BÜYÜKŞEHİRİN FATURASI…
Hazreti Ömer, İslam tarihinin en adil halifesi olarak bilinir ve o, “Adalet mülkün temelidir” buyurur. Sözün aslı “El- adlüesâs’ül mülk” şeklindedir.
Mehmed Akif Ersoy merhum, Hazreti Ömer’in adalet anlayışını şu mısralarla dile getirir:
Kenâr-ı Dicle’de bir kurt kapsa koyunu
Gelir de adl-i İlâhî Ömer’den sorar onu…
Ülkemizin yetiştirdiği büyük fikir ve sanat adamlarından MehmedNiyazi bey merhum, “Türk Devlet Felsefesi” ve “İslam Devlet Felsefesi” isimli eserlerinde şu hususa dikkati çeker:
“Bir devlet zalim olamaz. Bir devlet müşfik de olamaz. Bir devlet ancak âdil olur.”
Demek ki devletler için en mühim mesele âdil olmaktır. Adil olmanın yolu da, kanunların hukuka, vicdana ve bilhassa Allah’ın koyduğu hükümlere uygun olmasıdır.
Türkiye’de halen 30 büyükşehir belediyesi bulunuyor ve bu şehirlerin en ücra köyleri de şehir merkezlerinde tatbik edilen kanunlara tâbi.
Büyükşehir belediye kanunlarının mantığına baktığımız zaman, siyasi iktidarın, kırsal yerleşim bölgelerinden oy alarak, büyükşehir belediye başkanlıklarını kazanmayı hedeflediğini görüyoruz.
Ancak, zamanla bu hedeflerin tutmadığını, birçok büyükşehir belediye başkanlıklarının, muhalefet partileri tarafından kazanıldığını da biliyoruz. Yani, kanunun çıkarılmasındaki maksat gerçekleşmemiş oluyor.
Türkiye’nin 51 şehri normal belediye kanunlarına tâbi ve köyler, il özel idarelerinin hizmet götürdüğü yerleşim yerleri özelliğini muhafaza ederken, büyükşehir belediye kanunlarına tâbi olan köyler ise İstanbul’un Nişantaşı’nda veya İzmir’in Karşıyaka’sında uygulanan imar kanunlarına tabi.
Şimdi biraz geriye gidelim ve kendi doğup büyüdüğümüz Denizli’nin Tavas ilçesine bağlı Vakıf Köyü’nün büyükşehir kanunundan önceki durumuyla, büyükşehir kanunun yürürlüğe girdikten sonraki durumuna bakalım.
Bendeniz çocukken, yeni 1970’li yıllarda bizim köyün su ve kanalizasyon altyapısı tamamlandı. Ben, bizim sokakta su ve kanalizasyon boruları döşemek için kazı yapan işçilere bahçeden elma toplayıp ikram ettiğimi ve onların bana teşekkür ettiklerini hatırlıyorum. Yani, Denizli Büyükşehir Belediyesi olmadan 40 sene önce bizim köyün altyapı çalışmalarını tamamlandı.
2014’ten önce bizim köyde ev yapmak, ahır yapmak, eve su ve elektrik bağlatmak çok kolay işlerdi. 2014’te büyükşehir kanunu yürürlüğe girip, bizim yüzlerce yıllık Vakıf Köyü, Tavas’ın bir mahallesi diye statüsü değiştirilince, köyde yaşamak işkenceye dönüştü. Büyükşehir belediye kanunları, halkın ümüğünü sıkar hale geldi. Küçük bir ev yapmak için, İstanbul’un göbeğine gökdelen dikmek kadar zor hale getirildi. Küçük bir ahır inşa edip hayvancılık yapmak, İstanbul Etiler’de villa yapmak kadar zor hale getirildi.
Bunları neden anlatıyoruz. Denizli Büyükşehir Belediyesi olmadan önce, köylülerin kullandıkları sudan ya para alınmaz veya çok küçük bir para muhtarlık tarafından tahsil edilirdi. Büyükşehir Belediyesi DESKİ diye bir müessese kurdu ve bizim Vakıf köyüne hiçbir hizmeti bulunmadığı halde, köylülerden fahiş miktarda para tahsil ediyor. Su kullanım bedeli kadar atık su bedeli ve yüzde 10 da KDV alıyor.
Faturayı görünce DESKİ’nin 185 numaralı hattını aradık. Bunun sebebini sorduk. Belediye kanunlarına göre Denizli Büyükşehir Belediye Meclisi’nin kararı olduğunu söylediler.
Büyükşehir Belediye Meclisi, Denizli’nin en ücra köylerinde kullanılan suyun parası kadar atık su bedeli almanın mantığını nasıl izah edecek acaba?
Üstelik su kullanım bedelinden alınan KDV yüzde 1 iken, atık su KDV bedeli yüzde 10.
Bir gazeteci olarak nerede bir kusur veya eksiklik görsek, bunu dile getirmek ve düzeltilmesini istemek hem vazifemiz, hem de vatandaşlık hakkımızdır.
Büyükşehir Belediyeleri, şehir merkezlerinde yaşayanları bilemeyiz ama artık güya mahalle dedikleri köylerde yaşayan insanlara resmen zulmediyor. Köylülerin bahçesinde domates, biber, patlıcan yetiştirmesinden daha tabii ne olabilir? Bu sebzeleri sulamak için şebeke suyu kullanmasından daha tabii ne olabilir? Sebze sulamak için kullanılan suya, atık su muamelesi yapıp, bu sudan yüzde 10 KDV ile birlikte, kullanılan su bedeli kadar para almak vatandaşa zulüm değil de nedir?
Sayın ve kıymetli dostumuz, Büyükşehir Belediye Başkanımız Osman Zolan ve DESKİ Genel Müdürümüz Niyazi Türlü beylerden bu konuda tatmin edici bir açıklama bekleme hakkımız vardır.
Dostlarımız bu hususta sükûtu tercih ederlerse anlarız ki ücra köylerde yaşayan insanların mağdur olmasından asla bir elem duymuyorlardır. Hiçbir yatırım yapmadığınız bir köyde kullanılan suyun bedeli kadar, atık su bedeli ve yüzde 10 KDV tahsil etmek, hangi vicdana, hangi hukuka sığar?
Üstelik 33 yıl boyunca İstanbul’da gazetecilik yapmış bir vatandaş olarak biliyoruz ki, İstanbul gibi büyükşehirde bile su sayaçları her ay kontrol edilip fatura tahakkuk ettirilirken, DESKİ görevlileri canları isteyince sayaç kontrolüne geliyor.
Ayrıca, köyde birkaç defa su borusu patlamalarına şahit olduk ve ihbar ettik, en az 2-3 gün sonra gelip müdahale ettiler. Bu zaman içinde patlayan borudan boşa akan suyla belkibiraz mübalağalı olacak ama Tavas Ovası baştan sona sulanabilirdi. DESKİ, çalışmalarında ne kadar titizdir, bunu da görmüş olduk.
Uzun sözün kısası, hükümetimiz, büyükşehir belediye kanunlarını vatandaşın lehine ya düzeltmeli veya tamamen kaldırmalıdır. TBMM, kanun yaparken hangi kriterleri göz önüne alıyor bilmiyoruz. Her kanun hukuka uygun olabilir ama vicdana, adalete uygun değilse o kanunun çıkması için el kaldıran bütün milletvekilleri mesuldür ve kıyamet gününde bu kanunlar vasıtasıyla zulme uğrayan insanların hakkını ödemeye mecbur kalacaklardır. Gerçi, kaç milletvekilimiz, devlet, vicdan ve adalet duygusuna/bilgisine sahiptir, sorusu da ayrıca sorulmaya değer olsa gerektir.
Yazımızı bir halk türküsünün çok güzel mısraıyla bitirelim…
“Derdim çoktur hangisine yanayım…”
Diğer Yazılar