GAZZE’Yİ YAŞAMAK…

İstanbul’da ikamet ettiğimiz mahallede ne yazık ki yıllar boyunca dinlenecek, çocuklarımızı oynatacak ve eğlendirecek, spor ve yürüyüş yapacak park hasreti çektik.

Nasıl olmuşsa Bağcılar Belediyesi, bizim sokağın bir kısmını da kapatarak boş bir arsayla birleştirmiş ve güzel bir park yapmış. Parkta çocuk oyun parkı, basketbol ve mini futbol sahasıyla voleybol sahası, yürümek için küçük bir yol ve epeyce oturma grupları bulunuyor.

Dün hem yürümek, hem hava almak ve insanları gözlemlemek niyetiyle parka gittim. Biraz yürüdükten sonra yorulup bir banka oturdum. Tabii parkta oynayan çocukları, çocuklarını gözetleyen anne babaları, sohbet eden yaşlıları, top oynayan gençleri seyretmeye başladım.

Hepsi ne kadar da mutluydu. Küçük çocuklar, anne babalarının nezaretinde parkta özgürce koşturuyor, gençler yüksek sesle bağıra bağıra top oynuyor, genç kadınlar aralarında dedikodunun dibini buluyor, yaşlılar da koyu bir sohbetle geçmiş yıllardan bahsediyordu. Bütün yüzler mutlu ve endişesiz görünüyordu.

Zihnimde sürekli Gazze’de İsrail’in soykırımı ve insanların halleri dönüp duruyordu. Bu harikulade manzarayı seyrederek düşünürken, dalıp gitmişim. Hayalimde birden bir uçak müthiş bir gürültüyle yaklaştı ve parkın tam ortasına bir bomba bıraktı. Yere düşen bombanın aniden patlamasıyla az önce gülüp eğlenen, oynayıp zıplayan, koşturan veya keyifle oturan insanlar, bir anda feryatlarla, canhıraş bağrışmalarla birbirlerine girdi. Bombanın tesirinden yerlere yuvarlanan, elleri, kolları, bacakları, başları, kopan ve etrafa saçılan insanların hallerini gören ve hâlâ yaşayan insanlar, parktan kaçmak için kapılara saldırdılar ve koşmak için fırladılar. Bu anda ikinci bir bomba insanların arasına düştü ve orada bulunan bütün insanlar az önce gördükleri parçalanmış insanların haline bürünerek kelime-i şahadet bile getirmeye fırsat bulamadan ruhlarını teslim ettiler. Parkın yanındaki ana caddeden geçen arabalar birden durdu ve arabalardan inen insanlar parka doğru koşarak, burada can derdine düşen insanların yardımına koştular. Bu sırada üçüncü bir bomba da bu insanların üstüne düştü ve artık ölü sayısını tahmin etmek imkânsız hale geldi. Manzara o kadar feciydi ki yeşil çimler kıpkırmızı kana boyanmış, yerlerde cesetler ve et parçalarından fışkıran kanlar çimleri görünmez hale getirmişti. Parkta herhalde canlı kimse kalmamıştı. Belediyenin diktiği ve aniden ısınan havalarla çiçek açan küçük ağaçlar da patlamaların şiddetinden devrilmiş ve pembe beyaz çiçekleri insanların kanlarıyla kıpkırmızı kesilmişti.

Bu manzarayı gördükten sonra insanın hâlâ aklını muhafaza edebilmesi için ya taştan bir vicdâna, yahut sarsılmaz bir tevekkül ve imana sahip olması gerekirdi. Bir anda her taraftan siren sesleri gelmeye başladı. Parka doğru yaklaşan ambulansların, polis araçlarının siren seslerini, aniden düşen dördüncü bir bomba bastırdı ve bütün ambulanslar, polis araçları havaya uçarak, içindeki insanlarla beraber tekrar yere büyük ve dayanılmaz gürültülerle düştüler. Yardıma gelen insanlar da ölmüştü. Yerlerdeki küçük çocuk cesetleri, genç insanların parçalanmış halleri, aklı olan insanın tahammül etmesi mümkün olmayan bir manzaraydı.

Çok geçmeden havada ikinci bir uçak göründü ve dördüncü bombayı atarak uzaklaşan ve belki beşinci bombayı bırakmaya hazırlanan uçağı havadan attığı füzeyle vurdu. Uçak, havada alev alarak yere düşmeye başladı.

Bu sırada bir sesle kendime geldim.

  • Hayırdır beyefendi, pek dalgın görünüyorsunuz?

Yüzümü sesin sahibine çevirdim. Eşim, ardımdan gelmiş ve beni arıyormuş.

  • Sen miydin hayatım? Az önce Gazze’de yaşananları sanki burada yaşadım. O kadar dehşetengiz bir manzaraydı, diyerek, yukarıda okuduklarınızı anlattım. Hanım;
  • Sen bu Gazze’de yaşananları düşüne düşüne bir gün delireceksin ya, Allah sonumuzu hayreylesin, dedi.
  • Amin hanım amin. Allah’tan son anda bizim millî muharip uçağımız KAAN yetişti de bombaları atan uçağı havada vurdu. Yoksa o uçak İstanbul’da bir tek canlı bırakmamaya kararlıydı, dedim.

Yukarıda anlattığım manzarayı ne yazık ki Gazze aylardan beri her an yaşıyor ve biz Müslümanlar, sanki orada bir soykırım yokmuş gibi gündelik hayatımıza keyifle devam ediyoruz. Sanki İsrail, bizim satın aldığımız ürünlerinden kazandığı paralarla aldığı bombaları masum Müslümanların üzerine atmıyormuş gibi İsrail mallarını almaya devam ediyoruz. Sanki İsrail, bizim sattığımız meyve ve sebzeleri yiyerek masum insanların açlıktan ölmesine sebep olmuyormuş gibi bu katillere mal, meyve ve sebze satmaya devam ediyoruz.

Bize ne oldu Allah aşkına? Biz ne zaman bu kadar insanlıktan çıktık. Ne zaman bu kadar büyük bir vahşeti seyredecek kadar hissizleştik?

7 Ekim’den bu yana devam eden katliama karşı nasıl bu kadar kayıtsızlaştık. Yiyecek ekmek, içecek su bulamayan Gazze’deki insanların haline bakmayıp, yok emekli maaşı, yok enflasyonun yüksekliği, yok mahallî seçimler gibi lüzumsuz meselelerle günümüzü gün ediyoruz.

Dünyada hepi topu 18 milyon nüfusa sahip Yahudiler, 2 milyarlık Müslüman nüfusun gözünün içine baka baka katliam yapıyorlar ve biz sıranın kendimize gelmesini bekliyoruz. Böyle Müslümanlık olur mu? Allah, bu zalim ve katilleri durdurmayan bütün Müslümanlara bunun hesabını sormaz mı?

Yahudiler tarihten beri zaten lanetlidir ve katildir. Biz hakkıyla Müslüman olmayı bırakalım, insan olsak, bir tek masumun kanı akmazdı.

İki gün önce büyük âlim, fikir adamı ve şair Ali Ulvi Kurucu merhumu anmak üzere, Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul şubesi tarafından düzenlenen toplantıda konuşan Prof. Dr. Mahmut Kaya, İsrail’in Gazze’de devam ettirdiği katliamın şiirini veya destanını yazacak bir şair çıkmadığını söyledi. O gece bu şiiri kaleme aldık.

Belki okuyunca vicdanlarımız harekete geçer, diye buraya ekleyelim:

GAZZE'DEKİ KATLİAMA AĞIT

Yirmi birinci asır vahşi katliâm gördü

Devr-i Yusuf'tan beri süren intikâm gördü

 

Gıdası bomba oldu karnı aç çocukların

Ne su içti masumlar ne sıcak taâm gördü

 

Lanetli olduğunu isbat etti Yahudi

Adı Müslümanları kuru izdihâm gördü

 

Seyreder utanmadan devletler bu vahşeti

Sanmayın tarih böyle feci bir nizâm gördü

 

Nice âh u figânlar gökleri aştı ammâ

Zâlimi durdurmayı küffâr hep harâm gördü

 

Kıyamet âteşine taze cânlar atılır

Siyonist cümle katil dâim ihtirâm gördü

 

Nice bin yıllık Gazze hâk ile yeksân oldu

Cümle halk ekranlarda nâfile kelâm gördü

 

Ciğer pârelerini analar defneder âh

Dünya bu modern çağda aşüfte haham gördü

 

Kalemler dile gelmez aczinden sükût eder

Zirâ ne böyle zâlim ne böyle yamyam gördü

 

Mezâr kazar uçaklar göklerden her dakika

Sabaha Doğan bebek sanmayın akşam gördü

 

Kâfî’ye kaldı yazmak, ümmetin sükûtunu

Âl-i Osman gideli cihân sade gam gördü

 

Kâfî

 

Diğer Yazılar