SOYKIRIMA ALIŞMAK…

Siyonist İsrail’in 7 Ekim’den bu yana Gazze’de sürdürdüğü soykırıma dünya ülkelerinin halklarından farklı tepkiler gelirken, ABD başta olmak üzere Batılı devletlerin ısrarla İsrail’i desteklemesi, batı medeniyetinin kimliğini anlamamıza vesile oldu.

Acı olan şu ki, ülkemizde bu soykırıma hâlâ tepki vermeyen insanlar var ve bunlar da susmaya devam ediyorlar. İsrail’in Türk Milleti arasında yaşayanlardan bu kadar büyük destek bulması çok tehlikeli bir gerçektir.

Daha vahim olan şu ki, İsrail’in Gazze’deki soykırımı devam ederken yaklaşan 2024 yılı için kutlamalar yapmak, çamlar süslemek, sanki hayat son derece normal seyrinde akıyormuş gibi eğlenmek, gününü gün etmek, soykırıma alışmak mânâsına gelmez mi?

Bir milletin millî kimliğini korumanın yolu, o milletin evlatlarına dinini, tarihini, kültürünü, medeniyetini çok iyi öğretmek ve şuur sahibi olmalarını temin etmektir. Daha bundan bir asır öncesine kadar Yemen’e ve Orta Afrika’ya kadar bizim olan topraklar, sanki asırlardan beri hep başkalarına aitmiş de o topraklarla ve o topraklarda yaşayan insanlarla hiçbir ilgimiz yokmuş gibi bir yaklaşıma sahip insanlar yetiştirmenin neticesi elbette böyle olacaktır.

Daha bir asır öncesine kadar, Halep, Humus, Şam, Kudüs, Gazze, Eriha, Beytüllahim, El-Halil, Ürdün, Irak, Bağdat, Musul, Kerkük, Süleymaniye, Tuzhurmatu, Mekke, Medine, Taif ve sayamadığımız yüzlerce şehir bizim topraklarımız idi ve buralarda yaşayan insanlar bizim vatandaşlarımızdı. Bu şehirlerin insan yapısı itibariyle birçok Anadolu şehrinden pek farkı yoktu. Denizli, Aydın, Muğla, Burdur, Antalya gibi şehirlerimizden biri olan bu şehirlerimizin bizden koparılmasına dedelerimizin ne kadar içinin yandığını bizzat kendi dedemizden dinleyerek büyüdük.

Bugün Gazze’yi Türkiye’ye çok uzak bir şehir zanneden insanlarımızın varlığını görmek içimizi yakıyor. Allah muhafaza, devletimizin hudutları içinde bulunan bir şehrin böylesine acımasızca bombalanması ve o şehirde yaşayan insanlarımızın soykırıma tabi tutulması ne kadar içimizi yakan bir hadise olursa, Gazze’de devam eden soykırım da aynı şekilde içimizi yakan bir hadise olmalı değil midir?

Televizyonlarda bilhassa TRT ve Anadolu Ajansı muhabirlerinin canları pahasına çektikleri görüntüleri gördükçe tahammül edemediğimiz için haberleri kapatmaya mecbur kalıyoruz. Fert olarak elimizden duadan başka bir şey gelmeyince daha çok kahroluyoruz.

Bu milletin evlatlarına tarih dersini yeni baştan vermenin zamanı geldi de geçiyor. Osmanlı’nın tam 401 sene boyunca barış içinde yönettiği toprakların elimizden nasıl ve hangi sebeplerle çıktığını, bu topraklarda kurulan devletlerin nasıl ve hangi şartlarda kurulduğunu/kurdurulduğunu yeni nesillere bütün ayrıntılarıyla anlatamazsak, soykırım bizim hudutlarımızdan içeri girdiği zaman da belki birçok insanımız sessiz kalmaya ve sıranın kendisine gelmesini beklemeye devam edecek.

Milletin çoğunluğu İsrail’in uyguladığı soykırıma karşı sessiz kalmayıp, elinden geleni yapmaya devam ederken, bilhassa ekranlarda sık sık gördüğümüz ve/veya görmeye alıştığımız, üç beş ağaç için milleti ayaklandırmaya çalışan sanatçı adı verilen topluluğun sükuta gömülmesi, kültür ve sanat dünyamızın hangi ellerde bulunduğunu anlamamız açısından da ibret vericidir.

Televizyonların ve diğer basın yayın organlarının manşetlerinde artık Gazze pek görünmüyor. Her gün en az yüz insan Gazze’de öldürülürken, çok basit meseleleri manşetlere taşımak, soykırıma alışmak değil midir?

Yaklaşan mahallî seçimlerde kimlerin nerelerden aday olacakları elbette mühimdir. Bir futbol maçı hakeminin bir spor kulübü başkanı tarafından yumruklanması elbette haber değeri taşır, asgarî ücretle çalışanların yılbaşından itibaren kaç lira maaş alacakları da mühimdir. Ancak, Gazze’de her gün yüzlerce masum bebek, çocuk, kadın, yaşlı insan katledilirken bu katliamı gündemin gerilerine itmek, soykırımı artık tabii karşılamak değil midir?

Hayatı boyunca gazetecilik mesleğiyle geçinen ve sayısız kültür sanat haberi hazırlayan, röportajlar yapan bir insan olarak, insanlar ölürken türkü söylemeyi, şarkı söylemeyi, resim yapmayı, tiyatroya veya sinemaya gitmeyi çok normal bir hadise olarak görebilir miyiz?

Bizim çocukluğumuzda köyümüzde herhangi bir insan eceli gelip vefat ettiği zaman, köyde hemen bütün evlerde en az bir hafta boyunca televizyon açılmaz, müzik dinlenmez, eğlenilmez ve yakını vefat eden insanların acılarına ortak olunurdu.

Gazze, bir asır öncesine kadar bizim şehrimizdi ve gönüllerimizde hâlâ bizim şehrimizdir. Gazze’de öldürülen her insan, her bebek veya çocuk bizim insanımız, bizim bebeğimiz veya çocuğumuzdur. Kendi çocuğumuz ölürken eğlenmeye devam edebilmenin vicdanla izahı mümkün müdür?

Biz ki asırlar boyunca dünyanın neresinde bir mazlum varsa, dinine, milliyetine, ırkına bakmadan sahip çıkan bir milletiz. Çünkü zulme uğrayan insandır ve bir insanı öldürmek, bütün insanlığı öldürmek gibidir.

“İnsanı yaşat ki devlet yaşayan” şiarıyla kurulan cihan devletinin vârisleri olarak, Gazze’de devam eden soykırıma alışmayalım. Sesimizi kesmeyelim, susmayalım. Susanları konuşmaya davet edelim. Dünyayı Siyonist ve zalim İsrail’in başına yıkalım ki, insan olduğumuzu hissedelim… Başkalarının çektiği acıyı hisseden varlık ancak, insandır.

İsrail, bütün insanlığın gözünün içine baka baka katliama devam ederse, hedefine ulaşıncaya kadar bütün insanlığı yok etmekten asla geri durmayacaktır. Çünkü İsrail’in inancında, kendi ırkından başka hiçbir insanın zerre kadar kıymeti yoktur…

İnşallah devletimiz, gerekenleri en kısa sürede yapar da milletimiz, tarihteki şanlı yerini tekrar alır ve dünyada bir tek zalim bırakmaz. Zalim kalmayınca zaten mazlum da kalmayacaktır vesselam….

Diğer Yazılar