ZENGİN TOPRAKLARIN FAKİR İNSANLARI OLMAYI HAK ETMİYORUZ !

 

“Hiç kazanmayandan hiç vergi almayacağız” Özgür Özel

Cümleye stratejik açıdan bakıldığında ekonomik politika yönüyle; vergi tabanının yeniden yapılandırılması, dolaylı vergilerin azaltılması ve gelir üzerinden alınan vergilerin progresif hale getirilmesi hedefleniyor.

Siyasi iletişim yönüyle; ‘Hiç kazanmayan’ vurgusu, alt gelir gruplarına yönelik kapsayıcı bir mesaj üretirken, ‘hiç vergi almayacağız’ ifadesi sade, doğrudan ve duygusal bir dil kuruyor.

Retorik yönüyle; sosyal demokrat çizgiyi netleştirirken, gelir eşitsizliğine karşı bir sistem eleştirisi taşıyor. Bu anlamda etkili ve beklenen etkiyi gerçekleştirdi.

Ülkemizde vergi türleri 2’ye ayrılıyor: Dolaylı (KDV, ÖTV, Gümrük…vb.) ve Dolaysız (gelir ya da servet üzerinden alınan; maaştan kesilen gelir vergisi, emlak vergisi, MTV…vb.)

Malum ekmek alırken ödediğin KDV, benzin alırken ödediğin ÖTV dolaylı vergiler olup çok net bir adalet farkı var. Çünkü dolaysız vergiler gelire göre orantılı alınırken yani çok kazanan çok, az kazanan az öderken dolaylı vergiler gelirle orantısızdır. Hal böyle olunca da zenginle yoksul aynı oranda KDV öder. Asgari ücretli de 1 ekmek alırken %1 KDV öder, milyoner de aynı ekmeğe %1 KDV öder.

“Hiç kazanmayandan hiç vergi almayacağız.” ifadesi dolaysız vergileri kasteder gibi görünse de kapsayıcı mesajı geniştir. Yani sadece gelir vergisi değil temel tüketim mallarında alınan dolaylı vergilerin de düşürülmesini veya sıfırlanmasını ima eder. Şöyle ki gerçek bir sosyal vergi reformu için dolaylı vergilerin azaltılması, temel ihtiyaçlarda KDV’nin sıfırlanması, vergi yükünün yüksek gelir gruplarına kaydırılması gerekir.

PEKİ UYGULAMADA NASIL OLACAK ?

Profesyonel çerçeveden baktığımızda; vergi adaletinin esası bir diğer ifade ile vergi hukukunda temel prensip mali güce göre vergilendirmedir. Bu hem Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 73. maddesinde hem de çağdaş vergi sistemlerinde yer alır: “Herkes, mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür.” Yani geliri olmayan, kazanç elde etmeyen bireyden vergi almak hukuken de sosyal adalet bakımından da mantıksızdır.

Diğer taraftan vergilendirmenin dayandığı temellerden biri de şudur: Gelir artarsa oran artar (artımsal sistem). Bu, “progressive tax system” yani artan oranlı vergi sisteminin mantığıdır. Ama Türkiye’de pratikte bunun tersi işliyor: Dolaylı vergiler (%70’in üzerinde olunca) sistemi tersine çeviriyor. Geliri olmayan da KDV, ÖTV ödüyor ki bu da fakirden zengine servet transferi anlamına geliyor.

Farklı ülkelerde halihazırda uygulanan modellerden bazıları şunlar:

  • Temel ihtiyaç maddelerinde KDV/ÖTV’nin sıfırlanması veya düşük oran uygulanması,

  • Gelir düzeyine göre tasarlanmış, iade edilebilir vergi kredileri ve doğrudan nakit destekleri,

  • Asgari gelir garantisi / negatif gelir vergisi mekanizmaları,

  • Vergi tabanını genişletirken (kaçakçılık/vergiden kaçınma ile mücadele) düşük gelir gruplarını koruyan istisnalar,

  • Harcama bazlı sosyal transferleri (gıda kartı, fatura desteği) hedefleyerek dolaylı vergilerin yükünü azaltma.

GÜNÜMÜZ TÜRKİYE’SİNDE MÜMKÜN MÜ ?

Gerçekçi bir perspektiften bakarsak: mevcut Türkiye koşullarında ‘hiç kazanmayandan hiç vergi almamak’ ilkesi bugün için kademeli olarak mümkündür. Özellikle de siyasi irade ve mali reform kararlılığı olursa !

Nedenini sistematik biçimde açıklayayım:

1- Mevcut Yapı: Türkiye’de toplanan vergilerin yaklaşık %70-75’i dolaylı vergilerden (KDV, ÖTV, akaryakıt, elektrik, telefon, sigara, içki, hatta ekmekten alınan KDV…vb) geliyor.

Bu şu demek: kazanmayan da tükettiği her şeyde vergi ödüyor ! Yani sistem gelirden değil, harcamadan besleniyor. Bu nedenle hiçbir geliri olmayan bir vatandaş bile fiilen vergi ödüyor. Dolayısıyla bu vaat bugünkü vergi mimarisinin değiştirilmesi, esaslı bir ekonomik yapısal dönüşümle mümkün.

Yapısal dönüşüm de dolaylı vergilerin azaltılması (KDV ve ÖTV oranlarının kademeli düşürülmesi, özellikle temel ihtiyaçlarda sıfırlanması), dolaysız vergilerin güçlendirilmesi (gelir, servet ve kurumlar vergisinde artan oranlı sistemin yeniden etkinleştirilmesi), kayıt dışı ekonominin azaltılması (vergi tabanının genişlemesiyle düşük gelirli üzerindeki yükün hafiflemesi) ve sosyal devlet mekanizmalarının güçlendirilmesi (asgari gelir güvencesi ve hedefli sosyal yardımlarla “hiç kazanmayan” kesimin desteklenmesi) ile 2–3 yıllık bir vergi reformu takviminde uygulanabilir.

Bu model İskandinav ülkelerinde ve kısmen Almanya, Kanada gibi sosyal demokrat ekonomilerde halihazırda uygulanıyor.

BAŞKA BİR TÜRKİYE MÜMKÜN ! YETER Kİ İSTEYELİM.

Diğer Yazılar