MAHALLÎ SİYASETÇİLERE TAVSİYELER…

Siyonist İsrail’in dünyanın gözü önünde beş buçuk aydan beri Gazze’de sürdürdüğü soykırımı artık gündemimizden kaldırıp, mahallî seçimlere odaklandığımızın farkında mıyız?

Bu sütunda defalarca yazarak dikkatimizi diri tutmaya çalışıyoruz ama insanımız meseleye hassasiyetini o kadar kaybetti ki, belki soykırım sırası kendine gelince uyanacak.

Günlük hayatımızdaki en mühim birinci meselemiz enflasyon ve pahalılık ise ikinci meselemiz, mahallî seçimlerde hangi partinin adayının kazanacağı…

Meslek hayatımız boyunca kaç belediye başkanı tanıdık ve kaçı hayatımızda iz bıraktı sorusunu kendimize sorduğumuz zaman sadece iki başkanı hatırlıyoruz. Bunlardan birini bugün bütün dünya tanıyor. Zira kendisi bugünkü makamını İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde, İstanbul’a yaptığı hizmetlere borçlu… Öteki başkan da 1999-2004 yılları arasında Eminönü belediye başkanlığı yapan merhum Lütfi Kibiroğlu idi.

Her iki başkan da şiiri sevmeleri ve çok okumalarıyla tanındı.  Şiiri seven insanların kültür ve sanata meraklı oldukları, kültür ve sanat adamlarına alaka gösterdikleri de malumdur.

Bunların dışındaki belediye başkanlarının hiçbirinin şiirle ve sanatla alakası yoktu. Şiir ve sanattan uzak başkanların medenî münasebetlerde de çok başarılı olmadıklarını kabul etmeliyiz.

Zira şiir, insan ruhunun inceliğinin, zarafetinin ve manevi zenginliğinin tezahürüdür.

Tarihimize dikkatle baktığımız zaman görürüz ki Osmanlı padişahlarının ve sadrazamlarının büyük çoğunluğu da şairdir ve Osmanlı Cihan Devleti bir kültür ve şiir devletidir. Medeniyetimizin ifade vasıtası da tarih boyunca daima şiir olmuştur.

Gelecek hafta bugün sağ olursak, Türkiye’nin bütün şehirlerinin yeni belediye başkanları seçilmiş olacak.

Bu vesileyle halen aday olanlara bazı tavsiyelerde bulunmak istiyoruz. Gerçi, bizim tavsiyelerimize kulak vereceklerine inanmak da çok fazla safdillik olur. Gene de vazifemizi yerine getirelim ve yazalım.

Şehirler, o şehirde yaşayan insanların ve idarecilerin ruhunun, bilgisinin, kültürünün, anlayışının, zarafetinin, inceliğinin vücut bulmuş halidir. Bu mânâda baktığımız zaman eski İstanbul ile cumhuriyet devri İstanbul’u arasındaki derin uçurumu çok rahat görebiliriz. Hadi somut bir misal verelim:

İstanbul’un Saraçhane semtinde, tarihimizin gördüğü en büyük mimarımız Sinan’ın çıraklık eseri Şehzade Mehmed Camii ile karşısında bulunan İstanbul Büyükşehir Belediyesinin binası, iki medeniyet ve devlet arasındaki farkı göstermeye yeter.

Osmanlı asırlarının camileri, medreseleri, yalıları, konakları ile cumhuriyet yıllarının beton ve ruhsuz binaları da iki devlet ve anlayış arasındaki uçurumu gözler önüne seriyor.

Şimdi bir de deprem korkusu sebebiyle gerçekleştirilmesi planlanan, “kentsel dönüşüm” sayesinde, tarihimizdeki nadide eserlere az çok yaklaşan binalar da çürük bahanesiyle yıkılacak ve yerlerine çok katlı binalar dikilecek.

Dünyayı sadece rant ve menfaat olarak gören anlayışın kurduğu şehirler, şehirden daha çok kent olarak adlandırılabilir.

Belediye başkanları şiirden, sanattan, kültürden, kitaptan, medeniyetten nasipsiz olduğu zaman toprağa arsa, binaya rant olarak bakmaktan kendini alıkoyamıyor.

Yazık ki seçime katılacak olan bütün siyasi partilerin adayları, hemen hemen aynı bakış açısına sahip görünüyor. Zira hepsi aynı laik ve menfaati için yaşamaya odaklanmış eğitim sisteminin çarkından geçmiş insanlar.

Çok merak ediyoruz. Acaba, başkanlığa aday olanların yüzde kaçı gerçekten milletimize Allah rızası için hizmet gayesiyle aday olmuştur. Başkan seçildikleri takdirde, bu milletin kültür ve sanat hayatına ne gibi katkıda bulunacaklar?

Kültür ve sanat denildiği zaman anladıkları, çok meşhur olmuş bazı ses sanatçılarını ve yazarları yüksek ücretlerle davet ederek, milleti toplamaları ve konser veya konferans verdirmeleri…

Belediye başkanlarının kahir ekseriyetinin, hüsn-i hat, tezhip, minyatür, çini, ebru, mûsikî, mîmârî vesaire gibi bilhassa İslam sanatlarından habersiz oldukları da acı bir gerçektir. Zira eğitim sistemimizde bu sanatlara hiçbir zaman yer verilmiyor.

Yine daha acı bir gerçektir ki aslında memur olan kültür müdürlerinin de çoğu, amirlerine yol gösterecek ve çok faydalı faaliyetler gerçekleştirecek bilgi, kültür ve sanat birikiminden mahrum insanlar.

Belediye başkanları, siyasi rant elde edemeyecekleri hemen hiçbir kültür faaliyetine bütçe ayırmak istemiyor.

Hâlbuki belediyeler sadece şehirleri imardan sorumlu olmamalı, insanların gönlünü, ruhunu, kalbini imar edecek faaliyetler yapmaktan da sorumlu olmalıdır. Eğitim sistemimizden geçen milyonlarca gencimizin dinledikleri müzikleri, okudukları kitapları, takip ettikleri güya sanatçıları gözlemlediğimiz zaman ortaya içler acısı bir manzara çıkıyor.

Belediye başkanları ayda en az 3 kitap okumuyorsa, klasik sanatlardan, şiirden, mîmârîden, mûsikîden, tiyatrodan, resimden anlamıyorsa başkanlığa aday bile olmamaları gerekir.

Misal, adam sadece ticaretle meşgul ve belediye başkan adayı oluyor. Adam,  sıradan bir Roma hukuku okumuş avukat ama başkanlık yapıyor. Bu misalleri o kadar çoğaltabiliriz ki…

Turgut Cansever’in, Mimar Kemalettin Bey’in, Münir Nurettin’in, Dede Efendi’nin, Yahya Kemal’in, Necip Fazıl’ın, Peyami Safa’nın, Refik Halit Karay’ın, Kemal Tahir’in, Osman Ergin’in, Cemalettin Server Revnakoğlu’nun, İbrahim Tanışık’ın, Erol Akyavaş’ın ve şehir kültürü ile ilgili yüzlerce insanımızın adını bile duymamış insanların belediye başkanı seçilmesi, her şeyden önce seçildikleri şehre ihanettir.

Ne acıdır ki, yazımızın başında adını andığımız Cumhurbaşkanımızın Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidarında İstanbul’un başına gelen musibet, hiçbir dönemde gelmedi. Sayın Cumhurbaşkanımız bizzat kendileri, “Biz İstanbul’a ihanet ettik” itirafında bulundu. Yazık ki bu ihanet halen devam ediyor. İstanbul’da ecdadın bıraktığı ve yıkılmaktan nasılsa kurtulmuş tarihi eserler olmasa, cumhuriyet döneminde ortaya konulan çok az eser, İstanbul’a değer kattı.

Bunlar arasında Taksim ve Çamlıca Camilerini, Ataşehir’deki Mimar Sinan Camii’ni sayabiliriz.

Hâlbuki Osmanlı Cihan Devleti, başkent yaptığı Bursa, Edirne ve İstanbul’da ve hükümfermâ olduğu şehirlerde sayısız eserler bıraktı biz hâlâ onlarla iftihar ediyoruz.

Uzun sözün kısası, bilgisiz, kültürsüz, şiirden anlamayan, okumayan, şairlere, yazarlara, sanatkârlara değer vermeyen belediye başkanı istemiyoruz vesselam…

Diğer Yazılar