DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ 

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde köylerdeki emekçi kadınları düşündüm. Köy kadınlarının tatili bile yoktur; sürekli tarlada, bahçede, hayvanların bakımında, her işte çalışırlar. Dışardaki bu çalışmalar yetmiyormuş gibi evde çamaşır, bulaşık, çocuk bakımı, yaşlıların bakımı hep kadınlara aittir. Kimse bu işlere hayır deme cesaretini gösteremez. Ömürleri işle başlar, işle tükenir gider.

Benim anam da hep öyleydi. Sabah namazında kalkar hayvanlara yem, saman verir; ekmek yapar, sabah yiyeceğini hazırlar, bir de tarlaya giderdi. Babamla beraber her işe koştururdu. Akşam yemeğini yedikten, namazını kıldıktan sonra uykuya dalardı; işte anamın dinlenmesi buydu. Arada bir akşamları halamlara, bazan da ablamlara giderdik; bu gidiş gelişler anamda bir rahatlık yaratırdı. Bu misafirliklerde anamın biraz yüzünün güldüğünü görürdüm.

ANAMIN ÖMRÜ ÇALIŞMAYLA GEÇTİ

Anamın ömrü çalışmayla, her işe koşturmakla geçti diyebilirim. Uzun yıllar bizim köy ve komşu köylerin dışında bir yerleşim yeri tanımadı. İlk kez Mevlit abinin düğününde, babamla Nazilli’ye gittik. Abimin düğününde babamla çekilmiş bir fotoğrafı vardır. Şimdi o fotoğrafı büyüterek evin duvarına astım. İyi hatırlıyorum anamın giyecek mantosu yoktu; Necati dayının hanımı Ayşe yengenin mantosunu ödünç alarak düğün salonuna babamla geldiler.

KÖYDE KENDİNİ DAHA ÖZGÜR HİSSEDİYORDU

İkincisinde oğlum Haydar doğduğunda, çalışmakta olduğumuz Elazığ’ın Maden ilçesine geldi. Ben o zaman Maden Ortaokulu’nda öğretmendim. Haydar biraz kendini toplayıncaya kadar bizde kaldı. Daha sonra tekrar köye döndü. Köyde daha rahattı, kendini daha özgür hissediyordu. Anam torunlarına da çok düşkündü; yanına her gidiş gelişimde çocukların sağlıklarını ve ders durumlarını sorardı. Onların iyi okuyup bir meslek sahibi olmalarını gönülden isterdi. İyi bir meslek sahibi olmanın, insanın biraz daha rahat yaşamasını sağlayacağı ve hayatın kolaylaşacağını söylerdi. O, kendisi ve kendisi gibi olanların hayatının pek de katlanılır olmadığını bilirdi. Rozcan ve Haydar’ın üniversite hayatlarını görmeye ömrü yetmedi.

Benim okumam için nasıl bir uğraş verdiğini bilirim. Okulu bitirmemi, bir meslek sahibi olmamı hep istedi. Çok uğraştı, neredeyse olanaksızı gerçekleştirdi. Babam hastaydı, çalışamıyordu; tek başına çift çubuk işlerini yürüttü. Bu bir umuttu, çocukları kendisi gibi zor koşullarda yaşasın istemiyordu. Bu umutla içi dolar taşardı. Ben de köye geldiğimde, çift çubuk işlerine yardımcı olurdum. O zaman anamın yüzünde güller açardı. Birazcık üzerindeki yükün eksilmesi onu nasıl sevindirirdi, anlatamam.

HEP YOKSULDAN, EZİLENDEN YANA OLDU

Ölümünden önceki son beş altı yılda köyün dışında neler olup bitiyor izlemeye başladı. Televizyon haberlerini izlemezse içinde bir eksiklik hissederdi. Haberleri izlerken kendince güzel yorumlar yapardı. Hep yoksuldan, çalışandan ve ezilenden yana taraf oldu. Kendi hayatıyla varlıklı insanların hayatını karşılaştırır, onların yüksekten atıp tutmalarına sinir olur, cevabı yapıştırmakta gecikmezdi. O bilirdi çalışıp çabalayarak diğerlerine fark atılamayacağını. Yine de hep çalışıp didindi, çalışmayı kutsal bildi. Zaten bu nedenle benim derslerdeki başarım onu hep sevindirmiştir. O konuda endişesi yoktur, gönlü rahattır.

Anam okumuş yazmış insanlara hep saygı duymuştur. Halamın oğlu Nihat dayı, Kemal abi O’nun saygı duyduğu insanlardandı. Daha sonra bu insanlara Orhan, Özcan, Yüksel, Feruze, Zekiye ve Cengiz eklenmiştir. Özellikle Feruze ve Zekiye’yi kızı gibi görmüş, onlardan hep iyilikle söz etmiştir. Zekiye Almanya’dan her gelişinde anamın yanına uğrar, gönlünü alırdı. Evlerimiz yakın olduğundan Feruze ise anamı sürekli görme olanağına sahipti. Feruze ve eşi Hamza abinin yardımlarından söz eder, onlara kaygısız yaşamlar dilerdi.

Anamın inatçı ve direngen bir yapısı da vardır. Ben Muş Lisesi’nde çalışırken polisler bizim eve geliyor, beni soruyor. Adresimi istiyorlar, anam da bilmediğini söylüyor. Nasıl bilmezsin, söylemezsen seni karakola götürür, hapse atarız diyorlar. Anam da atarsanız atın diyor. Bunun üzerine anamı Yeşilova Hapishanesi’ne götürüp kapatıyorlar. Anam ne olursa olsun benimle ilgili hiçbir şey söylememe kararındadır. O zamanlar polis götürdüğü zaman gençler geri dönmüyor kolay kolay. Anam bunun bilincindedir, yakın çevresinde ve kendi yaşamından görmüştür. Zaten 12 Eylül’de hapis yatmışlığım var. Halamın oğlu Kemal abi anamın hapiste olduğunu duyar duymaz Yeşilova gidiyor, oradaki tanıdıkları aracılığıyla anamı hapisten çıkarıp köye getiriyor. Sonra öğreniyor ki, beni askerlik nedeniyle arıyorlarmış. Anamın başından böyle bir olay da geçmiştir.

KADIN MÜCADELESİYLE EMEĞİN MÜCADELESİ AYRI DÜŞÜNÜLEMEZ

Bunları yazarken oğulları öldürülen analar, oğulları kaybolan, oğulları ve kızları işkencede eziyet gören analar aklıma geldi. Tüm analar duyarlı olup başka analar ağlamasın derse, daha mutlu bir yaşam sürdürülebilir. Emeğiyle, alın teriyle geçinen, yaşam mücadelesi veren anaların, emekçi kadınların, erkeklerle eşit ve özgür bir yaşam için mücadeleleri; etnik, cinsel, dinsel ve mezhepsel ayrımsız sürerse can bulabilir, hedefe ulaşabilir. Kadın mücadelesiyle, emeğin kurtuluş mücadelesi birbirinden ayrı düşünülemez.

Diğer Yazılar