CANIM ÇOK SIKILIYOR…

Uzak denizlere açılacak olan Kaptan, sefere çıkmak için gemisinde çalışacak tayfa arıyormuş...
Kaptanın tayfa aradığını duyan üç kişi gelmiş yanına...
Biri demiş ki, “Kaptan, ben dünyanın uzağı en iyi gören adamıyım. Bu dünyada benden daha keskin gözlü, uzağı görebilen birisi yoktur.”
Diğeri, “Kaptan dünyanın en iyi duyan adamı benim. En hassas kulak da bendedir” demiş.
Kaptan duyduklarından son derece memnun, tam aradığım adamlar diye düşünerek üçüncü kişiye dönmüş. “Peki senin marifetin nedir?” diye sormuş.
Üçüncü kişi, “Benim canım sıkılır Kaptan” demiş.
“Nasıl yani?” diye sormuş Kaptan...
Basbayağı işte demiş adam, “Canım sıkılır”
Verilen cevaba Kaptan fena bozulmuş ve canım sıkılır diyen adama, “Bu ikisini işe alıyorum ama sana güle güle” demiş.
Fakat üç tayfa çok yakın arkadaş oldukları için, işe kabul edilen ikisi kaptana, “Ya üçümüzü birden işe alırsın ya da biz de çalışmayız. Anca beraber kanca beraber” yanıtını vermiş.
Kaptanın vakti yok, bir an önce denize açılmak zorunda. Gönülsüz ama çaresiz kabul etmiş.
Gemi denize açılmış. Birkaç gün sonra da peş peşe fırtınalar patlamış, aylarca kara yüzü görmeden, yönlerini bilmeden, umutsuz bir şekilde ilerlemişler...
Bu karanlık günlerin birinde gözleri uzağı çok iyi gören tayfa elini gözlerine siper ederek ufku gözetlerken bağırmaya başlamış.
“Kaptan, müjdemi isterim Kaptan...
Bulunduğumuz yere yedi günlük mesafede bir deniz feneri görüyorum. İçinde gözlüklü, beyaz sakallı yaşlı bir fenerci var.”
Bunun üzerine kulakları iyi duyan tayfa elini kulağına atmış, dinlemiş, dinlemiş sonra da, “Evet Kaptan, arkadaşım doğru söylüyor. Yaşlı fenercinin, merdivenlerden inerken ayak seslerini duydum. Hatta gözlüğünü düşürdü de tık diye bir ses çıktı” demiş.
Üçüncü tayfa, yüzünde anlamsız bir ifadeyle ve sıkıntıyla yüzünü gözünü ovuşturmuş, “İşte Kaptan. Benim bunlara canım sıkılıyor. Ve de bunları muhatap alıp, dinleyenlere...” diye konuşmuş.
Olacak ya Allah bu yetenekten bana da vermiş. Benim de çok canım sıkılıyor…
Hele şu son günlerde bu yeteneğimi dizginleyemez, kontrol edemez oldum. Sürekli canım sıkılıyor. Her gün en az üç ayrı televizyon kanalında haberleri izlerim. Bu kanalların köşe yazarlarının yazılarını okurum. Her şeyi bilen, her şeyden anlayan, her şeye çözüm bulan muhterem ve muhteşem köşe yazarlarımızın, müthiş yorumlarını, eşsiz görüşlerini okuyorum. Koca koca siyasetçilerin, büyük büyük devlet adamlarının mangalda kül bırakmayan fetvalarını, demeçlerini dinliyorum...
'' Çok canım sıkılıyor ''
Yetmiyor, internet haber sitelerini takip ediyorum.
Bu da yetmiyor, akşamları elimde uzaktan kumanda, tüm TV kanallarını tarayıp, açık oturumları izliyorum...
Sonuç?
Yahu bu kadar müthiş beyinlerimiz, bu kadar büyük ekonomistlerimiz, bu kadar deneyimli maliyecilerimiz, bankacılarımız, bu kadar yetenekli toplum mühendislerimiz varken, neden krizden krize sürükleniyoruz, neden krizlerden kurtulamıyoruz diye şaşıyorum.
Çok canım sıkılıyor...
Eski Başbakanlarımız, eski Bakanlarımız, muhalefet partilerine mensup muhteşem siyasilerimiz televizyonlarda, boy gösteriyor, fetva üzerine fetva, demeç üzerine demeç veriyorlar...
Ülke sorunlarının çözümlerini, bildikleri havasını takınıp, (KENDİLERİ BİLE İNANMADIKLARI HALDE) tek ve kesin seçeneğin, kendilerinin söyledikleri olduğunu ifade ediyorlar.
Çok canım sıkılıyor...
Ülkemizin en büyük futbol dehaları, en büyük teknik direktörleri, taktik ustaları muhterem ve muhteşem spor yorumcularımızın, eşsiz köşe yazılarından yamulduğum yetmiyor gibi, üstüne üstlük bir de bunların televizyonlardaki açık oturumlarını izliyorum.
Çok canım sıkılıyor...
Bazen diyorum ki; ey güzel Tanrı’m, Hepsi birbirinden cevher bu müthiş dehaların tümünü, neden sadece bizim ülkemize gönderdin? Amerikan, İngiliz, Alman, Fransız, İtalyan, İspanyol kullarını, bu dehalardan neden yoksun bıraktın?
Bu müthiş ekonomi ve siyaset bilimcilerimizi, paranoyak, megaloman, köşe yazarlarımızı, ne yapman gerektiği hususunu, senin ilahi adaletine ve yüce takdirlerine bırakıyorum.
Bu ülkede herkes, her şeyi biliyor. Herkes, her şeyden anlıyor. "DAHİ'' kaynıyor bu memleket, ''DAHİ'' Allah yokluklarını göstermesin. Allah onları başımızdan eksik etmesin. Her konuda fetva verip, her şeye çözüm üretip, çözüm öneriyorlar. Kum gibi dahimiz var, kum gibi...
Ben ne yapıyorum?...
Hiç, sadece ve sadece çok canım sıkılıyor...
Biliyorum, yarın yine sabah olacak, akşam olacak, yine televizyonları izleyeceğim gene canım sıkılacak...
''Çok canım sıkılıyor, çookkk''
Değerli okurlar, siz bana bakmayın. Ben ne yaptığımı bilmiyorum ki, sakın ha canınızı sıkmayın.
Bir sonraki yazıda tekrar buluşmak ümidiyle, sevgiyle kalın...
Diğer Yazılar