DIŞA VURUMCU BİR TABLONUN İÇİNDE YAŞIYORUZ
Selamlar;
Sizlere bugün Edward Munch’ın “Çığlık” isimli tablosundan bahsetmek istiyorum. Sonra da asıl konuya geleceğim.
Sizleri terimlere boğmak istemiyorum, o yüzden en sade dille bu başyapıtı anlatıp “BİZ bu tablonun neresindeyiz?” onu konuşmak istiyorum. Tabloyu incelemeniz için aşağıya ekliyorum.
Norveçli Munch ‘ın 1893 yılında yaptığı bu başyapıtın ilk adı ‘Doğanın Çığlığı’. Konu aslında çok önemli. Esere ilk baktığınızda bir insanın çığlık attığını görüyorsunuz. Arkadaki iki insan da olanlardan oldukça habersiz bir şekilde yürüyor.
Fakat aslında çığlık atan o insan değil doğa. Öznedeki insan doğanın çığlığını duyarak kulaklarını kapatıyor. Dehşet, kaygı ve korkuyla…
Gelelim arkadaki iki insana. Belli belirsiz tablonun sol ortasında görünseler de ana figürün yalnızlığını göstermek açısından oldukça etkili bir görevleri var. Bu iki kişi konuya oldukça duyarsız. Hatta belki bu çığlığı duymuyorlar bile.
Ana figür bu duyarsızlıklar yüzünden oldukça yalnız ve anlaşılmaz bir durumun içinde.
Şimdi gelelim ana konumuza. Buraya kadar fazlaca dikkatli okumadığınızı biliyorum. Bu tarz yorumları ne kadar havalı bulsak da sadece bize para kazandıran şeyleri fayda sıralamamızın başına koyuyoruz.
Bu tablo BİZİZ. Bunu okuyan değerli okur. Bu tablodaki 3 kişiden biri sensin.
Arkadaki iki kişiden biriysen;
Ya hayat kaygısına oldukça fazla düştün ve çevrendeki çığlıklardan oldukça habersizsin. En önemli şey senin atacağın bir çığlık olmaması.
Hayat kaygısına düşmek senin suçun mu? Asla değil…
Çığlığı duymuyor olmak senin suçun mu? Tartışılır…
Ama!
Etrafta bir çığlık var mı diye bakınmamak net bir şekilde senin suçun…
Ancak çığlık atan kişi sen isen…
Buna çok sevdiğim bir Ortadoğu ata sözü ile cevap vermek istiyorum.
“Tanrı bir insanı cezalandırmak isterse ona yüksek bir farkındalık bahşeder.”
Diğer Yazılar