BAYRAM GELMİŞ NEYİME…

Türkiye, Siyonist İsrail’in Gazze’de devam ettirdiği soykırımın ve mahalli idareler seçimlerinin gölgesinde bir ramazan ayını daha geride bıraktı.

İslâmî şuurun ve hayat tarzının her geçen sene daha çok azaldığı insanımızın Ramazan ayında oruca ve oruç tutanlara hürmetinin de gerilemeye devam ettiğini üzülerek gözlemledik.

Çocukluk yıllarımızda köyümüzde oruç tutanla tutmayan fark edilemezdi. İnsanlar hasta ve oruç tutamayacak durumdaysa bile dışarıda asla yiyip içmez, sigara kullanmaz, köydeki kahvehaneler açık olmasına rağmen çay veya bir başka içecek satışı yapılmazdı.

Tavas Lisesi’nde okurken, ilçedeki lokantalar ya ramazan ayı boyunca kapalı olur veya, camları dışarıdan içerisi görünmeyecek şekilde kapatılır, yemek yiyenler görülmezdi.

Düşünüyoruz da sanki Osmanlı Cihan Devleti’nin yıkılmasından sonra geçen ara uzadıkça, o büyük devletin asırlarca sürdürdüğü bütün güzellikleri yavaş yavaş terk ettik. Onun, her insanın vicdanına yerleştirdiği manevi iklim, Allah’ın dinine, kitabına, peygamberine (SAV) hürmet, her geçen sene azala azala, adeta tükenme noktasına geldi.

Siyonist İsrail’in soykırımına o kadar alıştık ve artık tabii görmeye başladık ki, İsrail bizim bu halimizi kendi lehine çevirerek, daha çok masum müslümanı öldürmeye devam ediyor.

31 Mart seçimlerinin neticeleri de bilhassa siyasi çevrelerde bir nevi şok tesiri meydana getirdi. Ramazan ayında, İsrail’in Gazze’deki soykırımını konuşmak ve durdurmak için gayretten daha çok, seçimlerin muhtemel neticelerini tartıştık.

Seçimlere girerken Müslümanlara hoş görünmeye gayret eden ve galibiyete ulaşan partinin taze başkanlarının ilk icraatları da oylarına talip oldukları insanların hoşlarına gitmeyecek bazı kararlara imza atmak oldu.

Üç günlük bayramın nasıl 9 günlük tatile dönüştüğünü anlamak da elbette epeyce zor.

Ruh ve bedenden ibaret olan insanın, ruhu yerine bedeninin mutluluğunu öncelik olarak görmesi neticesinde dünyada kaos, sürekli artıyor. Akan kan, yalnızca müslümanların kanı. Zira, Siyonist İsrail, ABD ve diğer Hristiyan ülkeler, asırlardan beri müslüman kanıyla besleniyor ve biz müslümanlar ne yazık ki, şuursuzluğumuzla, tembelliğimizle, bizi asırlardan beri düşman görenlere hayranlığımızla, kanımızın akıtılmasına bilerek veya bilmeyerek destek veriyoruz.

Gazze’de çocuklar, kadınlar, yaşlılar açlıktan ve bombalar altında ölürken, paralarımızı beş yıldızlı otellerde, tatil beldelerinde, zerre kadar vicdan azabı duymadan yemek üzere, yollara düşüyoruz.

Seçim öncesinde “millet aç, emekli aç” sloganları atanların, seçim zaferine ulaştıktan sonra sesini kesip tatil beldelerine koşmalarını ibretle seyrediyoruz.

Ramazan ayının hiçbir kutsallığına saygı göstermeyen insanların, ramazan ayında oruç tutanlara Allah’ın bir lütfu olan bayramı, kendi bayramları gibi rahatlıkla ve hiçbir utanma hissi taşımadan tatile dönüştürmeleri de insanımızın nasıl bir manevi çıkmaz içinde bulunduğunun acı manzarasıdır.

Bize unutturulan en mühim meselelerden birinin, milletin dînî ve tarihî değerlerini, geleneklerini, örf ve âdetlerini, an’anelerini muhafaza etmek ve geliştirerek yaşatmak olduğunu hiç düşünmüyoruz.

İslam’dan önceki Türk milletinin tarihine baktığımız zaman, Töre’den ayrılarak Yahudilik, Budizm, Hinduizm veya Hristiyanlık gibi dinlerden birini tercih eden Türklerin nasıl hızla Türk olmaktan uzaklaştıklarını görüyoruz. Ancak, İslam ile müşerref olan Türkler, daha önce bağlı bulundukları Töre’den daha mükemmel bir inanca sahip oldukları için Türk olarak kaldılar ve dünya asırlar boyunca adalet dağıtan medeniyetler kurdular.

Atalarımız asırlar boyunca dünyanın bütün mazlumlarına kucak açıp korumaya gayret ettiler. Bizim bu muhteşem özelliğimizi keşfeden Yahudi ve Hristiyan dünyası, dinimizle ve Töre’mizle bağımızı tamamen koparmak için o kadar sinsi siyaset takip etti ki, bizi Türk kimliğinden tamamen koparmak için kesintisiz çalışıyor.

Artık Gazze’deki soykırım bile vicdanlarımızda yara açmıyor ve güle oynaya bayrama koşuyoruz.

İsrail’in Gazze’de devam ettiği soykırım ortada iken, Urfalı merhum büyük sanatkâr Kazancı Bedih’ten duyduğumuz, “Bayram gelmiş neyime/ Kan damlar yüreğime” mısralarıyla başlayan türkü aslında bütün milletimizin ve müslümanların vicdanının sesi olmalı değil miydi?

Hani müminler kardeşti, hani müslümanlar “bir vücudun âzâları gibiydi ve bir âzâ ağrısa bütün vücud bu ağrıyı hissederdi?”

Vicdanı körelmiş insanları ne söylesek nafile. Siyonist Yahudilerin vicdanı olsaydı zaten böyle iğrenç, Hitler’in kendilerine yaptığından daha feci bir soykırıma imza atmazlardı. Müslüman devletlerin başındaki insanlarda vicdan olsaydı, canları pahasına bu soykırımı durdurmak için bir araya gelir ve bir avuç Siyonist katili bir kaşık suda boğarlardı.

Biz bunları yazarak, eliyle kaldıramadığı bir kötülüğü diliyle kaldırmaya gayret etme vazifemizi ifa edelim de milletimizin ve İslam âleminin bayramını kutlulayalım.

Elbette, bir ay boyunca Allah’ın emrine boyun eğerek oruç tutan, teravih namazlarını kılan, Kur’an-ı Kerim okuyan, fitre ve zekâtlarını veren müminlerin bayram etmeye hakları vardır. Zira bayram, zaten bu müminlerin hakkıdır. İslam’a ve müslümanların kutsallarına saygı göstermeyenler de müslümanlara Allah’ın lütfettiği bayramda –fırsattan istifade- tatil yapabilirler. Devletimiz, yüz yıl önce kurulduğunda, sayısız hakkını elinden aldığı müslümanların, çok şükür ki en azından bayram etme haklarını almadı. Kimbilir belki kendileri de müslümanların bayramından istifadeyle yılda iki kere fazladan tatil yapmayı düşünmüşlerdir.

Bir de her sene ramazan bayramı yaklaşırken, “Şeker Bayramı” diye, tamamen yanlış bir kavram ortaya atılıyor. “Ramazan ayı”na “şeker ayı” demiyorsunuz da bayramına neden “şeker bayramı” diyorsunuz, sorusunu kimse sormuyor.

Güya ramazan bayramında bol bol şeker yenildiği için “şeker bayramı” deniliyormuş. Bu bayrama ramazan bayramı adının dışında bir ad verilecekse, bu olsa olsa “şükür bayramı” olabilir. Zira ramazan ayında oruç tutan müslümanların, Allah’ın lütfettiği bayrama ve sayısız nimetlere  “şükür” borcu vardır. Zaten bin yıl boyunca kullandığımız kadîm harflerimizde “şükür” ve “şeker” kelimeleri aynı harflerle yazılırdı ve kelimenin hangisi olduğu, cümlenin içinde anlaşılırdı.

Aziz okuyucularımızın ve bütün müslümanların Ramazan bayramlarını tebrik eder, bayramların bayram olduğu kutlu çağlara en kısa zamanda ulaştırmasını Rabbimizden niyaz ederiz.

BAYRAMA AĞIT

Yine bir bayram geldi Gazze'de kan durmadı

Yaradan'a yükselen çok taze cân durmadı

 

Bayramın sürûrunu kalbimizde duyarsak

Şühedâ der ki bize mümin ihvân durmadı

 

Kurudu gözlerimiz hissizlik belâsından

Gazze'deki gözlerden akan ummân durmadı

 

Zalimlerin bayramı bayramda çifte olur

Bir asırdır müslüman, tam müslümân durmadı

 

Hikmeti nedir Rabbim bu Musa öncesinin

Dünyaya hâkim olan bir Süleymân durmadı

 

Doldurur cennetleri nice masum çocuklar

Bayramdır gayrı yeter deyip hicrân durmadı

 

Âl-i Osman giderken götürdü adaleti

Ümmetin üstündeki kanlı hazân durmadı

 

İlâhî bize yol aç gelsin bir âdil Sultan

Demesin ardımızda Âl-i Osmân durmadı

 

Kâfî aşkla ağla ki rahmete gark olasın

Gönlün de Gazze gibi onda cânân durmadı

Diğer Yazılar