UTANÇ - JOHN MAXWELL COETZEE
Yazar John Maxwell Coetzee Güney Afrikalı beyaz bir ailenin çocuğu olarak edebiyatın birçok dalında uğraş vermiş bir dil bilimcidir.Güney Afrika'da bulunduğu dönemlerde çevresinde yaptığı gözlemleri ve yerel sorunları açık ve sarsıcı bir dille yazıya aktarabilmiştir. Yazar Booker Ödülünü 1983'te ve 1999'da olmak üzere iki kez kazanmıştır.Nobel Edebiyat Ödülüne ise 2003 yılında layık bulunmuştur.
Utanç (Disgrace) isimli romanını 1999 yılında, ırkçı Apartheid idaresinin 1994 yılında son bulmasından hemen sonra yayınlamıştır.
Eserde ana karakter Profesör David bir “ıssız” adamdır.Orta yaşlara gelmiş olmasına rağmen cinsel hayatı aktiftir. Fiziksel ihtiyaçlarını karşılamak için bir fahişe ile uzun süreli profesyonel bir birliktelik yaşar. Bu ilişki ne yazık ki David’in kuralların dışına çıkması ile aniden son bulur.
Günü birlik ilişkiler yaşadığı bir dönemin sonunda David’in genç bir öğrencisini baştan çıkarması ile asıl hikayemiz başlar.İlk başta gönüllü ve rızaya dayalı bir ilişki gibi görünse de profesörün üstün konumu ve kızın psikolojik sorunları olması eşitlerarası bir ilişki olmadığını gösterir bizlere. Aslında ilişki boyunca David’in de kafası karışıktır:
“Metresi mi? Kızı mı? Melanie aslında bunlardan hangisi olmak istiyor? Adama ne sunuyor?”
İlişkinin duyulması ve soruşturma konusu olması ile profesörün hayatı tamamen değişir. Soruşturma boyunca ilişkisinin yanlış olduğunu kabul etmeyen profesör tamamen dürtüleri doğrultusunda hareket ettiğini ve kanuna ve ahlaka aykırı bir iş yapmadığını iddia etmiştir.Bu durumu köpek örneği ile açıklar:
“Terliği ısırması filan gibi bir suç yüzünden bir köpeği cezalandırabilirsin, böyle düşünüyorum ben. Bir köpek bu cezayı kabul edecektir; ısırdığı için dayak yiyecektir. Ama arzu, başka bir şeydir. İçgüdülerine uydu diye cezalandırılmanın adil olduğunu hiçbir köpek kabul etmez."
Yukarıdaki alıntıdan da anlaşılacağı üzere David bu olaylar nedeniyle hiçbir pişmanlık göstermemektedir. Buna göre dürtülerinin tatminini normal karşılamaktadır. Bu durumda insanın aklına şu soru gelmektedir: Peki bu durumda kızına yapılan saldırıyı da normal karşılayacak mıdır!Dürtüleri ile hareket ettiğini mazeret göstermek gibi basit bir açıklama günümüz modern toplumunda kabul edilebilecek bir savunma olmadığı kanaatindeyim.
Okuldaki görevinden ayrılmak zorunda kalan profesör, yaşadığı şehri de terk ederek ücra bir yerde çiftlik işleten lezbiyen kızı Lucy'nin yanına taşınır bir süreliğine. Hak etmediği bir muameleye maruz kaldığını düşünen Profesör burada stresten uzak, kendini dinleyebileceği ve kendini iyileştirebileceği bir vaha arar.
Romanın yayınlandığı 1999 yılı Güney Afrika Cumhuriyeti'ndeki ırk ayrımcılığının daha yeni sonlandırıldığı ve hala ırk ayrımcılığının getirdiği sorunlar ile boğuşulduğu bir dönemdir. Bu dönemde Lucy medeniyetler uzak ve zencilerle dolu olan bir bölgede bir çiftlik işletmektedir.En başından beri David kızının burada yaşamasını mantıklı bulmasa ve sık sık eleştirilerini dile getirse de kızını desteklemeye çalışmaktadır.
David’in haklı olduğu ilerleyen sayfalarda anlaşılır. David ve Lucy çiftlikte üç zencinin saldırısına uğrar; David ciddi şekilde yaralanır ve Lucy tecavüze uğrar. Kitap adını David'in öğrencisiyle yaşadığı uygunsuz birliktelikten değil, Lucy’nin uğradığı tecavüz ve sonrasında yaşadığı psikolojik, sosyolojik ve fiziksel sorunlardan almaktadır.
“Lucy elinden gelse yüzünü gizleyecek; bunun nedenini biliyor David. Rezil olduğu için. Utandığı için. Gelen adamlar işte buna neden oldular. Bu kendine güvenen, çağdaş kadına işte bunu yaptılar.”
Bütün bu olaylar süresince Profesör David, LordByron'ın zevk ve hedonizm dolu son dönemlerini ilişkin bir edebi çalışma üzerinde kafa yormaktadır. Aslında David kendi yaşadıkları ile LordByron’ın yaşamı arasında paralellik kurmaktadır.
Yazar bir dilbilimci olarak ara sıra dil ile ilgili profesyonel görüşlerini de okuyucuya aktarmıştır:
- “İletişim' e Giriş dersinin elkitabında yer alan ilk kuralı mantığa aykırı buluyor:
“İnsan toplumu düşüncelerimizi, duygularımızı ve amaçlarımızı birbirimize iletebilmemiz için dili yaratmıştır.”
Kendi görüşü ise ki; dilin köklerinin şarkıda olduğu, şarkının köklerinin de, olağanüstü büyük ve oldukça boş olan insan ruhunu sesle doldurma ihtiyacında.“
- “Kendine bunca güvenerek kullandığı dil, yorgun, içinden kurtlar kemiriyormuş gibi ufalanıyor, Petrus keşke bunu bilebilseydi. Bu dilde yalnızca tek heceli sözcüklere güvenilebilir, üstelik hepsine de değil. “
Yine eserde hayvan hakları ve kadın hakları açısından ilginç tartışmalar yer almaktadır:
- “İnsan olarak sahip olduğumuz ayrıcalıklarımızdan bazılarını hayvanlarla paylaşmak.” - “Biz hayvanlardan farklı yaratıklarız. Daha üstün değiliz, yalnızca değişiğiz. Öyleyse, onlara iyi davranacaksak iyiliksever olduğumuz için yapalım bunu, kendimizi suçlu hissettiğimiz için ya da günah işleme korkusundan değil."
- “Kadınlar, kadın toplumlarında yaşasalar daha mutlu olmazlar mıydı”, diye düşünüyor David, daha önce de düşünmüş bunu; “erkeklerin gelmesine kendileri istedikleri zaman izin verseler”.
Yazar canlı ve gerçekçi anlatım tarzı ile okuyucuyu yakalayabilmiştir:
“İlk gittiği pazartesi yakma işlemini işçilere bırakmıştı. Köpekler, öldükten sonra kaskatı kesilmişlerdi. Cansız bacakları yük arabasının parmaklıklarına sıkışmıştı…”
Yaşanan tecavüz sonrası baba kızın tartışmaları çok enteresan önermeler içermektedir:
“Lucy yanıt vermeden önce uzun uzun düşünüyor. “Ama bu işe başka bir açıdan bakılamaz mı David? Burada kalmanın karşılığı… karşılığı olarak ödenecek bedel ya bu ise? Benim sahip olduğum şeyler olduğunu düşünüyorlardır. Kendilerini de vergi toplayıcısı, alacak toplayıcısı olarak görüyorlardır. Burada vergi ödemeden yaşamaya hakkım yoktur. Belki de böyle düşünüyorlardır.”
“Sen bir erkeksin, bilmen gerek. Tanımadığın biriyle sevişirken – yani onu tuzağa düşürüp yere yatırınca, üstüne çıkınca, bütün ağırlığınla üstüne abanınca – bütün bunlar öldürmek gibi bir şey değil mi? Bıçağı saplamak; sonra kan içindeki o bedeni geride bırakmak heyecan verici olmalı; cinayet gibi, cinayet işleyip kurtulmak gibi bir şey değil mi?”
Üzerinde uzun uzun konuşulmayı hak eden kitabımıza puanım 8/10.
AKILDA KALANLAR
İnsan ancak ölünce mutlu sayılır.
Şiir insanı ya ilk anda etkiler ya da hiç etkilemez. Bir anda zihinde ışık çakar ve bir anda karşılık verirsin. Şimşek çakışı gibi. Âşık olmak gibi.
Çünkü bir kadının güzelliği yalnızca onun malı değildir. Onun dünyaya sunduğu cömertliğin bir parçasıdır. Bunu paylaşması gerekir.
İntikam bir yangın gibidir. Yakıp yok ettikçe oburlaşır.
Onlar seni kendilerine köle etmek istiyorlar. Hayır, kölelik değil, hükümleri altına almak istiyorlar. Boyun eğdirmek.
Tecavüz; karmaşa ve karışım tanrısı, yalnızlığa çekilenlerin rahatını bozan şey.
Diğer Yazılar