BAYRAM KÜLTÜRÜ

Bilindiği üzere kültürümüzde dînî ve millî bayramlarımız var. Her bayramın ayrı bir sevinci, neşesi, huzuru, saadeti var. Millî bayramlarımız daha çok cumhuriyet yıllarında kutlanmaya başlandı. Dînî bayramlarımız ise Müslüman olduğumuz tarihten beri milletimizin hayatında ayrı bir yere sahip bulunuyor ve haliyle asırlar içinde bir kültür haline geldi.

Kültür zaten milletlerin tarihleri içinde oluşan bir hayat tarzıdır. Dînî bayramlarımız, diğer Müslüman milletlere göre daha bir güzel, farklı, ayrıcalıklı bayramlardır.

Ramazan bayramı, bir ay tuttuğumuz oruçların bir mükâfatı olarak verilmiş. Kurban bayramı ise tâ ilk insan Hazreti Âdem’den beri bütün hak dinlerde mevcut bir ibadet ve kutlama olarak İslam’da son şeklini bulmuş, Türk Milleti’nin hayatında da bir ibadet olduğu kadar bir kültür haline gelmiştir.

Türk Milleti, tarih boyunca cömertliği, yardımseverliği, diğerkamlığı, dayanışması ile bilinen bir millettir. Bütün tarihi boyunca daima zayıfları kollayıp gözeten, fakirleri doyuran, mazlumları himaye eden, garip ve kimsesizlere sahip çıkan, kendisine sığınanları asla düşmanlarına terk etmeyen bir millet olarak, kurban bayramlarını da bütün bu tarihi özelliklerimizin bir yansıması olarak kutlarız.

Kurban, kelime olarak yaklaşmak anlamına geliyor ve kastedilen Allah’a yaklaşmaktır. Kurban kesmek, Allah’ın verdiği sayısız nimetlere şükür için yine Allah’ın yarattığı ve yılda bir kere kendi rızası için kesmemizi istediği hayvanların kesilip, etlerinin başta ailemiz, yakınlarımız ve fakir fukara olmak üzere, ulaşabildiğimiz herkese ikram edilmesi anlamını taşıyor.

Bayramlar zaman içinde kültür haline gelmiştir dedik ya… Bayramlar, gurbette yaşayanların sılayı ziyaret ettiği, anne babasının, akrabalarının ellerini öptüğü, bayramlaştığı, hasret giderdiği, sevinçlerini veya üzüntülerini paylaştığı müstesna günlerdir.

Yılda toplamda yedi gün bayram ederiz ama bu yedi günü millet olarak âdetâ iple çekeriz. Çünkü bayramlar, hızla akan dünyanın bütün işlerine, meşgalelerine, dertlerine, sıkıntılarına, kederlerine ara vermektir.

Bayramlara verdiğimiz kıymet, günler öncesinden bütün evlerde hummalı bir temizliğin yapılması, çocuklar başta olmak üzere, aile fertlerinin tamamına yeni elbiseler alınması, berbere giderek bayram tıraşı olunması gibi işlerimizle anlaşılır…

Bayramlar, bir nevi ruhen yenilenme, hayata sanki yeni başlangıç yapma, eski defterleri silme ve yeni defterler açma zamanlarıdır.

Bayramlarda, varsa üzüntülerimizi bir kenara bırakmak veya eşimizle, dostumuzla, yakınlarımızla paylaşarak azaltmak gibi güzelliklerimiz vardır.

Ekonomik açıdan henüz bugünkü refah seviyesine ulaşmadığımız zamanlarda bayramlarda belki gurbettekiler memleketlerine gelemiyordu ama memleketlerinde olanlar bayramı bütün güzelliğiyle yaşıyorlardı. Bayramlar, o zamanlarda tatil yapmak için bir fırsat olarak görülmüyordu. Bayramlarda sevdiklerimizin yanında olmak ve bir arada bayramı yaşamak en büyük hedefimizdi.

Bizim çocukluğumuz ve gençliğimizde bayramdan önceki günlerde bütün köyde bayramın havası zaten hemen hissedilirdi. Ramazan bayramlarında bizden önce ahirete göçenleri ziyaret etmek, bayramın ilk günü, bayram namazı kılınıp bütün halk birbiriyle bayramlaştıktan hemen sonraya bırakılırdı. Kabirde yatanların da bayramları tebrik edilir, başlarında okunan Kur’an-ı Kerim’ler ve edilen dualarla, onların da ahirette bayram yaşamaları temenni edilirdi.

Kurban bayramında ise, bayramın birinci günü kurbanlar kesileceği için kabir ziyaretleri arife gününde gerçekleştirilir ve ahirete göçmüş olanlarla bayramlaşılırdı.

Bayramlar, muhakkak ki en çok evinde veya çevresinde bayram neşesini paylaşacağı kimsesi olmayanlara acı gelir. Gurbette olsun, sılada olsun, çevresinde kimsesizliğini paylaşacağı, evladı, akrabası, eşi, dostu olmayanlar için bayramlar sadece hüzün ve gözyaşı demektir.

Bayram gelmiş neyime

Kan damlar yüreğime

 

Mısralarıyla başlayan türkülerimiz, kimsesizlerin yüreğinden sökülüp gelen ve dinleyen herkese, bu acıyı, elemi yaşatan türkülerdir.

Biz millet olarak bilhassa son yıllara kadar, bayramlarda kimsesizlerin kimsesi olmaya gayret ederdik. Komşularımızı, akrabalarımızı, fakirleri ziyaret ederek, onların da bayram neşesini yaşaması için elimizden geleni yapar, büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperdik. Bayramlarda çocukların neşesi, her zaman hakiki bayramları onların yaptığını bize gösterirdi. Bayram vesilesiyle kendisine yeni elbise veya ayakkabı alınan çocuklar, bayram gününden önce bu elbise veya ayakkabılarını giydiklerinde “arife çiçeği” denilirdi.

Yarın yeni bir Kurban bayramının ilk günü. Bayramları bayram gibi yaşamak için, tatile, sahillere koşmak yerine, memleketlerimize, anne babalarımızın ve akrabalarımızın yanına koşalım. Birlikte bayram etmenin tadını alalım ve çocuklarımızın da bu tadı alması için onları sevindirelim. Kimsesizlerin kapısını çalarak, onların da bayram neşesini yaşamasına gayret edelim.

Unutmayalım ki milletimizi ayakta tutan, binlerce yıllık geleneklerimizin, kültürümüzün, medeniyet değerlerimizin yaşamaya devam etmesidir.

Başka milletler, kendi kültürel değerlerini yaşatmak için ellerinden geleni yaparlarken, bizim kendi değerlerimizi terk etmemiz, onların ekmeğine yağ sürmek olur. Millet, ortak sevinci ve kederi paylaşan, aynı ideallere bağlı yaşayan insanlar topluluğu demekse, bayramlar bizim ortak sevinçlerimizdir ve biz paylaştıkça sevinçlerimiz büyüyecek, dünya sanki bir cennete dönecektir…

Kurban bayramınızı tebrik eder, millet olarak kıyamete kadar daima huzurlu, mutlu, neşeli, sevinçli bayramlar yaşamamızı dileriz…

 

 

Diğer Yazılar