FRENİ PATLAMIŞ KAMYON GİBİ…

Kurban Bayramına günler kala İnşaat Mühendisi İsmail Çetin ile Altıntepe köyüne ‘’KURBANLIK’’ almaya gidiyoruz. İsmail abi, trafik yoğunluğu ve kırmızı ışıklara takılmamak için ara yollardan gitmeyi tercih ediyor. Bu sayede daha önce hiç geçmediğim yollardan geçtik. Bu karma karışık yollar ve sokaklarda yeni yeni alanların imara açıldığını ve çok sayıda inşaatın yapıldığını gördüm. Trafik yoğunluğundan dolayı bu ara sokaklardan gitmek durumunda kaldığımız için aklıma takıldı, İsmail abiye sordum:

“Sence bu inşaatların oto parkı var mıdır?”

“Hiç sanmıyorum ama inşallah vardır” şeklinde bir cevap verdi.

Denizli, yokuş aşağı giderken freni patlayan mermer yüklü kamyon gibi, hızla bir bilinmeze doğru sürükleniyor.

Tanrı Denizli’nin yardımcısı olsun.

Geçenlerde bir tanıdığım, “abi şu trafik keşmekeşliği hakkında da bir yazı yaz” dedi.

Yazmakla sorunun çözülebileceğini hiç sanmıyorum ama yazayım dedim. Ayrıca bu konuyu benim gibi bir sürü insan yazıyor da ne değişiyor? Herkes yine bildiğini okuyor.

Patikadan bozma yolların sağına, soluna devasa inşaatlar dikiliyor. Yolu yok, alt yapısı yok, otoparkı yok.

Dağ taş inşaat oldu.

Bir Allah kulu da çıkıp sormuyor.

Yahu ne yapıyor, nereye gidiyoruz?

Denizli’nin, bu nüfusu taşıyacak alt yapısı var mı?

Elektriği var mı?

Suyu var mı?

Kanalizasyonu var mı?

Denizli’nin mevcut cadde ve sokakları, mevcut trafiği kaldır(a)mazken, artan nüfusla birlikte doğal olarak artacak araç trafiğini kaldıracak yolu, otoparkı var mı?

YOK!

Mevcut elektrik sistemi, kanalizasyon sistemi, yollar, kaldırımlar, bu nüfusu kaldırmıyor. Su, bu nüfusa yetmiyor.

Yol yok, kaldırım yok, otopark yok.

Neyinize ya da nerenize güvenip, veriyorsunuz bunca inşaat iznini?

Bu gidişle çok değil, en fazla on yıl içerisinde yaşanmaz hale gelecek bu şehir.

 “Günü kurtaralım yeter” felsefesi geleceği görmüyor, geleceği düşünmüyoruz.

Felsefe bu felsefe, mantık da bu mantık olunca, ortaya da böyle bir tablo çıkıyor.

Şu an için Denizli’nin en büyük sorunu ne?

Trafik ve su…

Bu durumdan rahatsız mıyız?

Rahatsızız! Hem de tepeden, tırnağa rahatsızız.

Peki, bu durum için ne yapıyor ne tür önlemler alıyoruz?

Hiç!

Kocaman bir hiç!

Hiçbir önlem almadığımız gibi, Belediyelerimiz şakır şakır inşaat ruhsatı kesmeye devam ediyor. Temel üzerine temeller atıyoruz. Denizli’nin dört bir yanından devasa binalar yükseliyor.

Ama çoğunun otoparkı yok.

Niye yok?

Neden yok?

Niçin yok?

Ne zaman akıllanacağız?

Sokaklarımızın, caddelerimizin tümü sağlı sollu, park halindeki araçlarla dolu.

Hareket halindeki araçlar, sağlı sollu park eden araçlar nedeniyle geçecek yol bulamıyor. Hele bir de araçlar karşılıklı seyir halindeler ise, siz seyreyleyin rezilliği.

Birbirlerine “geri git”, “hayır sen geri git” şamatasından sonra araçlardan, ellerde levyelerle, sopalarla veya silahla iniliyor.

Sonra?

Sonrası malum.

Bu gidişat, iyi bir gidişat değil.

(Cümlenin devamını getirmeye dilim varmıyor, beni bağışlayın...)

Bir sonraki yazıda buluşmak ümidiyle kendinize iyi davranın.

Sevgiyle kalın.

Diğer Yazılar