VAKIF MEDENİYETİ…

Büyük medeniyetlerin sadece devlet gücüyle kurulması ve yükselmesi herhalde mümkün değildir. Bir millet, mensup olduğu tarih, kültür, örf, an’ane, gelenek ve bütün bunların istinat ettiği din ve Töre’ye bağlı kaldığı nisbette medeniyetini yükseltebilir.

Türk Milleti, İslam dairesine girdikten sonra, İslam öncesinde hayatına ve devletine şekil veren Töre’den, islam’a uygun olanları muhafaza ederek bütün dünyanın hayranlığını kazanan bir medeniyet kurdu.

Milletimizin kaynağını İslam’dan aldığı en mühim uygulamalarından biri ise vakıflar vasıtasıyla insanlığa hizmet idi.

Vakıf, en kısa tarifiyle sabit bir geliri, kıyamete kadar insanlığın hizmetine tahsis etmekti.

Selçuklu Devleti’nin varisi olarak kurulan Osmanlı Cihan Devleti, Selçuklu’nun tesis ettiği devlet anlayışını sürdürürken, kendisi de yeni ve Selçuklu’yu da aşan güzelliklerle medeniyetimizi bütün dünyaya hakim kıldı. Bunların arasında en mühimi, devlet kurumları dışında hususi kişiler vasıtasıyla vakıfların hızla yayılması ve insanlığın hizmetinde devlete yardımcı olunmasıydı.

Modern dünyada “üçüncü sektör” denilen vakıflar, Osmanlı Cihan Devleti’nin üç kıtaya yayılan topraklarının hemen tamamında çok farklı sahalarda insanlığa hizmet edegeldiler.

“Göçmen kuşların yaralarının sarılması”, “yere tükürenlerin tükrükleri üzerine kireç dökülmesi”, “gelinlik çağa gelmiş fakir kızların evlendirilmesi”, “ yalı ve konaklarda hizmetçi olarak çalışan kızların kırdıkları veya bozdukları eşyaların bedelinin tazmin edilmesi…” gibi çok uç misallerin de yer aldığı vakıflar, elbette cami, çeşme, mektep, medrese, köprü gibi mimari eserler ve külliyeler inşa etme hususunda da çok büyük eserlere imza attılar.

Camilerin uygun yerlerine kuş sarayları yapılması da vakıfların hizmetlerindendi.

Cumhuriyetin kurulmasıyla beraber vakıfların lağvedilmesi üzerine binlerce vakıf eseri sahipsiz kaldı ve büyük çoğunluğu uzun yıllar bakımsızlık ve kimsesizlik yüzünden harap hale geldi.

Cumhuriyet döneminde vakıflar kanunu yeniden çıkarken Osmanlı vakıf geleneği çok göz önünde bulundurulmadığı için, harap olan çok sayıda tarihi eserin ihyası devletimiz tarafından gerçekleştirildi.

Ancak, yeni vakıflar kanununa göre kurulan bazı vakıflar da eski eserlerin ihyasını üstlendi ve çok mühim hizmetlere imza atmaya başladı.

İstanbul’da bu vakıflardan biri olan Hırka-ı Şerif Vakfı’na misafir olduk.

Ülkemizde kendini yetiştiren en mühim kültür adamlarından olan Dursun Gürlek Hocamızın Osmanlı Türkçesi dersleri verdiği vakfa gittiğimizde bizi manevi bir hava ile dolu çok güzel mekânlar karşıladı.

1986 yılında birkaç hayırseverin bir araya gelerek kurdukları Hırka-ı Şerif Vakfı, Peygamber Efendimiz Hazret-i Muhammed (SAV)’in, Hazreti Veysel Karanî’ye gönderdiği ve İstanbul’da, Sultan Abdülmecid tarafından aynı adla yaptırılan camideki mübarek hırkayı ve camiyi muhafaza etmek maksadını taşıyor.

Vakıf zamanla yayıncılık, özel kütüphane, tarihi eser koleksiyonerliği, kız öğrenci yurtları açmak, tarihi eserlerin ihyası ve 4-6 yaş çocuklarının eğitimi gibi sahalarda da mühim çalışmalar gerçekleştirmiş.

Vakıf, klasik sanatlarımız arasında yer alan hüsn-i hat, tezhip, ebru ile kaligrafi, resim, seramik, musiki, tiyatro ve Osmanlı Türkçesi eğitimlerini vermeyi de kendisine vazife kabul etmiş.

Hırka-ı Şerif Vakfı, bu hizmetleriyle Osmanlı Devleti’nin asırlarca sürdürdüğü vakıf geleneğine ve hizmetlerine uygun davranıyor.

Türkiye’deki bütün zengin işadamlarımız, isimlerinin gelecek nesiller tarafından unutulmaması için vakıflar kursalar ve insanlığa hizmet etseler ne kadar güzel olur.

Mesela güzel şehrimiz Denizli’de yaşayan insanlarımızın kanaatimizce en büyük ihtiyaçlarından biri trafik kurallarını öğrenmektir. Bu kuralları insanımıza ücretsiz öğreten ve Denizli yollarında, caddelerinde, sokaklarında güvenle seyahat edebilmeyi sağlayan bir vakıf kurulsa ne kadar güzel olur.

Yine Denizli’deki devlet hastaneleri başta olmak üzere bütün hastanelere, hastaların ve refakatçilerin okumaları için kütüphaneler kuran vakıflar olsa güzel olmaz mı? Doktora muayene olmak için sırada bekleyen insanlarımız boş durmasa ve kitap okuyarak kendini, zihnini, gönlünü geliştirse ne kadar güzel olur…

Bizim millet, eskiden her hizmeti devletten beklemez, vakıflar kurarak insanlığın hizmetine sunardı. Devletimizin, insanımızın bütün ihtiyaçları temin için her yere yetişmesi mümkün olmayabilir. Zenginlerimiz, isimlerinin dünya durdukça hayırla anılması için vakıflar kurarak, ömürlerini uzatabilirler.

Denizli, bir sanayi ve tekstil şehri olarak, çok sayıda vakfın kurulması gayet kolay olan bir büyük şehirdir. Yeter ki zenginlerimiz, kazandıklarının bir kısmını vakıflar kurarak insanlığın hizmetine sunmayı bilsinler. Sadece okullar, camiler yaptırmak yeterli değildir. İnsanlığın hakikaten ihtiyacı olan her işin vakıflar aracılığıyla görülmesi Allah katında muteber ve çok sevabı olan işlerdir. Bunun İslam anlayışındaki ve inancındaki adı, “amel defterinin öldükten sonra da açık kalmasını sağlayacak bir hizmetin sürekliliğini gerçekleştirmektir” vesselam…

 

 

Diğer Yazılar