EN AZ KULLANDIĞIMIZ NİMET: AKIL…
Allah uzun ömürler versin, yaşayan büyük şairimiz Yavuz Bülent Bakiler’in muhtelif zamanlarda ve muhtelif şehirlerde verdiği konferanslarını epeyce takip ettik.
Yavuz Bey, bu ülkede insanların kitap okumamasına ve aklını kullanmamasına çok kızar, her vesileyle, kitap okumanın ve aklını kullanmanın önemini vurgulardı.
Bir sohbetinde, kendisinin çok cahil olduğunu fark ettikten sonra otobüs duraklarında otobüs beklerken bile sürekli kitap okuduğunu ve sayısız kitap okuduktan sonra kelime hazinesinin zengin hale geldiğini, saatlerce “eee”, “ııııı”, “yani”, “şey” gibi gereksiz harfler ve kelimeler kullanmadan konferans verebildiğini anlatıyor.
Yavuz Bey, bir konferansında da şu mealde konuşmuştu: “Demir adlı maden, biz Türklerin elinde, bıçak, tahra, balta, orak vesaire oluyor da, Almanların veya Amerikalıların eline geçince neden uçak, tank, ağır silah oluyor? Almanlar veya Amerikalılar biz Türklerden daha mı akıllı veya biz onlardan daha mı az akıllıyız?”
Bu yazıyı kaleme almadan önce Yavuz Bülent Bakiler Hocamızı aradık ve halini hatırını sorduk. Yazımızda kendisinin sözlerine yer vereceğimizi söyleyince kinayeli bir ekleme daha yaptı ve şunları söyledi:
“Ekrem Bey kardeşim. Allah Kur’an-ı Kerim’de ilk emir olarak “okuma” dediği için milletimiz okumaz. Bizim milletimiz doğuştan her şeyi bilir”
Akıl, Allah’ın yalnız insanlara verdiği, imandan sonra en büyük nimet. Ancak, iman etmek için de akıl sahibi olmak şart. Delilere ve hayvanlara iman şart değil…
Allah, kitabının birçok yerinde, “hiç akletmez misiniz?”, “Hiç düşünmez misiniz?”, “Ne kadar az düşünüyorsunuz?” diye kullarına adeta sitem eder. İnsan, kendisine verilen akıl nimetinin ya farkında olmadan, bir ömür duygularıyla yaşayıp ölüyor veya aklını çok az kullanarak, asıl başarması mümkün olan işleri başaramadan dünyadan göçüp gidiyor.
Herkes bilir ki, bütün canlıların tarihine baktığımız zaman yalnız insan denen canlı aklını kullanarak dünyada büyük medeniyetler kurdu. Bilimsel gelişmeler yaptı ve halen yapmaya devam ediyor.
İnsanlık tarihinde en akıllı insanların peygamberler olduğunu ve peygamberlerin, sıfatlarından birinin “Fetanet” olduğunu öğreniyoruz. “Fetanet, çok zeki, anlayışı ve kavrayışı hızlı” mânâlarına geliyor. Dolayısıyla insanlığın tarih boyunca ilerlemesinde ve büyük buluşlar yapmasında peygamberlerin çok önemli bir yeri vardır.
Mesela ilk terzi Hazreti İdris, ilk marangoz ve gemi ustası Hazreti Nuh, ilk Demirci Hazreti Davud’dur…
Peygamberler, Allah’ın verdiği akıl nimetini sonuna kadar kullanan insanlardır. Kendi çağlarında peygamber olarak görevlendirildikleri milletlerin arasındaki en zeki, en akıllı insanlardır.
İslam Tarihi’nin Peygamberimiz Hazreti Muhammed ile başlayan ve günümüze kadar devam eden sürecinde, Müslümanların İslam’ın ilk üç dört asrında muazzam büyük başarılara imza attıkları, insanlık tarihini bugün de etkilemeye devam eden buluşlar ve ilmî keşifler gerçekleştirdiklerini biliyoruz. Çünkü ilk asırlardaki Müslümanların en güzel örnekleri bizzat Peygamberimiz idi. Onun gösterdiği yolda ve hedefte yürüyen Müslümanlar Medine’den ibaret bir şehir devleti olarak kurulan devletin hudutlarını Türkistan ve Çin sınırlarından İspanya’ya kadar genişletirken, ürettikleri ilim ve fikir eserleriyle bütün insanlığı etkilediler ve İslam’ın yayılmasına önderlik ettiler. Arapların yavaş yavaş gerilemeye başlamasıyla Allah İslam dininin yeryüzündeki bütün sorumluluğunu Türk Milleti’ne verdi ve Karahanlılar, Gazneliler, Selçuklular ve Osmanlı Türkleri eliyle İslamiyet asırlar boyunca dünyaya hakim din olmaya devam etti.
Ne zaman ki Osmanlı Devleti, ilim ve fikir üretmede gevşeklik gösterdi ve medreselerde eğitim hayatına dahil ettiği Arap alimlerinin eliyle, müsbet ilimleri medreselerden çıkardı, Osmanlı da hızla gerilemeye başladı. Bu gerilemenin asıl sebebini çok geç fark eden Osmanlı Devleti’nin akıllı adamları yeniden ilerlemenin yolunu aklını kullanmak olarak padişahlarımıza ve devlet adamlarına ısrarla söylediler. Zararın neresinden dönülürse kârdır, mantığıyla Osmanlı yeniden müsbet ilimleri okutmak üzere yeni okullar açtıysa da Batı’nın ilerlemesi karşısında çok geri kaldığı için arayı bir türlü kapatamadı. Zira Batı, İslam dünyasının aklını nasıl kullanarak ilerlediğini öğrendiği andan itibaren, inancını benimsemediği Müslümanların taktik ve stratejilerini kullanıp geliştirerek ilimde, fende, fikirde ve sanatta büyük merhaleler kat etti. Bu merhalelerin üzerine bir de sömürgecilik ruhunu ekleyince İslam dünyasını ve Afrika’yı sömürgeleştirmek suretiyle de dünyada güç dengesini kendi lehine çevirdi.
Batı’nın aklını kullanma şekli elbette kendi inanç ve kültür sistemine uygun olduğu için, başta Müslümanlar olmak üzere bütün insanlığa büyük zararlar getirdi. Osmanlı, sivil halka zarar vermemek için, icad ettiği halde toplu imha silahları üretmemeyi tercih ederken, Batı, menfaatine uygun her türlü silahı icad etmekten ve gerekli gördüğünde milyonlarca sivilin ölmesini göze almaktan asla geri durmadı. Zira Batı için sadece kendisi önemliydi.
İslam Dünyası, yüzyıllar boyunca hemen hemen tek başına İslam Dünyasını ve dünyadaki bütün mazlumları koruyan/savunan Osmanlı’nın gerilemesi yüzünden dünyada hâkim güç olmaktan çıktı. Bunun yegâne sebebi, Müslümanların akıllarını yeterince kullanmaktan vazgeçmeleriydi.
Günümüzde İslam dünyası hâlâ hâkim güç olma özelliğini yeniden elde edemedi. Osmanlı’nın terk etmeye mecbur kaldığı topraklar, dünyada hâlâ en çok kan dökülen topraklar olma özelliğini maalesef muhafaza ediyor. Batı ve Batı’nın desteklediği güçler, Osmanlı coğrafyasında Müslümanlara rahat yüzü göstermemeye devam ediyor.
Bu acı gerçeğin yegâne sebebi de Müslümanların akıllarını kullanmaması ve birlik olmamasıdır.
Aklını kullanmak elbette ilim sahibi ve tefekkür etme özelliklerine sahip olanların başaracağı iştir. O halde, önce aklımızı nasıl ve hangi istikamette kullanacağımızı öğrenmemiz gerekiyor. Allah’ın bize gösterdiği istikamette sürekli öğrenme gayreti içinde olmalıyız. Bunun yolu da kütüphane ve laboratuvardan geçiyor.
O halde hayatımızın mühim bir kısmını kütüphanede okuyarak ve laboratuvarda araştırmalar yaparak geçirecek nesiller yetiştirmeye ihtiyacımız var. Aksi halde, rakiplerimize mağlup olmamız kaçınılmaz hale gelecektir.
Diğer Yazılar