100. YIL VE SONRASI

Devletimizin sistem değişikliği yaşamasının üzerinden tam yüz yıl geçti. Biz bu yüzyılın 50 yılına bizzat şahitlik ettik.

Binlerce yıllık devlet geleneğine sahip bir millet olarak, en zor yıllarımızı son yüz yılda yaşadık.

Millet olarak gerçekten çok fakir, maddî imkânsızlıklar içinde kaldık. Merhum dedem, ninem ve babam, çocukluk ve gençlik yıllarında yiyecek ekmek bulamadıkları için, hayvanların dışkılarından arpa toplayıp, yıkadıktan sonra öğütüp, ekmek yaptıklarını ve yediklerini anlatırlardı. Süpürge tohumundan ekmek yapıldığını da kendilerinden defalarca dinlemiştik.

Bu yüz yıl boyunca gerçek demokratik hayata 14 Mayıs 1950’de yapılan serbest seçimle geçebildik. Ancak bu serbest seçimleri sürekli Demokrat Parti’nin ve Adnan Menderes’in kazanması üzerine 27 Mayıs 1960’ta yapılan bir darbeyle demokrasimiz kesintiye uğradı. Aradan 11 yıl geçince 12 Mart 1971’de yine askerî bir muhtıra yaşandı. 12 Eylül 1980’de ve 28 Şubat 1997’de yeni darbelere maruz kaldık.

Cumhuriyetimizi kabullenemeyen kimlerdi ki her vesileyle darbe yaparak kesintiye yol açıyorlardı.

En son, 15 Temmuz 2016’da bir darbe teşebbüsüyle bütün millet olarak karşı karşıya kaldık ve o gece milletimiz, devletini kurtardı.

Bu kısa hatırlatmaları neden yapıyoruz. Devletimiz, sürekli içeriden aldığı darbeler yüzünden çok ağır yaralarla karşı karşıya kaldı.

29 Ekim 2023’te bilhassa İstanbul Boğazı’nda yapılan kutlamalar, göğsümüzü kabarttı. Türk Devleti’ne yakışan bu gövde gösterisiydi. Zira, bizim coğrafyamızda güçlü bir devlet olamadığımız zaman, içeriden ve dışarıdan gelecek saldırılara karşı durma imkânı kalmayacaktır.

Devletimiz çok şükür, bilhassa askerî sahada ürettiği teknolojilerle tarih boyunca kurduğu büyük cihan devletlerinin gücüne yaklaşmaya başladı. Bu gayret daha fazla artarak devam etmeli ve düşmanlarımızın ellerinde hangi silahlar varsa bizde onlardan daha üstünü olmalıdır. Zira, Türk Milleti, tarih boyunca dünyaya sürekli adalet dağıtan, mazlumları koruyan ve zalimlerin hilelerini boşa çıkartan bir millet oldu.

Milletimizin düşmanının çok olmasının sebebi de budur. Kölelik sisteminin olmadığı, bütün insanlara “ya din kardeşi, ya da insanlıkta bir eşi” gözüyle bakan tek millet Türk Milleti’dir.

Devlet sistemimiz ne olursa olursa olsun, bu hakikat, -birkaç istisna vaka hariç- hiç değişmedi.

Bugün İsrail’in Gazze’de yaptığı katliamı durdurabilecek tek millet Türk Milleti, tek devlet de bizim devletimizdir. Zira, genlerimizde bulunan mazluma sahip çıkma anlayışı, bizi göreve çağırıyor.

Milletimizin gözünden ısrarla kaçırılmaya çalışıyan bir gerçek de şudur: Son yüz yıldan beri dökülen kanların hemen tamamı Osmanlı’nın çekildiği topraklarımız üzerinde dökülmüştür ve maalesef hâlâ dökülmeye devam ediyor.

Emperyalist güçlerin Türk ve İslam düşmanlığı, bizim Anadolu topraklarına akın akın gelmeye başladığımız 1071 Malazgirt Zaferi’nden beri devam ediyor.

Emperyalist Batı, bize düşmanlığını “Şark Meselesi” olarak isimlendirir ve onların tek emelleri, milletimizi Anadolu’dan sürüp çıkararak geldiğimiz Türkistan topraklarına geri göndermektir.

Doğu Roma ve Bizans topraklarını vatan tutmamızı ve bununla da yetinmeyip Balkanlar’ı fethederek Viyana kapılarına kadar dayanmamızı asla affetmiyorlar.

Batı’nın tarih hafızası ne yazık ki bizden çok kuvvetlidir. Yahudilerin tarih hafızasının da ne kadar kuvvetli olduğunu, İsrail’in katil başbakanı Binyamin Netayahu’nun açıklamalarında gördük.

Biz ise son yüz yıl boyunca tarihteki büyük başarılarımızı, devletimizin kadîm yapısının aslında ne olduğunu, milletimizin içinden çıkan, büyük devlet, bilim ve sanat adamlarını çocuklarımıza öğretmemek gibi bir gaflet içindeyiz.

Milletimizin, devletini yüz yıllık bir devlet olarak görmek ve göstermek büyük bir hatadır.

Millî şuur, kökü tarihin derinliklerinde olan milletimizin dünyadaki varlık sebebini ve misyonunu gelecek nesillere bütün ayrıntılarıyla öğretmek suretiyle kazanılır.

Dünyanın ve mazlumların, adalete en çok ihtiyaç duyduğu bir çağda, milletimizin evlatlarına tarihimizin parlak çağlarını, bu çağları meydana getiren büyük devlet, ilim ve sanat adamlarını öğretmediğimiz takdirde, ikinci yüz yılı görememe tehlikesi vardır.

Zira bir devletin kökleri, tarihin ne kadar derinliklerine inerse, geleceği de o kadar parlak olur.

Gazze’yi kan gölüne çeviren ve çocuk, kadın, yaşlı demeden binlerce müslümanı her gün aralıksız öldürmeye devam eden İsrail, kaç bin yıl önce Süleyman Aleyhisselam’ın Allah’ın verdiği peygamberlik mucizeleri ile kurduğu devletin topraklarına yeniden sahip olma idealinden hiç vazgeçmiyor. İsrail, koyduğu hedefe ulaşmak için, hiçbir insanlık ve ahlak kuralı tanımıyor.

Biz Türk Milleti olarak, tarih boyunca hiçbir masum insanın burnunu kanatmadık. Hiçbir insana zulmetmedik ve zalim olarak anılmadık. Bu özelliğimizle ne kadar iftihar etsek yeridir.

Bu yüzden “Türk Milleti ve Türk askeri beklenendir.” Dünyanın her yerindeki ve bilhassa Gazze’deki, Myanmar’daki mazlumlar bizi bekliyor.

O halde, nesillerimizi millî ve mânevî şuurla yetiştirmek ve mazlumların sığınağı haline getirmek için, eğitim sistemimizi ikinci yüzyıla adım attığımız bugünlerde kökünden değiştirmeye mecburuz vesselam…

Diğer Yazılar