İKİ TEKERLEKLİ ŞEHİR MAGANDALARI

Yeni Olay haber sitesi yazarlarından Murat Mutlu,12 Mayıs’ta yayınlanan yazısında biraz ironi yapmış biraz da sitem etmiş. Şöyle diyor sayın Mutlu, “Şehirle ilgili temizlik, ticaret, turizm, spor, deprem, kadınların kendi ayakları üzerinde durabilmesi gibi daha birçok konuda yazı yazdım,yazılarımın konusuyla ilgili birimlerden bir tepki gelmedi. Sıfır ile sıfırın altı arasında bir etki oluşturabildim.”
Çok haklı. Gazeteciler, yazarlar emek çekip zaman harcayıp şehri ilgilendiren konular üzerinde kafa patlatıp, eleştirel veya tavsiye niteliğinde birşeyler yazıp çiziyor,merak edip ne anlatmak istiyor bu adamlar diyen yok.
Burası Türkiye…
Eminim bu iki kelimeyi günlük yaşantınız içerisinde defalarca söylemiş veya duymuşsunuzdur.
Evet, burası Türkiye…
Biz hiçbir konuda, elli yıl, yüz yıl sonrasını düşünerek tasarım yapmayı beceremeyen,
Becerememekten öte düşünmeyen- düşünemeyenbir sistemin ürünleriyiz.
Yollarımız, kaldırımlarımız, otoparklarımız hep bu sistemin ürünleri.
Yol yok, kaldırım yok, otopark yok.
Üstüne üstlük petrol ürünleri aşırı pahalı.
Hal böyle olunca vatandaş çözümü, iki tekerlekli olmakta buldu.
Erkeği, kadını, çoluğu çocuğu, ehliyetlisi, ehliyetsizi, bileni bilmeyeni, herkes iki tekerli motorize oldu.
Dağ taş, motosiklet ve motosikletli kaynıyor.
Yollar böyle olursa, otoparklar böyle olursa, trafik terörü de böyle olur işte...
Hani derler ya böyle saça böyle tarak. Böyle düzene, böyle yurttaş...
Böyle yasa koyucuya / böyle yasa uygulayıcıya, böyle sürücü...
Elbette kan akacak, elbette tatsız olaylar yaşanacak, elbette trafik terörü olacak.
Bunda şaşılacak ne var ki?
Yolda yürümek, kaldırımda yürümek bir kültürdür.
Trafikte, motorlu ya da motorsuz araç kullanmak da öyle...
Eğitimli ve kültürlü bir insan, başkasının özgürlüğüne tecavüz etmeyen, başkalarını rahatsız etmeyen insandır.
Kültürlü insan sabırlı, anlayışlı, hoşgörülü insandır. Kurallara uyan, uymayanı da uyaran insandır.
Kültürlü insan, “Sarı ışık” yanar yanmaz kornaya basmaz, önündeki araçların sürücülerine, elini kolunu hoş olmayan acayip hareketler yaparak sallamaz.
Bisiklet ya da motosiklet kullanan kültürlü insan, kullandığı iki tekerlekli aracın, dört tekerlekli diğer motorlu araçlardan farksız olduğunu bilir.
Ters yola girmez. Ters yolda seyretmez. Şerit ihlalleri yapmaz. Diğer araçların sağından solundan ani geçişler yaparak, o araçların sürücülerini güç durumda bırakmaz.
Motosiklet kullanan kültürlü insan, kasksız trafiğe çıkmaz.
Bütün bunlar, eğitimsiz Ortadoğu ve eşdeğeri ülkelerde olur.
Ne acıdır ki bizim ülkemiz de bu kategoriye giriyor.
Asırlardır Arap cenderesinden, Arap mantığından, Ortadoğu ilkelliğinden kurtulamıyoruz.
Evet, burası Türkiye...
Burada (yani tüm Ortadoğu ülkelerinde ve Türkiye’de) sarı ışık yanar yanmaz, kornalar çalmaya başlar.
Sabır yoktur, hoşgörü yoktur,empati diye bir şey yoktur.
Buralarda (özellikle de DENİZLİ’DE) sokak ya da caddelerin tek yönlü olması, sadece ve sadece dört tekerlekli motorlu araçlar için geçerlidir.
Motosiklet ya da bisikletler, bu kurala uymak zorunda değildir. Örneğin Büyükşehir Belediyesi önünde,o an nöbette olan motorize veya araçlı trafik polislerimiz, kaldırımlar üzerinde cirit atan ters yön filan dinlemeyen motosiklet ya da elektrikli bisiklet sürücülerini, buralarda ışıklarda bekleyen araçların sağından solundan ani zikzaklar çizerek kırmızı ışık bile dinlemeden geçip giden motosikletleri görmezden gelirler.
Hal böyle olunca, onlarda bu yaptıkları hareketleri doğal bir şeymiş gibi görürler.
Çünkü bilirler ki onlara kimsecikler ses çıkarmaz.
Hiç kimse onlara; “Ne yapıyorsunuz lan görgüsüz kent ayıları!” demez, diyemez.
Özellikle Denizli’de motosikletliler, yaydıkları gürültü ve salgıladıkları gürültü kirliliğine bayılır.
Bu magandaların egzozları ya bilinçli olarak delinmiş ya da (dikkat çekmek için) motosikletlerine “Egzoz patlatan” özel aygıtlar ekletilmiştir.
Sabahın ya da gecenin bir yarısında bu magandaların egzoz patlatmalarıyla yerinizden fırlarsınız.
Aslında bu adamları herkes bilir, herkes görür,ama kimse uyarmaz.
Bu kent magandaları kaldırımlar üzerinde de sürat yaparlar.
Bu görgüsüzler için yayaların arasından zikzak yaparak seyretmek, olağan bir şeydir.
Türkiye’de iki tekerlekli terör estiricileri, refüjlerin, yeşil alanların üzerinde de gezinirler.
Paşa gönülleri nasıl isterse, motosikletlerini oraya park ederler. Park için özellikle otoların tam arkasını seçerler ki, o otonun sürücüsü geri geri çıkarken, göremeyip çarpsın.
Bazen de trafik görevlileri, siyasiler ve o kentin hatırlıları nedeniyle görevlerini yapamazlar.
Yapmak için direnirlerse bu sefer, ‘’SEN BENİM KİM OLDUĞUMU BİLİYORMUSUN ?’’ veciz sözüyle karşılaşırlar. Siyasi magandalar tarafından başlarına çorap örülür.
Kolay şey midir, bizim gibi kültür yoksunu ülkelerde bu tür terörleri önlemek?
Bir sonraki yazıda buluşmak ümidiyle kendinize çok iyi bakın, sevgiyle kalın.
Diğer Yazılar