Huzur

 

Ne içindeyim “huzurun”, ne de büsbütün dışında…

 

Ahmet Hamdi Tanpınar'ın ilk romanı olan Huzur, 1948 yılında Cumhuriyet Gazetesinde tefrika edilmiş olup hemen ertesi yıl yayınlanmıştır. Yazar Mehmet Kaplan bu eser için ön sözünde şöyle söyler:

“Eserlerin zor anlaşılması kafasında ve ruhunda yığılı olan duygu hayal ve düşünce hazinesini kendine has karmaşık bir tertip halinde ortaya koymak istemesinden ileri gelir. O gergin bir dikkatle birkaç kere okunması gereken yazarlardandır, hiçbir cümlesi boş olmadığı için onun eserleri üzerinde kafa yoranlar harcadıkları emeği mükâfatını görürler.”

Ben de romanı okurken dönem dönem dikkatimi toplamakta zorlansam da kitap bittiğinde büyük bir işi başarmış olmanın verdiği kıvanç duygusu ile doldum.

Eser 4 bölümden oluşmaktadır. Her bölüm farklı kişileri anlatsa da bölümler tamamen birbiriyle bağlantılı şekilde ilerlemektedir. İlk bölümde İhsan, ikinci bölümde Nuran, üçüncü bölümde Suat ve dördüncü bölümde Mümtaz anlatılır. Berna Moran’a göre “İhsan sıkıntıyı, Nuran neşeyi, Suat melankoliği, Mümtaz ise daha çok sıkıntıyı” temsil etmektedir.

Romanda asıl karakterimiz Mümtaz ve vuslata eremediği aşkı Nuran’dır. Her ne kadar olaylar Mümtaz ve Nuran'ın çevresinde geçiyor olsa da Ahmet Hamdi Tanpınar aslında bir İstanbul hikayesi; bir Türkiye gerçeği kaleme almıştır. Öyle bir eser tahayyül edin ki ana karakterler bu eserin ana konusu olmasın ki Ahmet Hamdi Tanpınar bunu başarmıştır.

Kahramanlarımız sıradan halktan değildir. Bilgili ve kültürlü kişilerdir. Roman boyunca okuduğumuz tartışmalar bu nedenle kuşak çatışmasından değil, dünya görüşü ayrılığından kaynaklanır. Bahsedilen kişilerin tamamı dönemin bunalımını derinden hisseder ve bu durum okuyucuya hissettirilir. Tanpınar, "Huzur" romanında yer alan Mümtaz ve İhsan karakterleriyle Türk aydınlarının durumunu anlatmaya çalışmıştır. Özellikle eski – yeni karşılaştırması dikkatle okunmalıdır. “O halde maziyi tasfiye ediyoruz?.. - Elbette... Fakat icap eden yerlerde. Ölü kökleri atacağız; yeni bir istihsale gireceğiz: Onun insanını yetiştireceğiz...”

Eserde resim, müzik, Boğaziçi, İstanbul, aşk, dostluk, akrabalık ve yakın tarih ele alınmıştır. Tanpınar, Osmanlı'dan Cumhuriyete geçiş sürecini yaşamış ve eserinde de bu geçişin sancılarını yansıtmıştır. Eserin dilinin ağır ve ağdalı olmasının, cümlelerinin uzun ve karmaşık olmasının sebeplerinden birisi de hocası Yahya Kemal'den çok fazla etkilenmiş olmasıdır. “Boğaz’da kayık mevsim işi değildir. O, Boğaz’ın tabiî vasıtası, her saat başvurulan çare, her mizaca göre spor, eğlencedir. O kadar ki, bir Newyorklunun neden bir Ford veya başka bir marka otomobille doğmadığına şaşmıyanlar bile, Boğaz’da doğan çocukların beraberinde bir sandalla dünyaya gelmediklerine şaşırabilirler.” İhsan’ın Yahya Kemal; Mümtaz’ın da yazarın kendisi olduğu düşünülmektedir.

Huzur romanındaki öyküleyici ve betimleyici anlatım eserin geneline hakimdir. Olaylar Mümtaz’ın ağzından ve onun duygu süzgecinden geçtiği şekilde okuyucuya anlatılır. Yazar Türk edebiyatında o dönem için yeni bir teknik olan Bilinç Akışı yöntemini kullanarak zor bir yolu tercih etmiştir. Bilinç Akışı karakterin düşünme eylemini olduğu gibi aktarmaya çalışan bir tekniktir. “Niçin bizi kendileri gibi serbest sanıyorlar...” Fakat bu ayakkabıyı muhakkak değiştirmeliydi.” Bu tekniğin üstadı Ulysses romanı ile James Joyce’tur. Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ı da Türk Edebiyatında bu konuda en üst sırada yer alır.

Huzur romanında aslında iç içe geçmiş zaman dilimleri bulunmaktadır. Roman bir günlük bir zaman dilimini ele alsa da geriye dönüşlerle beraber bir yıla yayılan olaylardan bahseder. Olaylar herhangi bir coşku veya heyecan olmaksızın yoğun duygular eşliğinde okuyucuya aktarıldığı için sürükleyici bir eser değildir. Karmaşık aşk ve musiki tasvirleri dikkati toplamayı kısmen zorlaştırsa da Raskolnikov vari derinlemesine duygu ve düşünce aktarımı ile başarılı bir eserdir.

Huzur

Romanın ismi her ne kadar "Huzur" olsa da romanda hakim olan asıl duygular tedirginlik, huzursuzluk, korku, karamsarlık, bunalımlar, melankoli ve kalp kırıklığıdır. Bu hissiyatlar romanda iç monolog ve tasvirlerle yansıtılmıştır. Berna Moran Huzur’un ana fikrini şu şekilde ortaya koyar:

“Huzur'daki ana fikri kısaca ortaya koymak istersek, birtakım değerler arasındaki çatışmayı sergilemek ve bu çatışmanın yarattığı bunalımı Mümtaz'ın kişiliğinde dile getirmektir diyebiliriz. Yani, estetik değerlerle sosyopolitik değerlerin, ya da romandaki somutlaşmış şekliyle, Mümtazın kişisel mutluluğu ile toplumsal sorumluluğunun çatışması.”

Esprili anlatımları okuyucuyu gülümsetir. “Kiracılarının biricik vasfının, görünmemek, gizlenmek, aranmazsa, hattâ arandığı zamanlarda bile mümkün mertebe geç ve güç meydana çıkmak olduğunu bilirlerdi.” “Adile sokakta kocasına dayanmadan pek az yürüdü. İhtimal, onun için koca denen sermayenin iyi işletilme şekillerinden biri de kendisini yolda yarı yarıya olsun taşıtmaktı.” “İskemle ve misafiri beraberce uyandılar. Birisi Mümtaz’a doğru ilerledi.”

Kendisi de başarılı bir şair olan Tanpınar eserinde şarkı ve şiire de yer vermiştir.

              “Şu İzmir ’in minaresi sedeften, annem sedeften

  Sen doldur ben içeyim kadehten, aman kadehten...”

Bahsettiği bazı konular bugünün de derdidir. “Vapura gelirken peşleri sıra konuşan iki fakir çocuğun geçim sıkıntısından bahsedişlerini duymuştu. O yaşta konuşulacak şeyler miydi?” “fikre, sanata hiç karışmayacağız! Onları hür bırakacağız. Çünkü, onlar hürriyet, mutlak hürriyet isterler.” “Çocuklarımızı muayyen yaşlara kadar okutmayı âdet edindik. Bu çok güzel bir şey! Fakat günün birinde bu mektepler sadece işsiz adam çıkaracak, bir yığın yarı münevver hayatı kaplayacak... O zaman ne olacak? Kriz...”

Eseri pek beğendim, puanım 8..

            Akılda Kalanlar

 “İnsan denen bu saz parçası” … “İnsanlar bazen doğuştan mahkûm olurlar, saz parçası kendiliğinden kırılırdı.” (İnsanın naifliği, bu dünyanın faniliği)

“Şark oturup beklemenin yeridir. Biraz sabırla her şey ayağınıza gelir.”

 “İşlerimiz iyi gitmiyor diye, tanrılara kızmayalım, Hattâ zaferlerimizi bile tanrılardan bilmemeliyiz.”

“Ne ölüm var, ne de hayat var. Biz varız. İkisi de bizde.”

“İnsanoğlu yaşıyorum diye başka ölümler yaratıyordu.”

“Musikî ve her şey şu zaman dediğimiz boşluğu doldurmak içindi.”

“Çoğumuz seyahat eder gibi, benliğimizden kaçar gibi okuyoruz.”

“Harbin, ihtilâlin korkunç tarafı, asırlarca gayretle, terbiye ile, kültürle yendik sandığımız bu kaba kudreti birdenbire başı boş bırakmasıdır.”

“Hangimiz yıldızlı bir gecede kâinatı bütün ağırlığıyla sırtımızda taşımayız”.

“Evet, gorilden insana doğru yürüyüş. İyi hatırlattın. İstediğin harp, bu cümlenin sonudur. “Şimdi insandan tekrar gorile doğru mu gideceğiz?..” (Savaşın insanlığa zararları)

“Sesi hafif hardalda bırakılmış bir hıyar gibi garip ve dili yakıcı bir gevreklikle Türkçe kelimeleri değiştiriyordu.”

“Biz, dedi, konuştuk... Bizim memlekette en rahat yapılan iş de budur, konuşmak.”

“İclâl akşamın iradesine tâbi değildi. O ölümün terbiyesini bir kere bile aklına getirmemişti.” (Ölüm düşüncesi gerçekten insanı terbiye eder mi?)

 “Nihayet aşk da ölüm gibi, insan hayatının belli başlı merhalelerinden biriydi.”

“Sanat bile bazı tabiatleri yumuşatamıyordu.”

“Akıntı yerlerinde, harap rıhtımlarda dalgalar çırpınıyordu. Ayın çamaşırları yıkanıyordu.” (Nefis)

“İnsan doğduğu günden itibaren mağlûptur, şefkate muhtaçtır.”

“Zaman şarta göre değişir. Büyümekte olan bir çocuğun zamanı başkadır, bir hastanın zamanı başka...” (Üstat burada görelilik teorisine gönderme yapıyor.)

“Garp medeniyetinde her şey bir kurtulma, bir azat edilme fikri üzerine kurulur. İnsanoğlu evvelâ dinde, İsa’nın yeryüzüne inmeğe ve orada öldürülmeğe, kendisini feda etmeğe razı oluşuyla kurtulur. Sonra cemiyette sınıf mücadeleleriyle evvelâ şehirli, sonra köylü kurtulur. Bir bakımdan biz başından itibaren hürüz.” (Güzel tahlil)

“Hiçbir intikam hissi, hiçbir adalet duygusu ferde başkasını öldürmek hakkını vermez.”

“İnsan teker teker Tanrı olmaz; fakat insanlık bir gün kendisine lâyık bir ahlâk yaparsa tanrılaşabilir!.. Yani bazı büyük vasıflar kazanır.”

“Ölüme kaçmak ise büsbütün korkunçtur. O sadece mesuliyetsiz hayvanlığa sığınmaktır.”

“Sokrat, akıllı âşık ihtiraslı âşıktan iyidir diyor. Akıl, insanın ayırıcı vasfıdır.”

“İnsanlar da kuyuya benzer. İçlerinde boğulabiliriz.”

“Fenalığı kabul etmemek lâzım. Haksızlığı her kabul ediş, daha büyüğünü doğuruyor.” (O ilk sarı öküzü vermeyecektik!)

“Doktor çağırmak âdetti. Hastalar iyileşsin, iyileşmesin doktor çağırılmalıydı.”

“Yaşadığımız dünyada başında doktor olmadan ölmek âdeta ayıptı. Bu ancak muharebe meydanlarında, insanlar toptan, binlerce, on binlerce öldükleri zaman olabilirdi. Çünkü ölüm aslında pahalı bir şeydi. Fakat bazen ucuzlar, herkesin olurdu.” (Güzel tahlil)

“Ben ki o kadar düşünürüm. Düşüncem, yorgunluğu yüzünden bir türlü yatağına giremeyip odasında sabaha kadar dolaşan adama benzer.”

 

Huzur’da geçen mekanları gösteren harita ile yine eserde bahsedilen şarkıların listesini aşağıda bulabilirsiniz.

Huzur’un İstanbul’u

https://www.google.com/maps/d/viewer?hl=tr&ll=41.01249040000003%2C28.959223599999984&z=17&mid=1x0C8Zl0d_DryB5YLoor48d1gnaBmZEs

Tanpınar’ın Huzur’unda

https://www.trtdinle.com/playlist/tanpinarin-huzurunda-11745251

Yazımız üstadın nefis bir dörtlüğü ile son bulsun. Sağlıcakla kalın.

      Ne İçindeyim Zamanın

Ne içindeyim zamanın,

Ne de büsbütün dışında;

Yekpare, geniş bir anın

Parçalanmaz akışında.

 

 

Diğer Yazılar