BİR YAŞAM FELSEFESİNİN İZİNDE

ANTİKAHRAMAN – ZORBA

Nikos Kazancakis, o dönem Osmanlı toprağı olan Girit’te doğmuştur. Eserleri yabancı dillere en çok çevrilmiş olan çağdaş Yunan yazarıdır. 1946 yılında yayımlanan Zorba adlı eseri, edebiyat tarihinde derin bir iz bırakan, insanın hayatla olan ilişkisini sorgulatan ve yaşam felsefesi sunan bir başyapıttır. Roman, yazarın içsel arayışlarını ve dünya görüşünü yansıtan bir anlatı olarak, felsefi bir derinlik taşır.

Yunanca "zorbas" kelimesinden gelen Zorba ismi, "zorlayan", "zor işlerin üstesinden gelen" ya da "güçlü" anlamlarındadır. Bu isim, Zorba karakterinin kişiliği ve hayat anlayışını yansıtmaktadır. Gerçekte ise Georgios Zorbas isminde gerçekten de madencilik ile uğraşmış bir kişi vardır ve 1915 yıllarında Kazancakis ile karşılaştığı düşünülmektedir.

Eser, iki temel karakter üzerinden bir yaşam diyalektiği sunar: hayatı tutkuyla yaşayan, “içgüdüsel insan” Zorba ile entelektüel, içe dönük ve yaşamı teorilerle kavramaya çalışan anlatıcı, “kağıt faresi” Basil. Zorba neşeyi, özgürlüğü ve insan olmanın ham dürtülerini temsil ederken; anlatıcı, modern insanın tereddütleri ve kaygılarıyla bir anlam arayışının simgesidir. Kazancakis, bu iki figür üzerinden bireyin kendi özüyle ve dünyayla olan çatışmasını ustalıkla işler. Ancak bu karşıtlık, bazen fazla didaktik bir hale gelir; Zorba’nın hedonizmi, entelektüel sorgulamaya üstün geliyormuş gibi bir mesaj taşır. Bu, okuyucunun Zorba’yı hayranlıkla izlerken anlatıcıyı sıkıcı ve “yanlış yolda” gibi görmesine neden olur.

Romanın eleştirilebilecek önemli bir yönü, kadın karakterlerin basmakalıp ve yüzeysel bir biçimde ele alınmasıdır. Özellikle Madam Hortense ve Dul karakterleri, bireysel derinlikten yoksundur ve daha çok erkek kahramanların gelişimine hizmet eden araçlar gibi görünür. Hortense, geçmişine sıkışmış bir romantik figürken; Dul, trajik bir aşk hikâyesinin nesnesi olarak kullanılır. Kadınların bu şekilde sunulması, Zorba’nın özgürlük ve yaşam aşkını savunan felsefesine bir tezat oluşturur. Kadını bir araç, bir eşya gibi gören bu yaklaşımın günümüz şartlarında kabul edilemez olduğu açıktır.

Zorba’nın felsefesi, anı yaşamanın, doğallığın ve tutkulara teslim olmanın güzelliklerini vurgulasa da hayatın karmaşıklığını yeterince dikkate almadığı için eleştirilebilir. Kazancakis, Zorba karakteriyle okuyucuyu yaşamın getirdiği sorumlulukları ve ahlaki yükleri sorgulamaya teşvik eder. Ancak bu felsefenin nihilist bir noktaya kayma riski vardır; Zorba’nın yaşam tarzı, sorumluluk bilincinden uzak ve bireyci, hedonist ve bencil bir mutluluk arayışına dönüşebilir. Bu bakış açısı, hayatın toplumsal ve etik boyutlarını ihmal ettiği için eleştiriye açıktır.

Kazancakis’in dili, etkileyici betimlemeler ve akıcı diyaloglarla doludur. Ege’nin sıcak coğrafyasını ve köy hayatını resmeden tasvirler, okuyucuyu adeta hikâyenin geçtiği mekânlara götürür. Ancak, yer yer felsefi metinlere kayan iç monologlar, romanın akıcılığını sekteye uğratabilir. Yazar, düşünsel derinlik katmak adına olay örgüsünü ikinci plana atma riskini göze alır. Bu durum, romanın bazı bölümlerinde temposunun düşmesine neden olabilmektedir.

Eser, 1964 tarihinde Alexis Zorba ya da Zorba the Greek adıyla filme de uyarlanmıştır. Anthony Quinn’in Zorba’yı canlandırdığı filmin efsanevi müzikleri Mikis Theodorakis’e aittir. Yazarın bir diğer eseri olan İsa’nın Son Günleri ise insanca bir bakış açısıyla çekilmiş ve yayınlandığı dönem büyük ses getirmiştir.

Çok başarılı bulduğum kitap, film, müzik, uzo ve sirtaki için benim puanım 8’dir.

AKILDA KALANLAR

"Bir insana baktığımda, 'Hayır!' diyorum, 'Bu bir insan değil, bir kafes. İçinde bir kuş var ve biz bu kuşu aç bırakıyoruz. Öyle aç bırakıyoruz ki sonunda ölüyor. Ve kafes boş kalıyor.'"

"Dans edemiyorsan ne diye yaşıyorsun ki? Dans etmelisin. Öyle ki, dünya bile senin ayaklarının altında dönüyor gibi hissetmelisin!"

"İnsanın içinde bir şey var, patron, bir şey! Ve bu şey ne yemekle doyar, ne içkiyle sarhoş olur. İnsanın ruhu özgür olmalı."

"Bir insan ömründe kaç kez dolu dolu gülebilir, patron? Bu dünyaya güldürmek için gelmedik mi zaten?"

"Ağaçları görüyorsun, değil mi? Onlar gibi olmalıyız, patron. Köklerimiz toprağın içinde, başımız ise bulutlara değmeli. İşte, insan böyle olmalı!"

"İnsan her gün biraz ölüyor, ama bu ölüm değil; asıl ölüm, yaşamamaktır."

“Dünyayı bugünkü durumuna getiren nedir, bilir misin? Yarım işler, yarım konuşmalar, yarım günahlar, yarım iyiliklerdir.”

“İnsanım, elbet canım yandı.”

“Kimseyi tanımıyordum, kimse de beni tanımıyordu, yani özgürdüm.”

“Evlendin mi hiç? İnsan değil miyim ben? İnsan kördür; benden öncekilerin düştüğü çukura ben de yüzükoyun düştüm. Evlendim."

Diğer Yazılar