PAUL AUSTER - YANILSAMALAR KİTABI

Gerçeklik ve Yanılsamalar Arasında: Paul Auster’ın Edebi Ustalığının İzinde Sürükleyici Bir Yolculuk

Öncelikle yazardan kısaca bahsetmek istiyorum tanımayanlar için. Paul Auster ABD'li roman yazarı, şair, senarist ve yönetmendir. 3 Şubat 1947'de New Jersey'de doğdu. Columbia Üniversitesi'nde İngiliz, Fransız ve İtalyan edebiyatı üzerine eğitim alan Auster, 1971-1974 yılları arasında Fransa'da yaşadı. Auster'in başlıca yapıtları arasında New York Üçlemesi, Yanılsamalar Kitabı, Ay Sarayı bulunuyor. Yazarın Duman (Smoke) ve Surat Mosmor (Blue in the Face) isimli senaryoları filme çekilmiştir. Daha sonra Lulu On The Bridge ( Lulu Köprüde) İsimli kitabını da kendisi filme çekmiş, hem senarist hem de yönetmen olarak yapıtın tüm aşamalarında bulunmuştur.

Esere gelirsek, roman Chateaubriand'ın bir sözü ile başlıyor. “İnsanın bir tek ve hep aynı yaşamı yoktur. Peş peşe eklenen birçok yaşamı vardır ve çektiği acıların nedeni de budur.” Bu sözler ile yazar, daha kitabın ilk sayfasında okuyucuya nasıl bir kurgu hazırladığının ipucunu veriyor. Kitabın anlamının bulanık olduğu hissediliyor; çünkü her yeni hikâyeyle başka bir dünyaya geçip dağılıyor okuyucu.  Romanda basit görünen her öykünün altında bambaşka hislerden, tasvirlerden ve sembolizmden oluşan bir başka tabaka var.

Paul Auster'ın "Yanılsamalar Kitabı" adlı eseri, yazarın edebi ustalığını ve derin düşünsel katmanlarını sergileyen etkileyici bir roman. Auster, karakterlerin karmaşık iç dünyalarını ve yaşamlarının tesadüflerle dolu öykülerini ustalıkla işlerken, okuyucuyu sürükleyici bir yolculuğa çıkarıyor.

Roman, ana karakter olan David Zimmer'in hikâyesini merkezine alır. David, karısının ve oğlunun ölümünün ardından yaşadığı derin acı ve yalnızlıkla başa çıkmaya çalışırken içine kapanık bir hal almıştır. Bir gün televizyonda bir rastlantı sonucu keşfettiği sessiz film yıldızı Hector Mann'ın filmleriyle tanışır. Bu keşif, David'in yaşamında bir dönüm noktası olur ve onu yeniden hayata bağlar. “Filmi iki dakika seyretmem ve bir kahkaha atmam, sessiz komedi filmlerini aramak için dünyayı dolaşma kararını almama yetmişti.”

Hector Mann'ın gizemli hayatı ve ortadan kayboluşu, David'i kendini bulma ve geçmişiyle yüzleşme yolunda bir maceraya sürükler. Mann, hayattan kaçtığı yıllar boyunca değişik kimliklerde yaşarken, kendisini cezalandırmayı da ihmal etmez. Romanda bunu açığa çıkaran cümleleri ise günlüğüne şu şekilde not eder: ‘Hayatımı kurtarmak istiyorsam, onu mahvetmenin eşiğine kadar gelmeliyim.’ Bu noktada Dostoyevski’nin ‘Suç ve Ceza’sında Raskolnikov’un çektiği türden bir vicdan azabına tanıklık ederiz.

Auster, roman boyunca gerçeklik ve yanılsama arasındaki ince çizgiyi ustaca işler. Karakterlerin kimlik arayışları ve hayatlarındaki tesadüfler, okuyucuya insanın kendi yaşamını nasıl inşa ettiği ve anlam arayışının ne kadar karmaşık olabileceği konularında derin düşünceler sunar.

Yazarın dil ve anlatımı, okuyucuyu saran bir atmosfer yaratırken, her sayfada yeni sürprizler ve keşifler sunar. Auster, Yanılsamalar Kitabı’nda karmaşık ve dokunaklı karakterler yaratırken, insan doğasının derinliklerine dair evrensel bir anlayışı da gözler önüne serer.

Sonuç olarak, Yanılsamalar Kitabı hem edebi kalitesi hem de derinlikli anlatımıyla Paul Auster'ın ustalığını bir kez daha kanıtlıyor. Bu roman, okuyucuları düşündüren ve etkileyen bir yolculuğa çıkarırken, insan deneyimine dair önemli sorular sorma cesaretiyle dolu. Olağanüstü zekice kurgulanmış bir kitap, kitap içinde kitap, onun içinde film, film içinde kitap… Matruşka bebekleri gibi, iç içe, katman katman birçok ögeden oluşuyor. Tesadüflerin, rastlantıların hayatımızı yönlendirdiğini gösterip duruyor Auster, roman boyunca.

Romanı okurken yakın zamanda bitirdiğim Knut Hamsun’un Açlık ve Louis-Ferdinand Céline’in Gecenin Sonuna Yolculuk eserleri ile karşılaşmam güzel bir hoşluk oldu. Okumayanlara tavsiye ederim.

Ayrıca Denizli Kitap Kulübü’nün Mayıs ayı kitabı olan Utanç’ın yazarı Coetzee ile Auster’ın karşılıklı mektuplaşmalarını okumak da keyifli olacaktır. “Şimdi ve Burada: Mektuplar 2008-2011 (2013- J. M. Coetzee ile karşılıklı yazılmış mektuplardan seçki.”

Kitapta François-René de Chateaubriand'ın otobiyografisi Napoleon, Mezar Ötesinden Hatıralar’a pek çok doğrudan gönderme yapılıyor; Zimmer'in devam eden projelerinden biri kitabın yeni bir çevirisini yapmaktır. Auster hayranları David Zimmer’ı, Auster'ın daha önceki romanı Ay Sarayı'ndan hatırlayacaktır.

İyi okumalar diliyorum. Puanım 8/10…

Akılda Kalanlar

İnsanın bir tek ve hep aynı yaşamı yoktur. Peş peşe eklenen birçok yaşamı vardır ve çektiği acıların nedeni de budur.

Kimsenin olmadığı bir ormanda devrilen bir ağaç, ses çıkarır mı?” Kimsenin izlemeyeceği filmler çekilse o filmler aslında var mıdır yok mudur?

Mucizeler olabileceğine kendimizi ikna edebilmek için, sanırım hepimiz hiç olmayacak şeylere inanırız.

Kitabım büyük bir kederden doğmuştu, kitabı yazıp bitirmiştim ama keder yerli yerinde duruyordu.

Resimler ne kadar güzel ya da çarpıcı olursa olsun, beni asla sözcüklerin tatmin ettiği kadar etmiyordu. Çok fazla şey sunulduğunu hissediyordum, seyircinin hayal gücüne fazla bir şey bırakılmıyordu. (bu bölümü okurken sinema üzerine yazılmış geniş çaplı bir makale okur gibi hissetmiştim. Harika..)

Öleceğimi sandığımdan değil, ölmeyeceğimi bildiğimden.

Ölülere hakaret etmiş olurum, doktor. Bir trajediyi basit bir talihsizlik olayına dönüştürmüş olurum. Beni anlıyor musunuz artık? Ölenlere, siz bir hiç uğruna öldünüz demiş olurum. (enteresan bir bakış açısı olduğunu düşündüm. Üzerinde tartışılmalı.)

Bedenden önce suratı görüyoruz, surattan önce de Hector’un burnuyla üst dudağının arasındaki ince bıyığı…

Önemli olan dertlerden uzak durmayı nasıl başarabildiğiniz değil, başınız derde girdiğinde bunun üstesinden nasıl geldiğinizdir.

Mülkiyet hırsızlıktır.

Destedeki bütün kartlar sizin kaybedeceğiniz biçimde dizilmişse o eli kazanmanın tek yolu kurallara karşı gelmektir.

Ben dertlerimin yüküyle ağırlaşmış bu kemikleri yaşarken oradan oraya sürüklerken bu son yolculuklarında olacağından çok daha ağır çekiyorlardı.

Acılar ve mucizeler ikiz kardeştir, aynı anda doğarlar

Zamanın kalmazsa, her şey hızlandırılır.

O kadar uzun zamandır kafamın içindeydi ki, başka bir yerde var olabilmesi mümkün görünmüyordu.

Korku, beklenti ve mutluluk birbirine karışmıştı; sanki üç tane zihnim vardı da hepsi aynı anda çalışıyordu.

Bütün istediğim orada kalıp hiçbir şey yapmamaktı, bitki gibi yaşamak.

Çekicilikle saldırganlık arasında ince bir çizgi vardır, kendini birinin üstüne atmakla doğa kurallarının işlemesi arasında.

Belli ki felsefeciler haklıymış. Yaşadığımız hiçbir şey yok olmaz.

Yayları ve minderleri yamru yumru kanepeydi bu; hastalıklı düşünceler için uygun bir yer.

Çılgınlara da güvenilmez. Onlar başka insanların yaşamlarına gizlice sokulurlar, kendilerini ilgilendirmeyen konularda kitaplar yazarlar, haplar satın alırlar.

Hikayeler hep böyledir zaten. Bir bakmışsın hiçbir şey yoktur ortada. Bir bakarsın gelmiştir bile, senin içine yerleşmiştir.

Ölüm yaşamın gizlerini açığa çıkarmaz.

Diğer Yazılar