BUDDENBROOKLAR

Thomas Mann, Alman Edebiyatı'nın çok önemli bir yazarıdır. Çok değerli eserlere imza atmıştır. Yıllar önce okuduğum eserlerinden biri de Büyülü Dağ'dır. İki ciltlik bu eseri okurken çok keyif almıştım. Karlı dağlarda geziler, dinlenmeler, temiz dağ havasında hastalıkların tedavisi, oralarda yaşananlar çok güzel anlatılmıştı. O romanı okumak benim için keyifli bir yolculuk gibi oldu. Bir de Geothe'nin yaşamını anlatan biyografik bir romanı vardır. Bu romanda da Geothe'nin felsefe ile iç içe olan yaşamı çok iyi verilmiş. Bizim tanımadığımız, geleneksel yaşam anlayışının dışında bir yaşamı gözler önüne getiriyor. Okuduğunuz zaman “Ha, böyle de düşünülebilirmiş!” diyorsunuz. Okuyanı sürekli şaşırtan ve uyanık tutan bir kitap. Özellikle felsefeye ilgisi olanlar, bu romanı da çok beğenecektir.

25 YAŞINDA YAZDI

Bütün bunlardan önce yazılmış, okurken insanı hemen etkisi altına alan bir romanı daha var: Buddenbrooklar. Yazar bu romanı daha 25 yaşındayken yazmış; bir ilk roman. 1929 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’ne değer bulunmuş. Bu romanda da Buddenbrooklar ailesinin kuşaklar boyu yaşamı anlatılmaktadır. Buddenbrooklar, tahıl ticareti ile uğraşmaktadır. Geleneksel yaşam biçimini sürdüren bu aile önemli varlıklara sahip olmuştur.Ailenin tüm bireyleri farklı farklı yeteneklere sahiptir. Kimi çalışkan, kimisi yeterince çalışmayan, kimisi özgür ve bağımsız tavırlı, dışardan etkilere dayanamayan türdendir. Buddenbrooklar kendi çabalarıyla önemli birikimler elde etmişlerdir. Ailenin tüm bireylerinin aynı çaba içinde olmamaları sonucu, 100 yıllık aile bir çöküş içine girer.

Bu ailede Thomas çalışkan, iş disiplini olan, işin gereğini bilen biridir. Bu nedenle Buddenbrooklar ailesinin şirket yönetimi onun eline verilir. Babası onu yönetici olarak yanında yetiştirir. Thomas, sürekli yükseliş isteğinde olan hırslı biridir. Bu hırs kardeşler arasında hırçınlaşmalara neden olabiliyor. İyi çalışmayan, işe geç gelen Chiristian‘la çatışacak duruma gelirler. Christian savruktur, gününü yaşar; onda yarın ne olacak düşüncesi yoktur. Bu yaşantı biçimi Thomas'ı çileden çıkarır.

Tony ise kız kardeşleridir. Çok zeki, hiçbir sözün altında kalmayan, aynı zamanda çok güzel ve çekici bir kadındır. Baba ve anne geleneksel bir evlilikten yanadır; damat adayının kendi sınıflarından, varlıklı biri olmasını isterler. Tony, istemeye istemeye bu evliliğe razı olur; ailenin seçtiği biriyle evlendirilir. Evliliğinden bir kızı olur ama evliliği ailenin düşlediği gibi olmaz. Tony, sıkıntılı günler yaşar; dayanamayınca baba evine kızıyla geri döner. Bir süre baba evinde kaldıktan sonra ikinci evliliği dener, bu da istediği gibi gitmez. Damat adayları da çıkarlarına düşkündür; hepsi de drahoma (çeyiz) için evlenir. Tony, evliliklerinden aradığı huzur ve mutluluğu bulamaz. Evlilikleri bir zincir gibi boynunu sıkar. İlk yıllarda, bir tıp öğrencisine vurgundur ama aile gencin varlıklı olmamasından dolayı evlilik gerçekleşmez.

Buddenbrooklar şirketinin yöneticisi Thomas, Hollandalı zengin ve kültürlü bir kızla evlenir. Bu Hollandalı gelin sanatla da içli dışlıdır. Klasik müziğe düşkündür; çok güzel piyano ve keman çalar. Bu evlilikten Thomas'ın bir oğlu olur; Thomas çocuk büyüdüğünde şirketin başına yönetici olarak geçmesini ister. Çocuk bu tür işlere, baba işlerine pek eğilim duymaz. Müziğe ayrı bir ilgisi vardır; piyanoya ilgi duyar, kendi çapında küçük küçük besteler yapar. Belli ki, annenin müzik tutkusu ona da geçmiştir. Baba bundan pek memnun olmaz, hep yerine geçecek birini düşler. Hiçbir şey babanın düşlediği gibi olmaz. Thomas Kent Konseyi'ne senatör bile seçilmiştir. Âdeta gücünün doruğundadır. Yine de kaygılıdır, iç sıkıntılar içinde boğuşup durmaktadır. Birgün evine dönerken yolda yüzüstü düşer ve hayatı son bulur. Bu olay ailenin başına gelebilecek en kötü durumdur; yıkılışın işaretleridir.

Thomas öldükten sonra müzik tutkunu oğul da tifo hastalığından yaşamı son bulur. Oğul Hanna'nın ölmesi, annesinin de bulunduğu kenti terk etmesine neden olur. Thomas'ın karısı evlerini satarak Hollanda'ya baba ocağına geri döner. Kız kardeşleri Clara da bir hastalığa yakalanarak hayattan ayrılır. Bunlar Buddenbrooklar ailesinin çöküş sürecine girdiğinin göstergesidir. En son Christian evlenmiştir ama onun da evliliği iyi gitmez, ahım şahım bir hayatı yoktur.

AİLENİN 100 YILLIK HAYATINDAN KESİTLER SUNUYOR

Bu romanda Buddenbrook ailesinin 100 yıllık yaşamından kesitler sunuluyor. Geleneksellikte direndikleri, yeni açılımlar yapamadıkları için Buddenbrooklar ailesi bir çöküş sürecine girer. 19.yy'da aile şirketleri babadan oğula sürüp gidiyormuş. Şimdi ise yöneticilerin aileden olması gerekmiyor; profesyonel yöneticiler bu işi götürüyor. Nasıl feodalizm günün koşullarına uymadığından yıkılıp gittiyse, burjuva ailesinin yükselişi ve çöküşü burada tüm doğallığıyla yaşanıyor. Severek ve beğenerek okuduğum bu roman, yaşanan ve yaşanmakta olan tüm insan ilişkilerini her yönüyle anlatmış.

Romanı Almanca'dan çevirenler de (Kasım Eğit- Yadigâr Eğit) gerçekten güzel çevirmişler. Türkçe'yi çok iyi kullanıyorlar, okurken hiç çeviri kokusu hissetmiyorsunuz. Çevirenler çok yetkin insanlar, uzun yıllar üniversitelerde çeviri alanında emek harcamışlar. Has çeviri,hem Türkçe'yi, hem de yabancı dili iyi bilmekten geçiyor. Bir halkın kültürünü tanımadan böyle güzel bir çeviri yapılamaz. Dünya klasiklerinin en önemlilerinden olan bu değerli eseri okuyun, beğeneceksiniz.

Diğer Yazılar