BİR SÖYLEDİM, BİN AH İŞİTTİM…

Oturduğum bina ve çevresini ilaçlamaya gelen Pamukkale Belediyesi İlaçlama Ekibine, her yıl yaz gelince sinek sorunuyla uğraşıyorsunuz bir türlü çözümlenemiyor, kullandığınız ilaçlar mı etkisiz her taraf sinek kaynıyor dedim.

Demez olaydım.

Bir söyledim, bin ah işittim…

Belediye işçisi bana, çevre ve çevreye saygı dersi verdi.

‘’Tabii kaynar, insanlarımızın çevrelerine saygıları yok ki’’ diye başladı söze…

“Ben ilkokul mezunuyum. Benim çevreme gösterdiğim duyarlılığın onda birini Denizli’de yaşayanlar göstermiyor ki” diye devam etti, gözlerimin içine baka baka…

Bak Abi ben sana anlatayım;

“Bundan bir saat önce Belediye Temizlik Ekibimiz görevini yaptı, ortalığı sildi, süpürdü. Taşıma ekibimiz de çöpleri alıp götürdü.

Ekip olarak biz de ilaçlama görevimizi yapıp, bitirdik. Temizlenen ve ilaçlanan bölgeye az önce bir hanım, kediler yesin diye bir tencere yemek döktü. Gel göstereyim. Dökülen yemeği yiyen ne kedi var, ne köpek ne de kuş. Ama üzerinde daha şimdiden sinekler uçuşuyor.

Kedi, köpek beslemek bir kültür işidir.

İnsanlarımızın çevreye saygısı yok ki…

Sokak hayvanlarını besleme uğruna ya da kendi evcil hayvanlarını gezdirme, ihtiyaçlarını giderme uğruna temizleyip, ilaçladığımız yerleri anında kirletiyorlar. Uyardığımız zamanda sana ne oluyor diye azar işitiyoruz.

Bunlarla baş edemiyoruz ki, tabi ortalık sinek, böcek kaynar” dedi ve devam etti…

Etraf sinekten geçilmiyor diye Belediyeye telefon açıp şikayette bulunuyorlar.

Amirlerimizde bizi, “İşinizi düzgün yapmıyor musunuz?” diye fırçalıyor. Biz de ne yapacağımızı şaşırdık abi, hadi hoşça kal dedi ve arkasını dönüp gitti

Şaşkınlıktan dilim tutulmuştu.

Tek bir sözcük edemedim, ardından baka kaldım.

Kim bunları söyleyen?

İlkokul mezunu bir işçi.

O işçiye bunları söyleten kim?

Attı mı mangalda kül bırakmayan en az lise mezunu (belki de üniversite mezunu) insanlar…

Buradan, attı mı mangalda kül bırakmayan sözde hayvanseverlere seslenmek istiyorum.

“Ben hayvanseverim…” demekle, hayvanseverlik olmuyor.

Önce insanı sevecek, insana ve yaşadığın kente saygı göstereceksin…

Bu insanlar, senin gelişigüzel döktüğün kokmuş yemeğinin ya da uluorta her yere pislettiğin köpeğinin dışkısına basa basa yürümeye mecbur değil.

Dediğin gibi bir hayvansever isen; önce insan sever olacaksın.

Çevre kirliliğine yol açmadan, beslediğin hayvanın gereksinimlerini karşılayacaksın.

Hayvan severlik, insancıl bir duygudur.

Böyle bir şeydir işte uygar olmak.

Budur işte kültür.

Budur işte adamlık, beyefendilik, hanımefendilik…

Geçen hafta İzmir’deydim köpek gezdiren çok insan gördüm. İzmirli köpeğini, elinde poşetle gezdiriyor.

Köpek, kakasını yapar yapmaz ellerindeki poşetle kepçeleyip, o kakayı yerden alıp, çöpe atıyorlar. İmreniyor insan.

“Bu nasıl bir kültür ki, İzmirlilerin tümünü sarıp sarmalamış” dedirtiyor insana.

Ben Denizli’de elinde poşetle köpeğini gezdiren çok az kişi gördüm.

Niye benim yaşadığım kentin insanı, bu duyarlılığı göstermiyor diye de üzülüyor insan.

Atalar Mahallesindeki çocuk parkının çimenlerinin içi köpek kakalarıyla dolu. Üzerine basmamak için hoplaya, zıplaya yürümekten bir hal oluyor insanlar.

Hayvan beslemek elbette herkesin en doğal hakkıdır…

Hakkıdır hakkı olmasına da bu hakkı, başkalarını rahatsız etmemek kaydıyla bu kullanmak esastır.

Şimdi ben bu konuyu dillendirdim diye hiç kimse bana lütfen hayvanseverlik dersi vermeye kalkmasın.

Neyse…

Bu yazıyı, sokaklara yemek artıklarını dökenlere, kedi, köpek besleyenlere, köpeklerini cadde, sokak ve parklarda gezdirirken, kakalarını oraya buraya yaptırtıp, o kakayı sorumsuzca orada bırakanlara seslenmek için yazdım.

Uzun lafın kısası ne yapıyor, ne eyliyorsak yaşadığımız şehri kirletmeden, çevreye saygılı, başkalarını rahatsız etmeden, onları huzursuz etmeden yapmak durumundayız.

Bu konuda dertlenen sadece ben miyim?

Tabii ki hayır.

Dertlendik, yazdık, söyledik diye bir şeyler değişir mi?

Hiç sanmıyorum.

Bir sonraki yazıda buluşuncaya kadar, sevgiyle kalın.

Diğer Yazılar