KÜTÜPHANESİZ EVLER

Siyonist İsrail Gazze’deki katliama devam ederken, kütüphanesiz evlerden bahsetmek neyi halleder, diyebilirsiniz…

Halbuki, İsrail’in Gazze’de yaklaşık iki aydan beri katliama devam edecek cesareti bulabilmesinin asıl sebebi, kütüphanesiz evler, kitap okumayan insanlarımızdır.

Bizim medeniyetimiz kitap medeniyetidir. Biz, bir kitaba iman ederek, Asya bozkırlarından at sırtında Viyana kapılarına, Yemen ve Adriyatik sahillerine kadar koştuk. Biz bir kitap aşkına, milyonlarca kilometrekare toprak fethettik, sayısız şehirler aldık ve bu şehirleri çil çil kubbelerle, ilim, kültür ve sanat yuvalarıyla, vakıf eserleriyle donattık. Biz bir kitaba iman ettik, bin sene boyunca dünyayı ve bilhassa üç eski kıtayı adaletle yönettik. Bir selamımızla krallar sultanlarımızın önünde diz çöktü, bir selamımızla zalimler zulümlerinden vazgeçmeye mecbur kaldı. Bizim bayrağımızın gölgesi bütün dünyayı tutuyordu ve hiçbir zalim bize rağmen zulmetme cesaretini kendinde bulamıyordu. Çünkü biz, bütün mazlumların sığınağı, zalimlerin korkulu rüyası idik. Çünkü biz bir kitaba inanıyorduk ve kitapta bize gösterilen yolda şaşmadan, dümdüz, istikamet üzere yürüyorduk. Bizim yürüyüşümüzü durdurmak için önümüze çıkanları ya sulh yoluyla ya kılıçlarımızla terbiye ediyorduk.

Asırlar boyunca ilim, fikir ve sanat üretmek için medreseler, mektepler inşa ettik. Tıbda, matematikte, astoronomide, fizikte, siyasette sürekli yeni bilgiler üretiyor ve insanlığın hizmetine sunuyorduk. Sayısız hattatlarımız, müstensihlerimiz, ilim ve sanat adamlarımızın yazdıkları eserleri çoğaltmak suretiyle başta müslümanların yaşadığı her yer olmak üzere, bütün dünyaya yayıyorlardı.

Batılılar bizim ilim, fikir ve sanat adamlarımızın yazdığı eserleri kendi çocuklarına ders kitabı olarak okutuyor ve bizim alimlerimizin yazdığı kitaplardan hareketle yeni bilgiler üretmek üzere gayret ediyorlar ve çoğunda bizim alimlerimizin fikirlerini, ürettiği ilimleri çalarak kendilerine mal etmekten çekinmiyorlardı.

Bizim eskiden evlerimiz küçüktü belki ama hepsinde kitaplar ve o kitapları okuyan, düşünen, üreten insanlar vardı. Kitap yazmak bir ilim ve sanat idi ama o kitabı en güzel hatt ile yazmak, o kitabı en güzel cild ile cildlemek, en güzel ebru veya tezhip ile süslemek ayrı bir ilim ve sanattı.

Harfler bile bizim elimizde birer sanat şaheseriydi ve bir “VAV” harfi ile bir hattat ihya oluyordu. Zira harflerin kıymetini bilen insanlar vardı bir hattatın elinden çıkacak bir harfe bir servet ödemekten çekinmiyordu.

Eskiden evlerimizi kitaplar kadar, “Lafza-i Celal”, “İsm-i Nebi”, “Edeb Yâ Hû”, “Hilye-i Şerif”, “Besmele-i Şerif”, “Hulefa-i Raşidîn” gibi hüsn-i hattın en mükemmel eserleri süslüyor ve ev halkı bu yazıların karşısında ayaklarını uzatıp yatmaktan bile haya ediyordu.

Biz ne zamanki kitaptan, kütüphaneden, sanattan, şiirden uzaklaştık, Allah başımıza düşmanlarımızı musallat etti. Zira, ilimden, fikirden, sanattan uzaklaştıkça düşmanın nazarındaki heybetimizi kaybettik. Kıymetimizi ve düşmana verdiğimiz manevi korkuyu kaybettik. Düşman bizi kendisinden zayıf görmeye başladıkça üstümüze gelmeye, bizi yurtlarımızdan, evlerimizden, mülklerimizden çıkarmaya başladı.

Düşünün ki, bir zamanlar tâ Viyana yakınlarına kadar bütün Avrupa bizim topraklarımızdı ve o topraklarda bizim insanlarımız yaşıyordu. Bizim evlerimiz, bağlarımız, bahçelerimiz vardı. Biz o toprakları fethederken hiçbir eski sakininin malını, mülkünü talan etmedik, o insanların adaletle ve hür yaşaması için o toprakları fethettik ancak kitaptan ve kütüphaneden uzaklaşmaya başladığımız zaman, düşmanlarımız bizim kadar iyi, bizim kadar adil ve vicdanlı olmadı. Biz, tâ 1699’da imzalamaya mecbur kaldığımız Karlofça Anlaşmasından, 1923’e kadar sürekli ülkeler kaybettik ve Anadolu topraklarına sıkışıp kaldık. Dört yüz bir yıl boyunca adaletle idare ettiğimiz Mekke’den, Medine’den Kudüs’ten, Bağdat’tan, Şam’dan, Haleb’den, Musul’dan, Kerkük’ten ve daha nice şehirlerden çekilmeye mecbur kaldık ve bugünkü küçücük topraklarımıza mahkum olduk…

Bütün bu acıların yegâne sebebi bizim kitaptan ve kütüphaneden uzaklaşmamız, “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu” ayetinin sırrını unutmamız ve bilmeyenlerden olmamızdır. Aklımızı kullanmamamız, ilim, fikir ve sanat üretmekten uzaklaşmamız, ilim üretme işini batılıların yapması gerektiğini zannetmemizdir.

Bugün acaba kaç evde en az bin kitap vardır. Kaç insanımız evine ayda beş on kitap alır ve bunları okur. Kaç insanımız, okumanın sadece ilkokul, ortaokul ve en fazla lise ve üniversite talebelerine mahsus bir iş olduğunu düşünür. Eminiz ki milletimizin büyük çoğunluğu maalesef günlük hayatta kitaba, evinde kütüphaneye yer vermiyor.

Neden son üç dört asır boyunca dünyanın ilerlemesine yol açan ilimleri ortaya koyan, üreten, düşünen insanların büyük çoğunluğu Yahudi’dir. Neden? Çünkü Yahudi’nin asırlardan beri dünyaya hakim olma ideali ve gayesi vardır ve bu gayeyi gerçekleştirmenin yolunun ilim ve iktisada hakim olmaktan geçtiğini çok iyi bilir. Paraya ve ilme hakim olan milletler, dünyaya hakim olur. Biz bu gerçeği unuttuğumuzdan beri, Yahudi ilim adamları başta olmak üzere, batılı Hristiyan ilim adamlarının ürettiklerini kopyalamaya ve hayatımıza katmaya çalışıyoruz.

Unutmayalım ki ilmi ortaya koyan, teknolojiyi icad eden kimler ise dünyaya hakim olanlar da aynı milletler veya insanlardır. Zira Allah, “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır” buyuruyor. Allah, “Âdil-i Mutlaktır” ve hiçbir kulunun emeğini zayi etmez.

O halde bizim artık topyekün millet olarak kitabımızla barışma, kitabımızın bize söylediklerini anlama ve uygulama yoluna girmemizin mecburiyeti çoktan gelmiştir. Bütün evlerde bütün aile fertlerinin okuyacağı eserlerden oluşan kütüphaneler kurmak ve okumak, araştırmak düşünmek, üretmek zorundayız.

Aksi takdirde 9 milyonluk Siyonist İsrail, 2 milyarlık müslüman dünyasının gözünün içine baka baka katliamına devam eder. Unutmayalım ki Yahudi ancak, kendisinden daha cesur ve kuvvetli olandan korkar… Tarih bu hakikati defalarca isbat etti vesselam…

Diğer Yazılar