İSKENDER- ELİF ŞAFAK

Elif Şafak tarafından 2011 yılında yazılan romanın İngilizce basımında Honour – Onur ismi kullanılmıştır. Roman, adını Büyük İskender'den alan bir karakterin hikâyesini anlatmaktadır. 

Roman, Mardin, İstanbul, Londra, Abu Dabi gibi çeşitli mekânlarda geçmektedir. Romanda birçok karakter bulunmaktadır. Olay örgüsü birçok hikâyeciğin anlatımı ve bunların flashbackler ve ileriye atlamalar ile kesişmesi yöntemine dayanmaktadır. Olayları çoğunlukla karakterler gözünden anlatırken bazen de olayların daha iyi anlaşılması için ben merkezli anlatım tarzını benimsenir.

Roman, İskender'in gençlik yıllarından başlayarak, ailesiyle olan ilişkilerini, aidiyet duygusunu, toplumun beklentileriyle baş etme çabalarını ele alır. İngiltere'deki göçmen bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen; Türk ailesi ve İngiliz toplumu arasında bocalayan ve bir kimlik arayışı içinde olan İskender'in çocukluğunda yaşadığı travmatik bir olayın izlerini ve bu olayın onun kimliği üzerindeki etkilerini de yansıtır okuyucuya. Her ne kadar ana karakter ve kitabın ismi İskender olsa da, olaylar daha çok Pembe’nin çevresinde cereyan etmektedir. 

Elif Şafak, romanında ayrıca kültürel çatışmalara, göçmen deneyimine ve aidiyet duygusunun karmaşıklığına da odaklanır. Romanın içinde Türk mitolojisi ve efsaneleri, İngiliz edebiyatı referansları ve farklı kültürel motiflerin birleştiği zengin bir doku bulunmaktadır. Farklı kültürlerden kişilerin dinledikleri şarkılar okuyucuya yol gösterir mesela. Bu noktada romanda verilen film ve şarkı isimleri önemli bence; izlenmeli ve dinlenmeli. 

Elif Şafak'ın yazı stili, zenginlik, derinlik ve çağdaşlığı bir araya getiren özgün bir tarza sahiptir. Şafak, dil ve anlatım becerilerini ustalıkla kullanır. Okuyucuları düşünmeye ve sorgulamaya teşvik eden, duygusal derinliklerde gezen ve insan doğasının karmaşıklığını anlamaya çalışan bir tarzı yansıtır bu roman. Elif Şafak, genellikle kimlik, cinsiyet, din ve sosyal adalet temalarını işler eserlerinde.

Bu haliyle Elif Şafak, Orhan Pamuk’a benzemektedir. Hem Elif Şafak hem de Orhan Pamuk, Türk edebiyatının önemli isimleridir ve kültürel, tarihsel ve toplumsal konulara odaklanan eserler kaleme almışlardır. Her iki yazar da karmaşık karakterler ve derinlikli anlatımlarla okuyucuyu etkiler.

Elif Şafak romanda birçok temaya ve çatışmaya değinir. 

Türk-Kürt kimlikleri, töre, gelenekler

Çocuk yetiştirme, ailede ız çocuk ve erkek çocuk farkı, kardeşlik, ikiz doğma

Aile içi şiddet, kadına şiddet, psikolojik şiddet, ensest

Göç, göçmen, uyum, bütünleşme, ırkçılık, kültürler arası çatışma

Ekonomik sıkıntılar, işsizlik

 Tasavvuf, içsel çatışmalar, yol arama

Af dileme, tövbe etme, pişmanlık, bağışlanma/bağışlama, 

Alkol, kumar, uyuşturucu sorunları

Kitapta bu kadar çok konu, bu kadar çok karakter ve bir çok mekanın bulunması ne yazık ki ara sıra konunun dağılmasına ve olayların derinlikli analiz edilmeden geçilmesine neden olmaktadır. 

İskender’e ad bulma sahnesinin biraz gülünç, biraz zorlama gibi geldiğini söylemem gerekiyor. Aynı şekilde Âdem’in ilk defa gittiği bir köyde evlenme ısrarı da.

oksana’nın teleskop ile Âdem’i görmesi ve hemen tanıması sekansı da zorlama bir tesadüf ve dram oluşturma çabası olmuş.

Akılda Kalanlar:

Annem bizi izliyor olacak… Anneler ölünce hemen cennete gitmezler.

… gömüleceği mezarlıktan bile sessizmiş.

Dervişler, aklı kıtlar ve âşıklardan gayrı kimse için şaşılası bir şey yokmuş evrende…

İnsanın sevdası karakterinin yansımasıdır. Sen kavgacı isen, ha bire öfkeli, aşkı da bir cenk gibi yaşarsın.

Şu hayatta insan en çok sevdiklerini acıtır. En derin yaralar ailede açılır…

Bu âlemdeki her parça, bir başkasını geliştirmek, iyileştirmek, değiştirmek için yaratılmıştı. Ne sivrisinek ateşböceğinden önemsizdi, ne de pirinç altından…

İçimin tünellerine girer girmez bir fener alıyorum elime. Buralar çok karışık. Kaç defa geldim. Gene de hep kayboluyorum

Gece durgundur, perdesi saklar hayallerimizi...

Kahve aşk gibiydi, ne kadar sabır ve özen gösterirsen tadı o kadar güzel olurdu.

Hapisteki adam zaten geçmişe hapsolmuştur.

Bir mesafe olmalı. Düşmanınla senin aranda, yediğin darbeyle iç organlar arasında, bireyle toplum arasında, geçmişle bugün arasında, anılarla vicdan arasında… Mesafe seni korur.

Aptallık olmadan akıl olmaz.

İnsanların imkânları ne kadar kısıtlıysa, şerefinin bedeli o kadar yüksekti.

Metrodan hoşlanmadığı için otobüse bindi Tarık. Ölünce zaten girecektik yerin altına…

Yaptıklarından çok yapamadıkları yüzünden sorumlu tutuyordu kendini.

Zalim olan dünyaydı, o değil.

Geçmiş, tavan arasında duran bir sedef sandık; içindekilerin kimi kıymetli, kimiyse ıvır zıvır.

Yağız ata binmek isteyen belini kırabilir. Niyetin tükürmekse bari rüzgâra karşı durma. Dünyanın öbür ucuna kaçsan da kendi kıçından kurtulamazsın. 

                                Atilla ÇAKIR 
25.07.2023

Diğer Yazılar