RÜŞVET...

Bu kelime son günlerde en fazla duyduğumuz kelimeler içerisinde başı çekiyor. Rüşvet kavramı Türk Dil Kurumu sözlüğünde, “yaptırılmak istenen bir işte yasa dışı kolaylık ve çabukluk sağlanması için bir kimseye mal ve para olarak sağlanan çıkar” şeklinde tanımlanıyor. Yasalarımıza göre rüşvet almakta, vermekte suç teşkil ediyor.
Bana göre rüşvet, bebeklik günlerimizden itibaren hayatımıza giriyor…
Bir bebek düşünün… Dünya’ya gözlerini yeni açan her bebek, tertemiz lekesiz süt gibidir. Onları şekillendiren ise içine doğdukları aile, çevre, şehir ve en önemlisi de içinde bulundukları coğrafyanın etik değerleri ve ahlaki ölçüleridir. Daha akılları yeni yeni bir şeylere ermeye çalışırken onları sakinleştirmek veya kandırmak için
“Uslu durursan sana çikolata alacağım’’ deriz.
"Hadi erken uyu ki baban seni sabah parka götürecek" diyerek uykuya razı ederiz.
"Derslerine iyi çalışırsan sana bisiklet alacağım" vaadi hemen her çocuğun hayallerini süsler.
Eğitimde de çoğu zaman "Hocam bi idare ediver,ne olacak ben de bunun altında kalmam” gibi yaklaşımlar sergileriz.
Askere giderken "tanıdık komutan aranır", işe başlayacakken iktidarda ya da yönetimde kimler söz sahibi ise onlara ulaşılır, bir şekilde yardım istenir. "Hamili kart sahibi yakınımdır" yazan kartlara değer biçilemez.
Mesela genel ya da yerel seçimler olur. Seçim ofisleri ana baba günüdür, dolar taşar. İkramların ardı arkası kesilmez. "20 oyumuz var başkanım ve seninleyiz ama bir de sıkıntımız var, bu ay elektrik faturamızı ödeyemedik" sözü hemen her adayın ofisinde işe yarar. Seçim vaatleri ve seçim döneminde yapılan güzellikler seçmenin gönlünü çalar. Ta bebeklik çağında bir şeyi verilecek bir ödülle (ödünle) yapmaya alışmış bir insan yapısı oluştuğunda, o toplum artık "olgunluğa" erişmiştir.
Maalesef bu "olgunluk", çürümeye en yakın mesafededir. Biz şu an bu çıkmazın içindeyiz. İdeolojik olarak tamamen bölünen halk, her zaman kendi tarafını koruyup kollar. Ülkemizde adam kayırmacılığı yok diyebilir miyiz? Torpil yok, liyakat esas diyebilir miyiz? Bu sorularım sadece bugün için geçerli değil, maalesef geçmiş tüm zamanlar için de geçerli.
Gecenin sabahına belediye başkanlarına yapılan operasyonla uyandık. Tepkiler ardı ardına geldi ve toplum yine ikiye bölündü. Bir kesim ayakkabı kutuları üzerinden mizahi yaklaşımlar yaparken, diğer bir kesim ise operasyonların tamamen siyasi olduğunu haykırdı.
Yani yolsuzluk varsa bir kesim buna inanmıyor, yolsuzluk yoksa da bir kesim olduğuna inanıyor.
Oysa bu ülkede yolsuzluğu kim yaparsa yapsın, adil şekilde yargılanıp varsa cezasını çeksin diyebilmeliyiz.
Ancak bu şekilde gerçek bir iyileşme ve toplumsal barış sağlanabilir. Aksi takdirde, yolsuzlukla mücadele her zaman siyasi bir malzeme olarak kullanılacak ve gerçek sorunlar göz ardı edilecektir.
Güzel günler geçirmeniz dileklerimle, sevgiyle kalın.
Diğer Yazılar