MÜSLÜMAN KİMDİR…
Müslüman kimdir, sorunusun cevabını biz, Allah’ın peygamberi (SAV) vasıtasıyla insanlara gönderdiği kitabında çok açık ifadelerle buluyoruz.
Allah, müslümanların hangi özelliklere sahip olması gerektiğini uzun uzun izah ettiği kitabında, “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” buyurarak, bütün bu özellikleri sonuna kadar muhafaza etmemizi istiyor. Allah, müslüman olduğunu beyan edenlere yüklediği güzel özellikleri, her ne pahasına olursa olsun, bozmamasını net bir şekilde emrediyor.
“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” ayetini kendi nefsinde hayatı boyunca bizzat tatbik eden ve asla şaşmayan, hata yapmayan sevgili peygamberimiz (SAV) hakkında, “Sen muhakkak çok büyük bir ahlâk üzeresin” diyerek, O’nun mükemmel bir insan ve müslümanlar için de “en güzel örnek” (Üsvetün hasenetün) olduğunu beyan ediyor.
Şu halde müslüman, Hazreti Peygamber (SAV)’e en çok benzeyen insan olmak zorundadır.
Gelip geçmiş bütün insanların en hayırlısı, en ahlâklısı, en güzeli olan bir insana benzemeye çalışmaktan daha güzel ne olabilir.
Aklını kullanan her insan, Allah’ın “en büyük ahlâk sahibi” olarak tavsif ettiği bir insana benzemeye gayret etmekten şeref duyar.
Peki, bugün dünyada müslümanların yaşadığı zilletin, aşağılık hallerin en mühim sebebi nedir? O en güzel insana benzemek için bir gayret içinde olmamak.
Hazreti Peygamber (SAV)’in hayatının her ânını incelediğimiz zaman görürüz ki O, Allah’ın kendisini övmesini sonuna kadar hak eden bir insandır. Kendisine iman etmeyen en azılı kafirlerin bile “El-emîn” demekten kendilerini alamadıkları bir insanın ümmeti olarak yaratılmışız, ancak o güzel insanın hayatından ve ahlakından neredeyse haberimiz yok.
“Örnek insan”ın hayatı sanki sadece kendisini bağlayan ve kendisinden sonra gelen müslümanları alakadar etmeyen bir hayat imiş gibi yaşamamız yüzünden, yeryüzünde kan ve gözyaşı bir türlü durmuyor.
“Örnek insan”ın sözleri ve fiilleri daima birbirini tamamlarken, biz müslümanlar yapmadığımız veya yapmayacağımız şeyler söylemeye devam ediyoruz. Halbuki Allah, “Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyleri neden söylüyorsunuz” diyerek, kıyamete kadar gelecek olan bütün müslümanları uyarıyor. Biz, menfaatimize uymayan her yerde, Allah’ın ayetlerini de, “örnek insan”ın örnek hayatını da göz ardı etmekten asla çekinmiyoruz.
“Allah’ın ipine sımsıkı sarılın ve bölünüp, parçalanmayın” ayetini hayatımızdan çıkardığımız için, bir buçuk milyar nüfusa sahip müslümanlar paramparça bir halde ve 9 milyonluk toplama nüfusa sahip Yahudilerin çocuk katliamını bir türlü durduramıyoruz.
Hayber Kalesi’nin arkasına sığınıp, müşriklerle işbirliği yaparak, Hazreti Peygamber (SAV)’i öldürmek isteyen Yahudilerin üstüne yürüyen ve canlarından çok sevdikleri hurma ağaçlarını kestirmek suretiyle onları en zayıf yerlerinden yakalayarak, Hayber’i fetheden “Örnek insan”ı, kendimize örnek alamadığımız için, Yahudi mallarına mahkûm bir hayat yaşıyoruz.
Bir insanın dünya hayatı, tıb ilminin en çok geliştiği günümüzde bile yüz yılı hemen hemen hiç geçmiyor. Bu kadar kısa bir ömür için, ölüm sonrasında bizi bekleyen sonsuz hayatta Allah’ın rızasını kazanmış olmayı umursamıyoruz.
Zevklerimizden taviz vermeyi, zevklerimizi bizi bekleyen ikinci hayatımıza ertelemeyi aklımızın ucundan bile geçirmiyoruz.
Bize sorulduğu zaman hem elimizi göğsümüze koyup övünerek “elhamdülillah müslümanım” demeyi de ihmal etmiyoruz. “Müslümanın sıfatlarını say” diye sorulsa, bu sıfatların ne olduğunu az çok tahmin ederiz ama saymaya gücümüz yetmez. “Şahadet getirmek, namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek, hacca gitmek” müslüman olmanın asgarî şartlarıdır ve bunları bile yapmaktan uzak o kadar çok müslüman var ki…
Müslüman kimliği, bize müslüman olmaya öğreten Allah’ın Peygamberi (SAV)’de son şeklini bulmuştur. Müslüman, işinde, evinde, sokakta, savaşta, ticarette, seyahatte, ziyarette, ilimde, fikirde, gayrette, caserette, ferasette O’na bütün gayretiyle benzemeye çalışan insandır.
“Az çalışalım, çok kazanalım, Allah yolunda başkaları savaşsın, biz uzaktan bakalım, başkaları ölsün, biz yaşayalım” anlayışıyla yaşadığmız hayatımız, müslüman hayatı olmayı bırakın, kelimenin gerçek mânâsıyla insan hayatı bile değildir.
Yüce dinimizin, “iyiliği emretmek, kötülükten alıkoymak” denilen müthiş bir kuralı vardır. Her insan, diğer insanlara iyi işler yapmasını hatırlatmakla ve kötü işlerden uzak durması için uyarmakla görevlidir.
“Kimsenin hayatına karışma, özgürlük hakkını kısıtlama” gibi süslü sözlerle, insanların kötülük yapmasının önüne geçilmediği zaman, yeryüzünde kan ve göz yaşını durdurmanın imân ve ihtimâli yoktur.
Kötülük yapana engel olunmadığı zaman, kötülük yapan kişi veya devletler, daha çok cesaret bulacaklar ve daha çok kötülük yapmayı gayet normal kabul edeceklerdir.
Müslüman, yeryüzünde işlenmesi muhtemel bütün kötülüklere engel olmak için sonuna kadar gayret eden insandır. Müslüman, zulme uğrayanları koruyan ve zalimlere engel olan insandır. Müslüman, sözleri ve işleri birbiriyle tutarlı olan insandır.
Müslüman, güler yüzlü, tatlı sözlü, güvenilir, sözüne sadık, itimat telkin eden insandır. Müslüman, Allah’ın kitabında öğrettiği bütün gerekli bilgilere sahip olan ve kendini bu bilgiler ışığında geleceğe hazırlayan insandır.
Eğer müslüman, “Örnek insan”ın hayatını hakkıyla kendine örnek alıp bu hayatı yaşarsa, ne Yahudi kan dökebilir, ne haksız yere kimse bir zarar görür.
Yeryüzündeki bütün kan ve göz yaşını tarih boyunca müslüman ve adil devletler durdurdu. Şeytan ve ortakları bu gerçeği bildiği için, müslümanları müslüman görünümlü zavallı insanlar haline getirmeyi başararak, zulümlerini korkmadan işlemeye devam ediyorlar…
O halde müslüman, önce “Örnek insan” gibi müslüman olmayı en kısa zamanda öğrenmeli ve yaşamaya başlamalı ki Gazze’deki katliamı durdurabilsin…
Diğer Yazılar