İSTANBUL’DAN SELAMLARLA…

İstanbul’un en büyük ilçelerinden Ümraniye’nin bu sene 19’uncusunu düzenlediği Şiir yarışmasının jüri toplantısına katılmak üzere İstanbul’dayız. Dünyanın bu en güzel şehrinde yaşamanın ayrıcalıklarını elbette bilenlerimiz vardır.

İstanbul, kurulduğu tarihten beri eski dünyanın en büyük ve mühim merkezlerinden olma özelliğini muhafaza etmiş. Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkenti olarak kurulan ve tarih boyunca başka milletler tarafından yirmi sekiz defa kuşatılan, yirmi dokuzuncu kuşatmada 21 yaşındaki Osmanlı Sultanı 2. Mehmed tarafından fethedilerek İslam Türk topraklarına katılıp Osmanlı Devleti’nin Pâyitaht’ı olan İstanbul, tarih boyunca sürdürdüğü önemini bugün de koruyor.

Ünlü Fransız Devlet adamı Napolyon’un, “Dünyada tek devlet olsaydı başkenti İstanbul olurdu” dediği bu muhteşem şehir, son yüzyılda ve bilhassa da son yirmi yılda maruz kaldığı bütün beton işgallerine rağmen, hâlâ en güzel şehir olma özelliğini muhafaza ediyor. Çünkü İstanbul, içinden deniz geçen bir şehirdir. Çünkü İstanbul, başını denize doğru uzatmış ve âdetâ denizin üstünde secde halinde görünen bir şehirdir.

İstanbul, tarih boyunca etrafını çeviren 19 bin 992 metre uzunluğundaki surların çevrelediği harika bir yarımada üzerinde yer alan şehirdir. Fatih Sultan Mehmed’in fethettiği şehir, bu surların çevirdiği şehirdir. Bugün Fatih adını taşıyan bir ilçe hüviyetindeki şehirde tarih boyunca inşa edilen muazzam eserlerin büyük bir kısmı 1920’lerde yıkılsa da ayakta kalanlar bile bu şehrin nasıl güzellikte benzersiz olduğunu göstermeye yeter.

Biz gazetecilik hayatımızın tamamını İstanbul’da yaşadık. Bir kültür sanat muhabiri olarak, İstanbul’un Doğu Roma’dan Bizans’a ve Osmanlı Cihan Devleti’ne uzanan tarihi boyunca inşa edilen eserlerin hemen tamamını gezip görme, bunlar hakkında haber-araştırma-röportaj yapma imkânını ve zevkini yaşadık.

Yedi tepe üstünde kurulan bu harikulade şehrin her tepesindeki tarihi eserlerin şehri nasıl güzelleştirdiğini hem içinden, hem de uçaktan defalarca seyrettik. Uzun yıllar boyunca 29 kilometre boyunca uzanan eşsiz Boğaziçi’nin her iki yakasında inci gibi sıralanmış yalıları ve sahil boylarındaki minyatür güzelliğindeki camileri, tarihi eserleri anlatarak rehberlik yaptık.

Yıllar boyunca İstanbul’dan Denizli’ye, Denizli’den İstanbul’a bilhassa otobüsle gelip gittiğimiz zamanlar oldu. Bu yolculuklarda yanımızda seyahat eden gençlerle tanışıp sohbet ettik. Bu gençlerin çoğunluğunun İstanbul’a gezmeye gittiğini öğrendiğimizde, daha çok nereleri gezdiklerini sorduk. Aldığımız cevaplar bizi epeyce şaşırttı. Zira Denizli’den İstanbul’a gezmek maksadıyla gelen gençlerin çoğunluğunun İstanbul’un eğlence merkezlerine gittiklerini, tarihi ve kültürel mekânlarına hiç uğramadıklarını üzülerek gördük. Bu gençlerimizin Boğaz’ın Avrupa yakasındaki eğlence merkezlerinde vakit geçirmekten, İstanbul’un farkına bile varamadan Denizli’ye geri döndüklerini üzülerek dinledik.

Hâlbuki İstanbul, başta Sur içi olmak üzere, Boğaziçi, Eyüp Sultan, Üsküdar, Kadıköy gibi eski yerleşim yerlerindeki tarihi eserleriyle dünyanın dört bir yanından gelen turistleri kendine çekmeye devam ediyor.

Bu yazımızda gençlerimize ve İstanbul’u gezmek isteyen herkese bir yol haritası çizmeyi düşündük.

İstanbul, atalarımızın Eyüp Sultan’ı ziyaretle başladıkları mübarek bir şehirdir. Fatih Camii, Yavuz Sultan Selim Camii, Edirnekapı’daki Mihrimah Sultan Camii, Şehzade Mehmed Camii, Lâleli Camii, Süleymaniye Camii ve Külliyesi, Süleymaniye Kütüphanesi, Beyazıt Camii, Kapalı Çarşı, Nur-u Osmaniye Camii, Sultanahmed ve Ayasofya-yı Kebir Camileri, Küçük Ayasofya Camii,  Topkapı Sarayı, Soğukçeşme Sokağı, Gülhane Parkı, İslam Bilim ve Teknoloji Müzesi, Arkeoloji Müzesi, Sur içi İstanbul’unda muhakkak görülmesi gereken yerler ve eserlerdir.

Sadece bu saydığımız eserleri gezmek isteyen bir ziyaretçi tam mânâsıyla gezerse bir haftadan az olmamak üzere zaman harcaması icap eder. Bu saydıklarımızı hakkıyla ziyaret eden insanlarımız, dünyaya bakışlarının değiştiğini fark edecekler ve İstanbul âşıkı olarak memleketlerine döneceklerdir.

Üsküdar, Valide Sultanlar şehridir. Eminönü’nden Üsküdar’a vapurla geçmenin keyfine doyum olmaz. Bilhassa vapurun dışında oturup yaz gününde Boğaziçi’nden esen Karadeniz rüzgârını sineye çekerek, tarihi eserleri seyretmenin hayat boyunca unutulmaz bir güzellik olduğunu ancak yaşayanlar bilir.

Üsküdar sahilinde asırlardan beri İstanbul’dan gelen ziyaretçileri bekleyen iki Valide ve Hanım Sultan Camii zarafetleriyle gözlerimizi ve gönüllerimizi şenlendirir. Tabii, denizin ortasında küçücük bir adanın üstünde asırlardan beri hem İstanbul’u, hem Üsküdar’ı seyreden Kızkulesi’nin terasına çıkıp bu cennet manzarasını seyretmemek de olmaz.

Salacak sahilinden baktığımız zaman gördüğümüz İstanbul manzarası, dünyanın en güzel manzarasıdır. Sultanahmed ve Ayasofya-ı Kebir camilerinin toplam on minaresi, bu şehrin nasıl bir harika Müslüman şehri olduğunu bize anlatmaya yeter.

Üsküdar meydanından Doğancılar’a doğru giderken sağda bir yokuş sokak sonunda bizi, Aziz Mahmud Hüdai Hazretleri’nin türbesi ve camii bekler. Bilenler bilir de biz tekrar hatırlatalım. Aziz Mahmud Hüdai Hazretleri’nin türbesini ziyaret edenler, Allah’ın izniyle denizde boğularak can vermez. Zira Aziz Mahmud Hüdai Hazretleri öyle dua etmiş. Daha yukarıda sağda Sultan 3. Mustafa’nın yaptırdığı ancak adını veremediği Ayazma Camii, sol tarafta biraz daha uzakta Atik Valide Camii, asırlardan beri Üsküdar’ın havasına uhrevî bir güzellik katar. Üsküdar zaten kendisi, Yahya Kemal’in ifadesiyle “bir ulu rüyayı görenler şehri”dir.

Üsküdar’da Fethi Paşa Korusu, bu muhteşem şehirde yaşayanların nefes aldıkları ve Boğaz’a nâzır çaylarını yudumladıkları harika bir korudur. Karşısında Beşiktaş’taki Yıldız Korusu da ve onun kuzey tarafında Sarıyer’de bulunan Emirgân Koruları da, şehir içinde nefes alma mekânlarıdır.

Beykoz tarafındaki Mihrâbât Korusu’nu da saymadan geçmeyelim. Üsküdar’da 15 Temmuz Şehitleri Köprüsü’nün altındaki Beylerbeyi Sarayı’nı gezenler, tahttan indirilerek önce Selanik’teki Alatini Köşkü’nde, daha sonra bu sarayda, son nefesine kadar esir hayatı yaşamaya mahkûm edilen Sultan Abdülhamid Han’ın, devletin çöküşünü seyrettikçe çektiği gizli âhlarını işitebilirler.

İstanbul’un eski köyleri olan Boğaziçi’ndeki köyler bugün artık maalesef şehrin betonlaşmasından nasiplerini almaktan kurtulamadılar. Yine de Kanlıca’da yoğurt, Çengelköyü’nde badem yemeden dönmemek lazımdır.

Beşiktaş’ta Dolmabahçe Sarayı, Çırağan Sarayı, Yahya Efendi Dergâhı, Barbaros Hayreddin Paşa Türbesi ve Denizcilik Müzesi, Küçük ve Büyük Mecidiye (Ortaköy) Camileri, Harbiye’de Askerî Müze ve Taksim Camii, Galata Mevlevihanesi ve Galata Kulesi, İstanbul’da görülmeden terk edilmeyecek eşsiz güzellikteki eserlerdir.

İstanbul’u ziyaret maksadıyla gidenler, bu saydığımız yerleri gezmek isterlerse herhalde on günden az kalmamaları gerekir.

Biz İstanbul’da yaşadığımız yıllar boyunca bütün güzellikleri defalarca gördüğümüz içindir ki İstanbul şairi olarak yüze yakın şiir kaleme aldık.

İstanbul’dan selamlar gönderiyor ve ziyaret için İstanbul’a gelecek olanlara, biz bu şehirde olduğumuz müddetçe rehberlik etmekten mutluluk duyacağımızı hatırlatmak istiyoruz…

Diğer Yazılar