BİR ÖTEKİ KADIN TRAVMASI

1973 İstanbul doğumlu Ece Özbaş uzun yıllar gazete, dergi ve yayınevlerinde redaktör, editör ve yayın yönetmenliği görevlerinde bulunmuş.  2002 yılında "Cahit Sıtkı Tarancı, Hayatı ve Eserleri" ve "Peyami Safa, Hayatı ve Eserleri" adlı inceleme-araştırma eserleri ile yazarlık kariyerine başlamış. Yanı sıra 2008 yılında Mehmed Akif Ersoy'un "Safahat" adlı eserini günümüz Türkçe'sine uyarladı. 2011 yılında "Alinda" isimli şiir-öykü deneme kitabı yayınlandı.

Denizli’mizin yayınevi Mavi Nefes tarafından basılan Babamın Çirkin Kadınları 2022 yılında yayımlanmış. Kapak tasarımı aynı zamanda kitabın editörü olan arkadaşım ressam Atilla Ağırbaş’a ait. Kitaptaki her çizgi, her renk, her desen bambaşka tat veriyor.

Eser Anadolu’nun ortasında, isimsiz ve zamansız bir köyde başlıyor. Başlıyor derken aniden, birden bire kendimizi bu köyde, köylülerle, garip bir tartışmanın içinde buluyoruz. Ve hemen yazar yakalıyor okuyucu daha ilk sahnede. Merak ve ilgi unsuru oldukça yüksek, ne olduğunu anlamaya çalışıyorken buluyoruz kendinizi. Fakat bu arayış sıkıcı değil, bilakis tat veriyor okuyucuya.

Devamında anlıyoruz kahramanın travmasını: Bir çocukluk travması, bir öteki kadın sorunsalı, bir “adam olma” olayı. Kahramanımız Zühre sevdalısı Kaan’dan aldığı evlenme teklifi sonucu mührelenmiş yarasının hala sızladığını anlıyor. Çocukluğunda şahit olduğu ayran gönüllü baba faaliyetleri dönüp dolaşıp önünde duruyor. Anlıyor ki bu durumla hesaplaşmadan bir erkeğe tam olarak kendini veremeyecek, düşüyor yollara…

Tek başına başladığı macerasına bir orospu, bir fahişe ve bir abdaldan oluşan garip bir takım olarak devam ediyor Zühre. Diğer taraftan da Kaan kendi hikayesinin peşinde koşar yanında bir pezevenkle. Böylece başlar benzersiz! bir kovalamaca. Her bir karakterin kendi dünyasına, kendi derdine bir bakış aslında bu roman. En çok da kadınların…

Ece hanımın kalemi kuvvetli, çok süslü kelimelere cümlelere ihtiyaç duymadan okuyucuyu yakalıyor. Hikayeyi iki farklı kişi gözünden anlatan kurgu da etkili bunda. Bir yanda Neşet Ertaş türküleri, diğer yanda Edith Piaf şarkıları, kafamızdaki armoni hiç susmuyor. Arka sokakların lügatını, öteki insanların adetlerini öğretiyor bizlere Ece Özbaş. Kafa seslerini bol bol okusak da eser boyunca, bir Rus ekolü beklemeyin, çok fazla tasvir, çok derin duygular yok eserde.

Zühre ile Kaan’ın iç seslerini dinlemek hoştu ama maço tarzlarındaki benzerlik beni rahatsız etti biraz. Kapılar hakkındaki tarihsel bilgi yerinde ve hoştu mesela. Kitap bana aniden bitti izlenimi verdi; ya da tadı damağımda kaldı. Belki de macera devam etmeliydi veyahut devam kitabı gelmeli. İlginç ve başarılı bulduğum esere puanım 7.

P.S. Ece Özbaş bu sene yayımlanan son kitabı Gizli Kabile’yi Atilla Ağırbaş ile yazdı. 28 Kasımda kapılarını açacak Denizli Kitap Fuarında her iki yazar ile bu son eserini konuşmayı merakla bekliyorum.

AKILDA KALANLAR

“Suratına en azından tükürmeden şurdan şuraya gitmem.” dedim. Şurdan şuraya neresi bilmiyordum aslında..

Tek bildikleri iki bacak arasının kısa mesafeli atışları.

Kahkahasını savurdu yine, bayıldım, bayıldım. Büyük kahkahalı kadınların cüretkarlığıyla beslenirim ben. (ben de severim büyük kahkahaları)

Köy burası mıydı bilemedim, insan doğduğu yerde orospuluk yapar mıydı onu da bilmiyordum. Büyük şehirde herkes her yerde her şeyi yapar, bir semt değiştirirsin kimlik değiştirmiş gibi olur yeniden doğarsın, ama tanıdığın ağaçların altında kimlik değiştirmek zordur herhalde diye düşündüm.

Utanmıştım, o gerçek bir veledi zinaydı, keskin cümleler onun hakkıydı, ben kopyaydım.

Dertliler insan sevmez, nereye gömdün kalbini…

“Nasıl böyle güzel kadın oldun?”

“Öğrettiler” dedi.

Ne ara sevdalanmışlar hayret. Benimki de laf, sevda vakte mi bağlı…

Yüzleşme acıtmıyorsa yüzleşme değildir.

Dünyayı elinin altında tutuyordu, her an yedirecek yemeği, hazırda tuttuğu cümleleri ve dünyayı kaplayacak kadar şefkati vardı.

Üç kişilik minik üçgenin sivri noktası ilan edilmiştim.

Soyadım benim için hiçbir şey ifade etmiyor, geçmişin yalanlarının kağıt üzerine işlenmesi.

Bilmek sevdasına kapılmış yarı cahilleriz hepimiz. Neyi bilmek istediğimizi bilmiyoruz.

Kıvırırsın burnunu, soba boruları gibi yuvarlarsın beni, içimden isler silkelersin, kenara koyarsın.

Kaçaklar yolcu mudur gerçekten?

Her sanatçı kapılara ilgi duyar, kapı gizemin ilk basamağıdır.

İnsan sevilmeyince sevemiyor abi.

İstanbul’a yedi tepeli diyorlar, İstanbul yedi dünyalı bence.

Parasız horoz oluyorsun ancak kanadın var uçamıyorsun.

Erkek kırkına vardığında bilgeliğe ilerlemezse ergenliğe dönüp çamura düşer.

Bu güzel manzarada kendine acıdan saman dağları yapıyorsun. Saman saniyede kül olur.

Zor olan her şeye olduğu yerden bakmak.

İnsan sevmem türkü severim.

Cumhuriyet mavidir evet, sınırsız göğün mavisinden, denizin ferah mavisinden, ama en çok Ata'mın mavisinden...

Döküyorum tüm kurumuş yapraklarımı, yeniden filizleniyorum.

Kendi de, gölgesi de aşk olan kadın.    

 

Diğer Yazılar