20 MİLYONLUK EĞİTİM ORDUMUZ…

Geçen hafta ilkokul birinci ve lise birinci sınıfa başlayan çocuklarımızın okulları açıldı. Bu hafta da bütün Türkiye’de orta dereceli okullar eğitime başladı. Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in yaptığı açıklamaya göre ülkemizde eğitim hayatına öğretmen ve öğrenci olarak katılan yaklaşık 20 milyon insanımız bulunuyor. Bu rakam birçok ülkenin nüfusundan fazladır ve bir ülke için mühim bir stratejik kuvvettir.

Bu kadar büyük bir nüfusun doğrudan eğitim içinde yer alması sebebiyle “eğitim ordusu” deniliyor. Malumdur ki “ordu”, bir ülkenin emniyet içinde yaşamasını temin için, ülke içinde ve dışında ülkeyi ve milleti koruyan, silahlı, teçhizatlı, her türlü savaş taktik ve stratejilerini bilen, gerektiğinde canını ülkesi ve milletinin huzuru için feda eden insanlar topluluğudur.

“Eğitim ordusu” dediğimiz zaman neyi anlamalıyız? İnsanlık tarihine baktığımız zaman en mükemmel eğitimcilerin daima peygamberler olduğunu görüyoruz. Peygamber Efendimiz (SAV), “Ben muallim olarak gönderildim” buyuruyor. Ve O’nun Mekke’de,  Dâr’ul Erkâm’da çok zor şartlar altında eğitmeye başladığı, Medine’ye hicret ettikten sonra kurduğu “Ashab-ı Suffe” medresesinde devam ettirdiği eğitimden geçen insanların, bir asır içinde İslam’ı İstanbul önlerinden İspanya içlerine, Atlas Okyanusu kıyılarından Türkistan ortalarına kadar götürdüklerini biliyoruz.

O insanlar, öyle bir eğitimden geçtiler ki, aldıkları eğitimin hakkını vererek, inandıkları dini, dünyanın dört bir yanına taşımaktan asla geri durmadılar ve bunu yaparken, sözlerinden daha çok davranışlarını kullandılar.

Kur’an-ı Kerim’in en güzel kıssasının anlatıldığı Yusuf Suresi’nde Hazreti Yusuf, kölesi olduğu Mısır Azizi’nin karısı Züleyha’nın kendisine aşık olup günaha davet etmesi üzerine, Mısır’ın meşhur zindanlarına girmeyi tercih ederek, günahtan uzak durur ve zindanda kaldığı on iki yıl boyunca, zindan arkadaşlarının tamamını eğitimden geçirip Allah’a iman etmelerini sağlayarak, Mısır’ın Azizi olduktan sonra bu insanları devlet yönetiminde mühim mevkilere getirir. O günkü Mısır kanunlarına göre tamamı suçlu olan bu insanlar, Hazreti Yusuf’un eğitiminden geçtikten sonra, kendilerini zindana atan Mısır Devleti’nin idaresinde büyük başarı gösterirler ve Mısır’da ve o günün çevre ülkelerinde yedi sene devam eden kıtlığın insanlığın helâkine yol açmasının önüne geçerler.

Zaten bütün peygamberler, insanlığın eğitimi için muallim/öğretmen olarak gönderilmişlerdir ve bazı peygamberlerin verdiği eğitimi kabul etmeyen insanlar, (topluluklar, milletler, kavimler), sonunda ağır şekilde cezalandırılmaktan kurtulamamışlardır. Bu ceza toplu halde ölüm şeklinde olmuştur. Hazreti Nuh’un 950 sene eğitmeye çalıştığı milletin içinden sadece 83 kişi bu eğitimden payına düşeni almış, Hazreti Nuh’un peşinden giderek onun yaptığı gemiye binmiş ve kurtulmuş, diğer bütün insanlar toplu halde boğulmaktan kurtulamamıştır. Acı olan şudur ki, eğitimi kabul etmeyenler arasında Hazreti Nuh’un karısı ve bir oğlu da vardır.

Demek ki eğitimci kadar eğitime muhatap olanların hali de çok önemlidir.

Bugün ülkemizde 20 milyonluk bir eğitim ordusunun var olması, aslında ülkemizin bütün dünyada en güçlü devlet ve millet olmasını icap ettirir.

Ancak hakikat ne yazık ki böyle değil…Bizim ilkokuldan üniversite hayatının sonuna kadar aldığımız eğitimin muhtevasını düşündüğümüz zaman, kocaman bir balon olduğunu ve bir küçücük iğne batırıldığında patlayıp uçtuğunu üzülerek hatırlıyoruz.

Üniversite hayatımız da dahil 16 senelik resmî eğitim sisteminden bizde kalan ve halen faydasını gördüğümüz hangi bilgi var, diye düşündüğümüz zaman büyük bir hayal kırıklığı yaşıyoruz.

Eğer biz kendi gayretlerimizle kitap okumayı sevmeseydik, kendi gayretlerimizle gazeteciliği sahada ve ehil gazeteci büyüklerimizin yol göstermesiyle öğrenmeseydik, kesinlikle ne iyi bir yazar, ne iyi bir gazeteci, ne de iyi bir şair olabilirdik. Bunun tek istisnası, lise edebiyat hocamız Mustafa Koldaş ve coğrafya hocamız Kemal Karadeniz’in verdiği bilgilerdir. Bu iki kıymetli hocamız sayesinde aruz vezninin ahengini ve şiir zevkini, coğrafya ilminin dünyaya dönük faydalarını öğrendik. Ancak bunları da hocalarımızın bize verdiği anahtarla açtığımız kapıların çokluğuna borçluyuz.

Hazin olan şudur ki, biz liseden mezun olalı 36 sene geçti ve bu kadar uzun zaman diliminde eğitim ordumuzun daha büyük bir donanıma sahip olması beklenirken tam tersinin yaşandığını üzülerek müşahede ediyoruz.

Ortaöğretimin 8 sene olduğu bir ülkede, bu kadar zaman boyunca hayatını kazanacak bir meslek ve beceri edinemeyen, çapsız, kültürsüz, bilgisiz, donanımsız askerler terhis ediyoruz.

Geçen gün, ortaokul yıllarında beraber okuduğumuz bir arkadaşımız ziyaretimize geldi ve 19 ve 23 yaşlarındaki iki çocuğunun da hiçbir mesleği olmadığını, hiçbir iş yapamadıklarını üzülerek anlattı.

Gazetecilik hayatımız boyunca bizim vasıtamızla iş bulmaya gelen sayısız gençle tanıştık ve bunların büyük çoğunluğu üniversite mezunuydu. Bu gençlerimize ne iş yapabileceklerini sorduğumuz zaman her işi yapabileceklerini söylüyorlardı. Misal verin dediğimiz zaman ise susuyorlardı. Çünkü üniversite okumuşlardı ama mezun oldukları üniversite onlara hayatlarında faydalı olacak, kullanabilecekleri ve kendilerini amirlerine ispat edebilecekleri bir donanıma sahip değillerdi. Yabancı dilleri yoktu, mezun olduğu bölümün onlara kazandırdığı bilgi birikimi ve beceri yoktu. Nasıl mezun olduklarını anlamak gerçekten mümkün değildi.

Bütün bunları neden yazdık. Yirmi milyonluk eğitim ordusunun kumandanları mesabesindeki öğretmenlerimizin öncelikle eğitime ihtiyacı var. Tanıştığımız ve sohbet ettiğimiz birçok öğretmenimizin birinci hedefi öncelikle zengin bir muhitte geniş bir ev sahibi olmak ve lüks bir araba almak…

İstisnalar kaideyi bozmaz elbette ama öğretmenlerimizin donanımlı, vatanına, milletine, dinine, devletine hizmet edecek, donanımlı gençler yetiştirmek gibi bir hedefleri maalesef yok.

Bütün bunların üstüne bir de eğitim sistemimizin hedefsiz, gayesiz insanlar yetiştirme hedefini koyarsak, yüz seneden beri neden bir Almanya, bir Japonya, bir Kore gibi büyük hedeflere ulaşmış, millî geliri 30- 40 bin dolar olan, dünyaya ilim, kültür, teknoloji ihraç eden bir ülke olmadığımız anlaşılır.

Sevgili “eğitim ordumuz”un silahı bilgi, kültür, sanat, teknoloji olan ve bunları hem kendi milletinin, hem insanlığın hizmetinde kullanan bir ordu olmasını temenni eder, yeni eğitim yılında eğitim sistemimizin bu yazdıklarımıza uygun hale gelmesi için bütün devlet ve milletimizin el ele vermesini dileriz…

Diğer Yazılar