GAZETE YAYINLANDIKTAN SONRA TOPLUMUNDUR

Bu yazı, ‘’Kapansınlar, zaten ne işe yarıyorlar? Kim alıyor, kim okuyor?’’ diyen, sözde aydın geçinenlere cevaben yazıldı.
Yazılı basın yani gazeteler, insanın yaşadığı çevreden, ülkeye, dünyanın tamamında meydana gelen olayları, merak etmesiyle doğmuştur. İnsanoğlu, tarih boyunca sürekli haber almaya çalıştığı için, gelişim gösteren iletişim hizmetleri zamanla yazılı ve görsel hale dönüşmüştür.
Basın, geçmişten günümüze kamuoyunu bir yandan bilgilendirme, diğer yandan yönlendirmede hala en güçlü, en etkili araçlardan biri olma özelliğine sahiptir. Bu güç, toplumda öylesine kabul görmüştür ki, yasama, yürütme ve yargıdan sonra ‘’dördüncü kuvvet’’ olarak nitelendirilmiştir.
Basın camiasında sıkça kullanılan güzel bir söz vardır, “Gazete yayınlanıncaya kadar gazetecinindir, yayınlandıktan sonra toplumundur’’ Bu sözü, ‘’Haber yayınlanıncaya kadar gazetecinin, yayınlandıktan sonra toplumundur’’ şeklinde de kullanabiliriz. Yayınlanan her gazete, her haber, topluma mal olduğuna göre toplum, sahip olduğu değerlerin farkında olmalıdır diye düşünüyorum.
Yerel gazeteler,
Yerel televizyonlar,
İnternet üzerinden yayın yapan haber siteleri,
Gazeteciler,
Neden var?
Amaçları ne?
Ne diye oradalar?
Çabaları ne için?
Niçin gözaltına alınıyorlar?
Niçin Adliye koridorlarında sürünüyorlar?
Niçin cezaevlerindeler?
Nedenler ve niçinler çok açık, bir o kadar da net aslında…
Net olmayanları da herkes çok iyi biliyor aslında ama, ses-len-di-re-mi-yor-lar…
Onlar, kendilerini saklama gayreti içerisinde olsalar da;
Tüm belediyeler,
Sivil toplum kuruluşları,
Siyasi parti temsilcileri,
Sanayiciler,
İş insanları,
Bu memleketten kazananlar,
Hali, vakti, ahvali "üst düzeyde" olanlar...
Yerel basına destek verme, sahiplenme, güçlendirme, soluk aldırma adına;
Neredeler?
Ne yapıyorlar?
Neden sessizler?
Neden hükümsüzler?
Neden pısırıklar?
Ve sorumluluktan neden kaçınırlar?
Bilen var mı?
Yok.
Anlayan var mı?
Yok.
Çözen var mı?
Yok.
Çözeceğini söyleyen var mı?
Yok.
Ve ben belki de haddim olmayarak bu sektörden ekmek yiyen bütün gazeteci arkadaşlarımın adına belki de son defa bağırarak söylüyorum;
‘’YOKLAR’’ arasında ‘’KAYBOLUP’’ gidenlerin, yerel basın adına "TEK KELAM" etme hakları da yoktur.
Sizler için her fedakarlığı fazlasıyla yapan, basın toplantılarınıza koşan, yazan, çizen, sesiniz, gücünüz, nefesiniz olan yerel basını sahiplenmeyecek, sırtınızı döneceksiniz, sonra da kalkıp konuşacaksınız…
Hadi oradan!
Şunu da belirteyim. Benim profesyonel gazeteci kimliğim yok. Lakin 45 yıldır Denizli Basın Camiasının içerisindeyim. Bu camiaya 1980 yılında Hürriyet Gazetesi Denizli Temsilcisi Hüsnü Okumuş abimle tanışarak girdim. Daha sonra Bülent Öztürk, Muhammet Karaçay, Osman Nuri Boyacı, Ferah Işık ve benim için çok kıymetli gazetecilerle ulusal ve yerel basın içerisinde birlikte bulunma şansını yakaladım.
Üzülerek, utanarak, sıkılarak, belirtmek isterim ki, yerel basın hiçbir şehirde, DENİZLİ’de olduğu kadar sahipsiz bırakılmamıştır. Hiçbir şehir kendinin olana, kentinin olana bu kadar duyarsız kalmamıştır.
Efendiler;
Bu memlekette Cumhuriyet'imizle yaşıt gazeteler, "bağıra bağıra" kepenklerini indirdi, kapandı gitti.
Bildiğim kadarıyla nüfusu 1 Milyonu aşan Denizli’de günlük yayınlanan 1 (Bir) gazete kaldı.
Televizyon kanallarının bazıları kapandı, kalanlar da son demlerini yaşıyorlar.
Böyle giderse internet üzerinden yayın yapan nitelikli haber siteleri de kepenk indirecek.
Sizler ne yaptınız?
Onlara destek olamadınız, "HAYAT SUYU" veremediniz.
Yalandan dost görünmeye, desteksiz atmaya, hava basmaya, caka satmaya gelince,
Maşallah dünya şampiyonu oldunuz.
Diğer Yazılar