gelişmeler şöyle özetleniyor: “Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) tarafından açıklanan verilere göre, dünya nüfusunun 2023 yılında 8 milyara ulaşması, 2050 yılında ise 9,8 milyara ulaşması öngörülmektedir. Çin başta olmak üzere yükselen ekonomilerde et ve süt ürünlerine her geçen gün talep artmaktadır. Bu durum küresel talebin, arz durumunun üzerinde olacağını göstermektedir. Küresel iklim değişikliğinin etkilerinin görülmeye başlandığı günümüzde aşırı sıcak hava dalgaları ve şiddetli kuraklık, tarımsal üretimi ve biyoçeşitliliği olumsuz yönde etkilemektedir. Hayvancılığın temel iki ürünü olan kırmızı et ve süt üretimindeki artış hızı, küresel talep artış hızının altında gerçekleşeceği öngörülmektedir.
AVRUPA BİRLİĞİ, İHRACAT ODAKLI BÜYÜMEDEN VAZGEÇTİ
Son yıllarda Avrupa Birliği’nde tarımsal üretim politikaları çevre odaklı ve döngüsel ekonomik büyüme hedefine göre şekillendiği, iklim değişikliği konusunda son derece önemli adımlar içeren “Yeşil Mutabakat” ile karbon temelli ekonomik büyüme yerine; çevre dostu, temiz enerji odaklı, enerjiyi ve hammaddeyi verimli kullanan, döngüsel ekonomiyi temel alan bir büyüme modeli benimsediği belirtilen sonuç raporunda, “Avrupa Birliği(AB), 2050 yılına kadar sıfır karbon emisyonu hedefi kapsamında sera gazları salınımını azaltmak için sığır popülasyonunu küçültme programları yapmaktadır. AB, kendine yetecek miktarda et ve süt üretimi yapan çiftlikleri yeterli gören bir anlayışla, verimliliği artırmak suretiyle birim ürün başına düşen metan gazı yoğunluğunu azaltmayı hedeflemektedir. Bir başka ifadeyle AB’nin ihracat odaklı büyüme hedefinden vazgeçtiği görülmektedir” bilgisine yer verildi.
KÜRESEL ET VE SÜT TALEBİ ARTIYOR
Dünya kırmızı et üretiminin 2022 yılında 215,3 milyon ton olarak gerçekleştiği vurgulanan raporda bu üretimin yüzde 35,4’ünü büyükbaş eti, yüzde 7,8’ini küçükbaş eti ve yüzde 56,8’ini domuz eti oluşturduğu belirtildikten sonra şöyle deniliyor:
“Et üretiminin yüzde 11,7’si Amerika Birleşik Devletleri ve yüzde 13,8’i Avrupa Birliği tarafından gerçekleştirilmiştir. Dünya kırmızı et üretiminin yüzde 35,4 lük payını oluşturan büyükbaş et üretimi 2022 yılında, 76 milyon tondur. Üretimde ilk sıralarda yer alan ülkeler ABD, Brezilya, Çin ve AB’dir. Dünya sığır eti ticaretinde en büyük dört ihracatçı ülkenin Brezilya, ABD, Hindistan ve Avustralya olduğu ve bu ülkelerin toplam sığır eti ihracatının yaklaşık yüzde 56’sını gerçekleştirdiği görülmektedir. En büyük dört ithalatçı ülke olan Çin, ABD, Japonya ve Kore toplam sığır eti ithalatının yaklaşık yüzde 55’ini gerçekleştirmektedir. Küresel ticarete söz konusu olan sığır eti miktarı ise 2022 yılında 12 milyon ton civarındadır. Aynı dönemde küçükbaş et üretimi 16,7 milyon ton olup, üretimde ilk sıralarda yer alan ülkeler Çin, Avustralya, Yeni Zelanda ve Türkiye’dir.”
ETTE İTHALATA DAYALI STRATEJİ ÇOK RİSKLİ
Et ve Süt Kurumu’nun çalıştay sonrası hazırladığı sonuç raporunda kırmızı et ithalatı ile ilgili çok çarpıcı bir tespite de yer verildi. Uzun yıllardır Türkiye kırmızı et ve canlı hayvan ithalatı yaparken, sonuç bildirisinde ithalata dayalı stratejinin büyük risk oluşturduğuna dikkat çekiliyor. İthalat ile ilgili risk şöyle ifade ediliyor: “ Üretimde yeterli artış olmamasının yanı sıra ihracatçı ülke sayısının da sınırlı olması ve toplam üretim içerisinde ticarete konu olan ürün miktarının az olması (12 milyon ton), soğuk zincir ve lojistik şartlarının ağır olması, küresel fiyatlardaki istikrarsızlık, hayvan refahı koşulları, hayvan hastalıkları ve karantina tedbirleri gibi faktörlerden dolayı ithalata dayalı strateji büyük risk oluşturmaktadır. Yakın zamanda yaşanan pandemi süreci ve Rusya-Ukrayna savaşı ihracatçı ülkelerin öncelikle kendi gıda güvenliğine odaklanması ve ticarete kısıtlama getirme arayışları neoliberalizmi ve oluşturduğu serbest piyasa ekonomisini tartışılır hale getirmiştir.”
SÜT ÜRETİMİNDE ALMANYA TÜRKİYE KARŞILAŞTIRMASI
Dünya süt üretiminin 2022 yılında yaklaşık 936 milyon ton olarak gerçekleştiği belirtilen raporda Türkiye ile Almanya’nın üretim verileri karşılaştırılıyor. Süt ile ilgili değerlendirmede şu bilgilere yer veriliyor: “Gelişmiş ülkelerdeki üretim artışının düşük olduğu görülmesine rağmen gelişmekte olan ülkelerde üretim hızla artmaktadır. Ancak Dünya süt ticaretine yön veren ülkeler gelişmiş ülkelerdir. Çiğ sütteki verim ve kalite standartlarının yüksek olması bu fırsatı doğurmaktadır.
Dünyada süt üretim miktarı ve ihracatına ilişkin çarpıcı bir örnek olarak Almanya verilebilir. Almanya’nın toplam çiğ süt üretimi 32 milyon ton, toplam süt ürünleri ihracat değeri ise yaklaşık 11 milyar dolar iken ülkemizin toplam çiğ süt üretimi 24 milyon ton, toplam süt ürünleri ihracat değerimiz ise 451 milyon dolardır. İki ülke arasındaki üretim miktarlarının birbirlerine yakın olmasına rağmen ülkemizin süt ve süt ürünlerindeki ihracat değeri Almanya’ya kıyasla oldukça düşük kalmaktadır.”
DOMUZ TÜKETMEYEN ÜLKELERDE KIRMIZI ETTE SORUN YAŞANACAK
Et ve Süt Kurumu’nun hazırladığı Et ve Süt Çalıştay Sonuç Raporu’nda :”Tüm veriler göstermektedir ki, son 20 yılda hayvansal ürünlerin küresel talep durumu küresel arzın üzerinde gerçekleşmiştir. Önümüzdeki yıllarda hayvansal ürün üretiminde daha fazla daralma olacağı öngörülmektedir. Bu durumun başta İslam coğrafyası olmak üzere domuz eti tüketmeyen ülkelerde kırmızı et tedarikinde ciddi sorun oluşturacağı muhakkaktır.
Diğer taraftan, iklim değişikliği kaygısı, su stresi, sürdürülebilir gıda arz güvenliği endişesi, çevre duyarlılığı, hayvan refahı duyarlılığı, inanç faktörü, vegan, vejetatif beslenme tercihleri gibi faktörler yapay et ve bitki bazlı süte yönelik eğilimin giderek artmasına sebep olmaktadır. Bu çerçevede laboratuvar bazlı tavuk eti ve bitki bazlı sütlerin refah toplumlarında tüketime sunulmaya başlandığı, hücre kültürü bazlı kırmızı et üretimine yönelik Ar-Ge çalışmalarının giderek arttığı görülmektedir.” bilgisine yer verildi.
TÜRKİYE’NİN ET VE SÜT ÜRETİMİ
Son 20 yılda sağlanan ekonomik büyümeye bağlı olarak sosyal ve ekonomik refahtaki gelişmeler, kentleşmenin artması, turizm potansiyelinin büyümesi, dış ticaret hacminin genişlemesi gibi nedenlerden ötürü hayvansal ürünlere olan talebin arttığı ileri sürülen raporda Türkiye’nin et ve süt üretimi, tüketimi ile ilgili şu verilere yer verildi:” Türkiye İstatistik Kurumu(TÜİK) verilerine göre ülkemizde 2022 yılı itibarıyla yıllık 21,56 milyon ton süt, 2,19 milyon ton kırmızı et üretimi gerçekleştirilmiş olup 85 milyon dolayındaki nüfusumuz için kişi başına süt eşdeğer tüketimi 253 kg, kırmızı et tüketimi 25,6 kg civarındadır.”
KIRSALDAKİLER HAYVANSAL ÜRÜNLERİ KENTLERDEN ALIYOR
Kırsal alanlarda eğitim, sağlık, ulaşım, enerji, iletişim, vb. gibi kamusal hizmetlerin yetersiz kalması, keza hastane, okul (taşımalı eğitimin öncelenmesi), sosyal donatı alanları (kafe, restoran, spor tesisleri, sinema ve tiyatro salonları) gibi mekânların yeterince olmaması kırsal yaşamın cazibesini azalttığı hatırlatılan sonuç raporunda bunun hayvancılığa yansıması şöyle özetleniyor: “Bunun yanı sıra kırsal yaşamın refah düzeyi kentlerin gerisinde kalmıştır. Örneğin kırsaldaki orta ölçekli bir işletmede üç aile ferdinin iş gücü ile elde ettiği işletme geliri, kentte çalışan üç asgari ücretli gelir toplamının oldukça altında kalmıştır. Kırsal yaşamın çetin şartları ve kırsal refahta yeterince sağlanamayan gelişme kentlere göçü cazip hale getirmiştir. Özünde bir kırsal üretim olan hayvancılık faaliyetleri bu durumdan olumsuz etkilenmiştir. Bilhassa geçimlik ve yarı geçimlik işletmeler ile küçük ölçekli aile işletmelerinde küçülme yaşanmıştır. Kırsal hane halkının hayvansal ürün ihtiyacı çoğunlukla kentlerden tedarik edilmektedir.”
Bildiride son 20 yılda hayvancılığın geliştirilmesine yönelik olarak çok sayıda destekleme programı uygulandığı belirtilerek, tarıma verilen devlet teşvikleriyle birlikte ticari işletmelerin büyüdüğü ve toplam üretimdeki paylarının arttığı ifade ediliyor.
Özetle; yıllardır kırsalda aile işletmelerinin küçüldüğünü, hayvancılık yapanların giderek azaldığını ve şirket tarımına geçildiğini yazıyorum. “Üretme Tüket/İthalat, Siyaset, Rant Kıskacında Tarım” kitabımda örneklerle kırsalda yaşayanların da tüketici konumuna geçtiklerini yazmıştım. Bu raporda da kırsalda yaşayanların hayvansal ürünleri kentlerden aldığı bilgisine yer veriliyor. Açıkçası raporda yazılanların hiçbirisi benim için sürpriz veya bilinmeyen bilgi değil. Yıllarca yazdıklarımın özeti gibi. Okurken keşke haklı çıkmasaydım diye düşündüm. Bakalım size neler düşündürecek?
Diğer Yazılar