ÇANAKKALE ZAFERİ’NİN 109. YILI…

Türk Milleti, tarihe 93 Harbi olarak geçen, Gazi Osman Paşa’nın Plevne Müdafaasında 6 asırlık devletinin bel kemiğinin kırıldığını ve Sultan Abdülhamid Han’ın 27 Nisan 1909’da, Yahudi Emanuel Karaso’nun da bulunduğu bir heyet tarafından tahttan indirilmesinin arka planında neler olduğunu hiç öğrenemedi.

Dünyada fakir milletlerin yaşadıkları toprakların altında bulunan zenginlikleri sömürmek için tarih boyunca hiçbir zulümden çekinmeyen İngiltere ve daha sonra diğer Batılı devletler, Osmanlı Cihan Devleti’nin hâkim olduğu topraklarda yeni enerji kaynağı petrolün varlığını öğrenince, Osmanlı’yı yıkarak bu kaynağa el koymak için büyük ve sinsi bir gayretin içine girdiler.

Sultan Abdülhamid Han, İngiltere, Fransa ve Rusya arasında 1878 yılında Rusya’nın Vladivostok şehrinde gizlice imzalanan, Osmanlı Cihan Devleti’ni paylaşma anlaşmasını haber alarak, devleti korumak için müthiş bir gayret ve siyaset içine girdi.

Bu devletlerin, Osmanlı’yı parçalamak ve bilhassa petrol bulunan topraklara çökmek için eninde sonunda bir dünya savaşı çıkaracaklarını tahmin eden Sultan Abdülhamid Han, Çanakkale Boğazı’nın her iki tarafında tabyalar inşa ederek tedbirlerini arttırdı.

İttihat ve Terakki Fırkası’nın Sultan Abdülhamid Han’ı tahttan indirerek, devlete el koyması ve tecrübesizlikleri ve bilgisizlikleriyle aldıkları kararlar neticesinde asırlarca bizim halkımız olarak yaşayan Balkan milletleri birleşerek, Osmanlı’ya savaş ilan ettiler ve büyük bir hezimet yaşamamıza sebep oldular.

İngilizler, Fransızlar ve Ruslar, 1914 yılında Saraybosna’da bir Sırp Prensin vurulmasını bahane ederek dünya savaşını başlattılar. Osmanlı Devleti, Almanya ile anlaşarak savaşa girdi. İngilizlerin de aradığı buydu. Kasım 1914’de Çanakkale önlerinde demirleyen dünyanın en güçlü donanması, çok kısa zamanda Boğaz’ı geçerek İstanbul’a ulaşmayı ve Halife’yi yok ederek, bütün Osmanlı Devleti’ni tarih sahnesinden silmeyi hedefliyordu.

Balkan Faciasından sonra kendini toplayan ve Gelibolu Yarımadası’nda bulunan Osmanlı Türk ordusu imha edilmeye çalışıldı. İngiliz ve Fransız kuvvetlerinden oluşan donanma, tıpkı bugün katil Siyonist İsrail’in Gazze’de yaptığı gibi aylarca Gelibolu Yarımadasına ateş kustu.

1915 yılının 17 Mart’ını 18 Mart’ına bağlayan gece, Tophaneli Yüzbaşı İsmail Hakkı Bey’in Çanakkale Boğazı’ndaki Karanlık Liman’a döktüğü 26 mayından habersiz olan İngiliz ve Fransız donanması, yaklaşık 200 kadar zırhlı ve farklı savaş gemileriyle Boğaz’a girdi. Mayınların ve Türk topçusunun ateşleri karşısında Boğaz’ı geçemeyeceğini anlayan düşman kuvvetleri geri çekildi.

Yaklaşık bir ay kadar kara harekâtına hazırlanarak Gelibolu Yarımadası’nda bir tek Osmanlı Türk askeri bırakmamak üzere çıkarma yaptılar ve 1915 Aralık ayına kadar devam eden siper savaşlarında da başarılı olamayarak, Aralık 1915’te gizlice Boğaz’ı terk ettiler.

Osmanlı Türk Ordusu, 15 ay boyunca tarihte emsali görülmemiş bir müdafaa savaşı vererek, sömürgeci İngiliz ve Fransız donanmasına geçit vermedi.

Çanakkale’de kazandığımız bu muazzam zaferin sonunda 253 bin vatan evladı şehit ve onbinlerce askerimiz gazi oldu.

Cephe kumandanları Esat ve Cevat Paşaların üstün gayretleri neticesinde kazanılan bu zafere rağmen, harbin sonunda yenildik ve altı asırlık devletimiz, İngilizlerin beklentileri istikametinde tarih sahnesinden çekilerek, yerine çok küçük bir toprak parçası üzerinde Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Zira Birinci Dünya Savaşı’ndan önce Osmanlı Cihan Devleti, en az 5 milyon kilometrekare toprağa hükmediyordu. Hilafet sayesinde bütün dünya Müslümanları üzerinde büyük bir nüfuza sahipti.

Misak-ı Millî hududlarımızı dahi koruyamayarak, 780 bin kilometrekarelik bir toprak parçası üzerinde yeni devletimizi kurduk. Ancak, 6 asırlık Osmanlı Cihan Devleti tamamen tasfiye edildi. Hilafet kaldırılarak, İslam dünyasıyla bütün bağlar koparıldı ve Türk Milleti içine kapandı. Yavuz Sultan Selim Han’ın Osmanlı topraklarına ilhak ettiği kutsal topraklara hac için dahi gitmek uzun yıllar yasaklandı.

Osmanlı Cihan Devleti’nin dört yüz yıl boyunca hükmettiği topraklarda İngilizlerin isteğine uygun olarak kukla devletler kuruldu.

Ünlü Avusturyalı Yahudi Teodor Herzl’in Filistin’de bir İsrail devleti kurma hayaliyle çıktığı yolda bayrağı devralan Emanuel Karaso, Ben Gurion gibi Yahudiler, İngilizlerin desteğiyle Filistin’de 1948 yılında İsrail’i kurdular ve bu toprakların sahipleri olan Müslümanlar sayısız zulümlere, katliamlara ve soykırımlara maruz kaldılar.

Çanakkale Zaferi dahi uzun yıllar gündeme gelmedi, getirilmedi. İngilizler ve Fransızlar, 1930’lu yıllarda Gelibolu Yarımadası’na tekrar gelerek, bizim topraklarımızda savaşırken ölen askerlerinin cesetlerini gömüldükleri yerlerden çıkarıp, özel mezarlıklar kurdular. Bizim şehitlerimizin yattıkları yerler ise uzun yıllar perişan halde kaldı.

Çanakkale Zaferi’ni 1990’lı yıllarda ilk defa büyük yazar ve fikir adamı Mehmed Niyazi, 7 sene süren bir araştırma ve yazma çalışmasının ardından, “Çanakkale Mahşeri” adıyla romanlaştırarak, milletimizin bu büyük zaferin önemini anlamasına vesile oldu.

Mehmed Niyazi’nin bu eşsiz romanının yüzbinlerce satması ve okunmasının ardından Çanakkale Zaferi ile ilgili çok sayıda kitap yayınlandı. Ancak samimiyetle belirtmek gerekirse, hiçbir eser Mehmed Niyazi’nin eseri kadar gerçekçi ve samimi bir gayretin mahsulü değildir.

Mehmed Niyazi’nin Çanakkale Mahşeri’ni yazarken yanında bulunan ve defalarca okuyan bir talebesi olarak, 2005 yılında kendisine ithaf ettiğimiz bu şiiri kaleme aldık.

ÇANAKKALE ŞEHİDLERİNE


Çanakkale’yi milletimize öğreten Üstadım Mehmed Niyazi’ye,
Zaferin 90. yılı hatırası olarak,…


Güneş gurub vaktinde kanlarıyla beslenir
Gökler hep yıldız yıldız ruhlarıyla süslenir
Kulak verin toprağa kaç bin şehit seslenir
Bedir’in son dalgası imândır Çanakkale

Toplandı Preveze, Çaldıran, sonra Mohaç
Sayamadı tarihler şühedâ sayısı kaç
Hilâl’in nûru ile sulara gömüldü haç
Altı yüz yaşındaki Osmân’dır Çanakkale

Sual etsek söyler mi sarhoş gezen rüzgâra
Hiç acı vermedi mi sinede bunca yara
Hasret gitti cümlesi bir sıcacık mezara
Mermilerin yağdığı tufândır Çanakkale
 

Şimşekleri korkuttu sayısız top ve tüfek
Saklandı yıldırımlar göklere sanki tek tek
Ölüm adlı lezzettir o gündeki tek gerçek
Say ki sur üflendiği bir ândır Çanakkale

Mehmed’i görmek için yükselir de deryalar
Kan dolar sinesine elemle düşüp ağlar
Böyle güzel göremez ebediyyen rüyalar
Anneden, sevgiliden hicrândır Çanakkale

Cennetleri buldular hepsi bir bir siperde
Açıldı gök kapısı gözlere perde perde
Kelime-i şahâdet son sözdü her neferde
Yeniden kurtarılan Kur’ân’dır Çanakkale

Binlerce İsmail’in alnında ulvi kına
Mümkün mü şahâdetten bir kerecik yakına
Çıktılar ecdâd gibi ebedî bir akına
Hakk’a tertemiz varan kurbândır Çanakkale

Daha canlar vermeden Resûl’e dost oldular
Resûl’ün kucağında cennetlere daldılar
Bir can verip Ukbâ’da binlerce can buldular
Gül’e bülbül misali cânândır Çanakkale

Yine inin göklerden kurtulsun mahzun Hilâl
Bitsin nice yıllardır çektiğimiz bu melâl
Gökte gezdiği gibi yerde bulsun istiklâl
Kalbimizi Allah’a beyândır Çanakkale

18 Mart 2005

 

Diğer Yazılar