DEVLET ZAMANI…

“Devlet Zamanı” tabirini ilk defa, 1990’lı yıllarda, 2018’de vefat eden aziz üstadımız Mehmed Niyazi’nin makalelerinde görmüştük.

Niyazi Bey, Osmanlı Cihan Devleti’nin en az 400 sene hakim olduğu Balkanlar ve Arap Coğrafyasındaki milletlerin, Osmanlı’nın bu topraklardan çekilmesinin ardından çektikleri sıkıntıların ve acıların elemli iç çekişiyle “âh devlet zamanı” diye sayıkladıklarını anlatıyordu.

Asırlarca adaletle idare ettiğimiz bu topraklarda yaşayan insanların “Devlet zamanı” ile kastettikleri devlet, Osmanlı Devletiydi.

İngiltere, bilhassa Arap coğrafyasında petrolün varlığını öğrendiği günden beri, bu coğrafyayı bizden koparabilmek için sayısız hile ve oyuna başvurdu. Bu topraklarda yaşayan insanları, Osmanlı’ya karşı ayaklandırmak için milyonlarca altın sarf etti. Lawrens ve benzeri ajanları Arapların arasına sokarak, Osmanlı’ya karşı kışkırtma ve müslümanları birbirine kırdırma gayretlerini daima sürdürdü.

Yazık ki Birinci Dünya Harbi’nin ardından, tam 401 sene hakim olduğumuz ve adaletle yönettiğimiz topraklardan Anadolu gibi küçücük bir toprak parçasına çekilmeye mecbur bırakıldık.

1918’de Osmanlı Balkanlardan ve Arap coğrafyasından tamamen çekildiği günden beri, bu topraklarda kan ve göz yaşı hiçbir zaman dinmedi.

İngiltere, çekildiğimiz bu toprakları parçalara ayırarak, kendine bağlı devlet görünümlü devletçikler kurdurdu ve bu toprakların altındaki petrolü adeta içmeye başladı. Petrolü içmeye bugün de ABD devam ediyor.

İngiltere, Misak-ı Millî hudutları içinde bulunan ve Sultan Abdülhamid Han’ın tapulu arazisi haline getirdiği Musul ve Kerkük’ü de elimizden almak için ne gerekiyorsa yaptı ve maalesef başardı.

Bir asırdan fazla zamandan beri bu topraklarda neredeyse petrol kadar kan akmaya devam ediyor.

İngiltere, 1917’de ilk temellerini attığı İsrail’in kuruluş çalışmasını 1948’de tamama erdirdi ve İslam dünyasının bağrına zehirli bir Yahudi hançeri sokmayı başardı.

Yazık ki Türkiye Cumhuriyeti, daha düne kadar idaresi altında bulunan topraklarda kurulan İsrail’i ilk tanıyan devlet oldu.

1948’den beri İsrail, müslüman Arapları sürekli katlederek veya göçe zorlayarak, bizim topraklarımızı işgale devam ediyor.

Daha Hazreti Yakub’un sağlığında, peygamber olacak kardeşlerini kıskandıkları için kuyuya atan İsrailoğulları, tarihleri boyunca kendilerine gönderilen peygamberleri bile öldürmekten çekinmediler ve Allah tarafından cezalandırılarak yeryüzüne dağılmak zorunda kaldılar. Ahlaksızlıkları, hırsızlıkları yüzünden insanlar tarafından nefret edilen Yahudiler asırlar boyunca devlet yüzü görmedi.

Teodor Herzl’ın 19. Asır sonlarından itibaren başlattığı çalışmaların meyvesi nihayet alındı ve 1948’de İsrail adında bir Yahudi devleti kuruldu. Bu devletin kurulması için önce Osmanlı Devleti yıkıldı. Sonra İkinci Savaşı çıkarıldı ve Yahudiler Almanya’da güya soykırıma uğradılar ve kendilerine acınarak bir devlet kurmalarına göz yumuldu. Yahudi milletinin binlerce yıllık tabiatı tekrar gün yüzüne çıktı ve müslümanları katletmekten zevk alan millet olduklarını her fırsatta göstermeye devam ettiler.

Son 10 günden beri katliamda sınır tanımayan İsrail’in yaptıklarını yazık ki bütün dünya sadece seyrediyor.

Osmanlı’nın çekilmeye mecbur kaldığı topraklar üzerinde kurulan Arap devletleri, devlet olma kabiliyetlerini asırlar önce kaybettikleri için, Gazze’deki ırkdaş ve dindaşlarını kurtarmak yerine seyretmeye devam ediyor.

ABD, AB ve İngiltere, İslam dünyasının bağrına sapladıkları hançerin, daha derinlere girmesini temin için İsrail’in katliamına destek veriyor.

Türkiye Cumhuriyeti olarak en yoğun gayreti devletimiz gösteriyor ancak, başta ABD olmak üzere bütün Hristiyan devletlerin desteklediği İsrail’i tek başına durduracak güce henüz erişmediği için doğrudan müdahale edemiyor.

Halbuki Osmanlı Devleti, asırlar boyunca bütün dünyadaki mazlumların yegâne sığınağı oldu.

Topkapı Sarayı’nın ilk kapısının solunda “Bütün mazlumlar ona sığınır” mânâsında (Ye’vî ileyhi külli mazlûmin) yazar.

İngiltere, Fransa ve Çarlık Rusya’sı, Osmanlı Devleti var oldukça dünyayı sömüreyeceklerini bildikleri için el birliğiyle devletimizi yıktılar ve içimizden buldukları destekçileriyle de tamamen tarih sahnesinden çekilmesini sağladılar.

Osmanlı’nın tarih sahnesinden çekilmesiyle, Arapların ve Balkan milletlerinin “devlet zamanı” dedikleri zaman da sona erdi.

Bugün dünyanın yeniden “adil ve müslüman bir süper güç”e ihtiyacı var. Zira bütün dünyada adaleti temin edebilecek yegâne kuvvet müslüman ve çok büyük bir devlet olabilir. Osmanlı Devleti’nin adalet anlayışını yeryüzüne hakim kılmadan, kan dökülmesinin önüne geçmek ve mazlumların zalimlerden kurtarılmasını temin etmek mümkün değildir. Zira Hristiyan devletler hiçbir zaman adil olmamışlar ve kendi devletlerinin sınırları içinde yaşayan kendi milletlerinden başka hiçbir milleti zerre kadar düşünmemişlerdir. Hristiyan devletler için adalet yalnız kendilerine lazımdır. Osmanlı Cihan Devleti ise dünyasının neresinde, hangi dinden ve milletten olursa olsun, kim zulme uğradıysa hemen kurtarmak için ordularını seferber etti. Çünkü Osmanlı’nın devlet anlayışı, Hazreti Ali’nin hilafeti esnasında bir valisine söylediği;

“Halkına iyilikle muamele et. Zira o ya din kardeşindir, ya insanlıkta bir eşindir” sözüne dayanır. Dünyadaki bütün insanları sevmek, korumak ve kollamak ancak müslüman ve güçlü bir devletin işidir. Bu hakikati büyük veli ve şair Yunus Emre, iki mısra ile dile getirir.

Yaradılanı severiz

Yaradan’dan ötürü

 

Gazze’deki katliamı durduracak tek kuvvet, bu mantığa sahip bir devlettir ve yazık ki böyle bir devletin yeniden kurulmaması için de zalimler bütün güçleriyle çalışmaya devam ediyor…

 

Diğer Yazılar