GÜL MEVSİMİ…

Gül mevsiminden geçiyoruz ama çok kimsenin haberi yok. İnsan dünyayı çok seviyor da Allah’ın dünya üstünde ve göklerde yarattığı sayısız güzelliklerin hiç farkına varamadan yaşıyor ve ölüp gidiyor.

Bir gün altına gireceği kara toprağın neler neler bitirdiğini fark etse, belki yaşamaktan hakiki bir zevk alacak.

Bilim, bugüne kadar bize dünyanın dışında bir gezegende insanın veya başka canlıların yaşadığına dair bir işaret veya alamet sunmadı. Yalnız dünya, insan için düzenlenmiş, döşek gibi serilmiş, sarsılmasın ve insanı rahatsız etmesin diye dağlarla kuvvetlendirilmiş, mevsimler ve yaratılmış her şey insanın emrine verilmiş.

Gözle görülen canlılar arasında yalnız insan, akıl sahibi olarak yaratılmış ve düşünme, tercihte bulunma, gelişme kabiliyetleriyle donatılmış.

Ve yalnız insan, üzerinde yaşadığı dünyayı yaşanır olmaktan çıkarma hakkını kendinde görüyor. Yeryüzü yaratıldığı günden beri insan dışında hiçbir canlı dünyanın ahengini, dengesini, tabii ve ekolojik yapısını bozmayı düşünmedi.

İnsan, çevresinde toprağın sunduğu güzellikleri fark etmemekte belki diğer canlılardan daha feci bir duyarsızlığa sahip gibi görünüyor.

Mesela, arılar bahar geldiği zaman yuvalarından veya kovanlarından çıkıp, yeryüzünde baharla beraber açan bütün temiz ve faydalı çiçekleri dolaşarak bal yapıyor ve onu da insanın hizmetine sunuyor. Bahar geldiği zaman seher vaktinde uyanan sayısız kuşlar öyle bir konsere başlıyorlar ki duyan gönüller mest oluyor ve bu konser hiç bitmesin istiyor.

Her renkten çiçekler tabiatı süslüyor ve gönülleriyle bakmayı bilenleri sonsuz mutluluklara gark ediyor.

Kanaatimizce en büyük Türk şairi Fuzûlî bir gazelinin bir beytinde şöyle diyordu:

“Gül-i rûhsârınakarşu gözümden kanlı akar su

Habîbimfasl-ı güldür bu akar sular bulanmaz mı”

 

Yani ki şunu söylüyor:

“Sevgilim, senin gül yanaklarına karşı benim gözyaşlarım kanlı akar. Zira bahar mevsimi, gül mevsimi geldi. Dağlarda karlar eriyince sular yüklenebildikleri kadar toprak da yüklenerek coşkuyla akıyor ve bulanıyor. Benim gözlerimdeki yaş da senin gül yanaklarını görünce aşkıma bahar getirdi ve gül yanaklarının hasretiyle kanlı gözyaşları döküyorum.“

Bu yazıyı yazmaya niyetlenince kütüphanemize bir göz gezdirdik. Gül şiirleriyle ilgili bir kitap var mı, diye baktık ve hemen karşımıza merhum Mustafa Miyasoğlu hocamızın, 1999 yılında Tuzla Belediyesi kültür yayınları arasında çıkan Gül Şiirleri Antolojisi çıktı. Bu antoloji 1998 yılında Tuzla Belediyesi’nin düzenlediği “Gül Şiirleri Yarışması” vesilesiyle hazırlanmış olmalı.

Antolojide Yunus Emre’den günümüze kadar gül hakkında şiir yazan şairlerin eserlerine yer verilmiş. Yüzlerce şairimiz gül hakkında binlerce şiir kaleme almış. Demek ki eskiden insanlarımız bu eşsiz güzellikteki çiçeği görmezden gelmemişler.

Gül, Türk Edebiyatında Hazreti Muhammed (SAV)’in sembolüdür. Bütün edebiyatımız içinde kendisine en çok şiir yazılan çiçek güldür.

Tarih boyunca kız çocuklarımıza Hazreti Muhammed (SAV) sevgisinin tezahürü olarak Gül, Gülnur, Gülistan, Gülefşan, Songül, Birgül, Gülfidan, Gülnihal, Gülümser… gibi isimler verilmiş.

Bahar geldiğinde gül seven insanların diktiği güller açtığı zaman, güllerin seyrine ve kokusuna doyum olmaz. Isparta gül şehri olarak şöhret bulmuşsa da bizim memleketimizin her köşesinde gül âşıkı insanlar gül dikerler ve gül severler.

Maalesef son yıllarda şehirlerimiz o kadar betona boğuldu ki gül dikecek ve yetiştirecek toprak bulmak çok zor hale geldi.

İstanbul’da 1990’lı yıllarda meşhur Hidiv Kasrı’na gittiğimizde kasrın bahçesinde binlerce gülün açtığını görünce mest olmuştuk. Sonra yazık ki o gül bahçesi mermer döşenerek çay bahçesi haline getirildi.

2016 yılında Kazakistan’ın Türkistan şehrinde bulunan Hoca AhmedYesevi Türbesi ile Yesevi Hazretlerinin 63 yaşından sonra ömrünü geçirdiği kabrin üstüne yapılan binanın önündeki gül bahçesindeki güller de bizde unutulmaz hatıra olarak kaldı.

Kıymetli dostlar…

Baharlar gelip geçiyor ve bizler yazık ki artık ne gülleri görüyor, ne de bülbülleri dinliyoruz. Tabii sadece gülleri ve bülbülleri değil, gökteki yıldızları, bulutları, mehtabı, güneşi, yerdeki diğer sayısız çiçekleri de fark etmiyoruz. Halbuki Allah her bahar, bir yeniden diriltme yaratıyor ve bizlerin bunu fark etmemizi istiyor.

Tabiattaki bütün canlılar bizim onları görmemizi, idrak etmemizi ve bütün bu sonsuz güzellikleri yaratan sonsuz kudret sahibine daha çok bağlanmamızı istiyor.

Edebiyatımızda gül kadar lâle, sümbül, nergis, menekşe, karanfil, zambak gibi çiçekler de yer bulmuş ve şairlerimize sayısız ilham vermiştir. Bütün bu güzellikleri fark etmek için şair olmaya gerek yok. İnsan olmak, aklının ve gönlünün farkında olmak yeter. Zira insan, güzelliğe tutkundur. Allah bizlere,o kadar çok güzellik sunuyor ki bunları fark etmeden yaşayıp gitmek, aslında yaşamak değildir.

Bu yazıyı okuduysanız muhakkak şöyle bir çıkıp güller arayın ve seyredip kokusunu içinize çekerek, o nâzenîn yapraklara mükemmel kokuyu sindiren Yaratan’ımızı hatırlayıp şükredin… Göreceksiniz, hayat güllerle ve diğer sayısız güzelliklerle daha anlamlı ve güzel…

 

GÜL’E GAZEL

 

İlâhî neden düştü bu mülevves nâre gül

Mecbur mu ki muhtâcdır merhametsiz hâre gül

 

Döndürme kalbimizi senden gayrı sevdaya

Sunayım vuslatımda kucak açan yâre gül

 

Gülizârısırreyle bilmesin ehl-i nâdân

Takılıp göğüslere gezmesin âvâre gül

 

Öyle hasret çekerim nûr yüklü râyihana

Korkarım olmayacak bu hasrete çâre gül

 

Cezbediyor üstünde güller biten mezarlar

Acep sürur verir mi açtığı gülzâre gül

 

Bilirim her mevsimde açılır taze güller

Neden derin mânâlar verdirir bâhâre gül

 

İstanbul çiçeklerin saltanat diyarıdır

Reva mıdır ki düşsün Boğaz’da kenare gül

 

Tevazu üzre yaşar toprağa bakar yüzü

Ondört asırdan beri ağlaşır sad-pâre gül

 

Gecelerde melekler cennetten renkler verir

Gülerek seher vakti benzer bir rûhsâre gül

 

Hilâlin uçlarıyla öpüşür gizli gizli

Ayrılınca bülbülden gark olur mezâre gül

 

Suların himmetine muhtâc olur da bazen

Tesellîler bahşeder nice bin bîmâre gül

 

Uşşakın ellerinde hicranı hatırlatır

Bînasîb gönüllerde açar türlü yâre gül

 

Bâd-ı sabâ çıkamaz gülşenden gece gündüz

Râm olur pervânelermisâlirüzgâre gül

 

Açılsa pâ-yı yâre İstanbul gibi gülzâr

İfâdeye yeter mi sevdâmınigâre gül

 

Gül devşirmiş cihanda gülmek için sultanlar

Ne çok azâblar vermiş hârıylaağyâre gül

 

Aksedince cemâli yıldızlar yanar bir bir

Şuarâyı cem eder gurûbdacûy-bâre gül

 

Dar gelir hasbahçelerrâyihalar saçmaya

Başlar gün ağarmadan serâzâdreftâre gül

 

Gonce kadehleriyle içirip beng ü bâde

Bildirmez ölüm nedir mest olan eş’âre gül

 

Ey Kâfî her mısrâna bin gülzâr versin Allah

Düşmesin muhabbetsiz ve zâlimküffâre gül

 

Diğer Yazılar