KÖY ENSTİTÜLERİ’NİN YAYDIĞI IŞIK

Her 17 Nisan’da, Köy Enstitüleri’nin kuruluş yıldönümünde, onu anlayan ve özümsemiş eğitim çalışanları, günün anlam ve önemi üzerinde durur, konuşur, değerlendirme yapar, yaşananlardan dersler çıkarır. Köy Enstitüleri’nin kurucuları arasında İsmail Hakkı Tonguç bu kurumun baş mimarlarındandır. Dönemin Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel de Tonguç’u desteklemiş ve hep yanında olmuştur. Ülkemizin yüz akı bu iki aydının, Köy Enstitüleri’nin yaratılmasındaki çabaları unutulamaz. Köy Enstitüleri, genç Cumhuriyet’in bağrından doğan, yeşil bir filiz olarak değerlendirilebilir. Buradan yetişen taze filizler, aydınlığa susamış halkımıza can suyu olmuştur.
1940’larda bu kurumlar açılırken Türkiye’nin köyleri ışıksızdı, eğitimsizdi; kendi hâline bırakılmış, çaresizlik içinde kıvranıyordu. Okur-yazarlık yok denecek kadar azdı, köylüler âdeta Ortaçağ karanlığında yaşıyordu. Üretim ilkel bir şekilde, babadan dededen kalma yöntemlerle yapılıyordu. Tarımın geliştirilmesi, üretimin artırılması ve çeşitlendirilmesi gibi sorunlar, köylünün önünde çözülmeyi bekliyordu; köylü bu teknik bilgilerden yoksundu. Bu bilgileri öğretecek insan gücü de yoktu. Eğitimin üretimle yeniden bağının kurulması, üretimin hakça paylaştırılması, tüm bireylerin çalışır üretir hâle getirilmesi, kültürel geriliklerin giderilmesi gerekiyordu. Bu zorlu şartlar Tonguç ve arkadaşlarını ülke koşullarına uygun, çağdaş, yepyeni kurumlar (Köy Enstitüleri) kurmaya kadar götürdü.
BOZKIRIN ORTASINDA KENDİ YAĞIYLA KAVRULAN EĞİTİM SİSTEMİ
Tonguç, dünyadaki başka ülkelerin deneyimlerinden de yararlanarak, bu soylu girişimi başlattı. Köyün eğitim, sağlık ve beslenme sorunları vardı; bunların çözülmesi gerekiyordu. Olanaksızlıklar içinde kıvranan köy çocukları, nitelikli bir eğitimden geçmeli, sorunlarının farkına varmalı, kendi ayakları üzerinde durabilmeliydi. İşte Anadolu bozkırının ortasında, kendi yağıyla kavrulan bir eğitim sistemi düşüncesi bu zorunluluklardan doğdu.
Köylülerin okumaya eğilimli, zeki çocukları, ailelerinin oluruyla Köy Enstitüleri’ne kaydedildi. Bu çocuklar, parasız yatılı olarak eğitimlerini sürdürdüler. Zamanla aileler bu kurumların kendileri için ne kadar gerekli olduğunu anlamışlardır. Yüzyıllardır karanlıkta kalan bu insanlar için Köy Enstitüleri, uyanışın başlangıcı olmuştur.
DÜŞÜNEN-OKUYAN-KONUŞAN İNSANLAR YETİŞTİRDİ
Köy Enstitüleri’nde köylü çocukları bilimsel, lâik, demokratik eğitimden geçirilerek; düşünen, konuşan, okuyan, soran ve üreten insanlar olarak yetişmiştir. Köy Enstitüleri’nde sadece bilimsel eğitim verilmez, her türlü sanat eğitimi uygulamalı olarak verilir. Öğrencilerin yalnız ulusal kültürü değil, evrensel kültürü de özümsemeleri sağlanır. Öğrencilerin imdadına Hasan Ali Yücel’in çıkardığı Millî Eğitim Klasikleri yetişir. Türkiye’nin ve dünyanın saygın yazarları Türkçe’ye kazandırılır. Köy çocuklarının Tolstoy, Dostoyevski, Balzac, Emile Zola, Geothe, Charles Dickens, Steinbeck, Hemingway, Gorki, Stendal, Çehov, Puşkin gibi dünya çapındaki yazarlardan haberi olur, ufku genişler. Okunan kitaplar belli günlerde tartışılır, değerlendirilir ve özümsenir. Oburca okuyan bu gençlerden bilimsel, akılcı, lâik ve çağdaş düşünceyle donanmış insanlar ortaya çıkar.
KÖYE DÖNÜP KÖY ÇOCUKLARINI EĞİTTİLER
Eğitimlerini tamamlayıp köye dönen gençler, hem köy çocuklarını eğitir, hem de köylülerle kaynaşır ve iyi ilişkiler geliştirirler. Artık halkla bütünleşen aydınlar ortaya çıkmıştır. Köy Enstitüleri meslek edinilmesinde ve geliştirilmesinde de yararlı olmuştur. Köylerde marangoz atölyeleri, demirci atölyeleri açılmış, gençlere yaşamını sürdürmesini sağlayacak meslekler kazandırılmıştır. Köy Enstitüsü çıkışlılar dönemin koşullarına göre, neredeyse her işe aklı eren, her soruna yardımcı olan, alçak gönüllü insanlar durumundadır.
Benim abim de marangozluk mesleğini, köyümüzde açılan atölyelerden öğrenmiştir. Köyümüz Güney’de Köy Enstitülü öğretmenler hep iyilikle anılırlar, herkes onlardan saygıyla söz eder. O dönemde eğitimcilere öğretmen deniliyordu. Köylüler onlara “Öğretmen Bey” diye seslenirdi. Okullarda müdür sözcüğü kullanılmaz, “Baş öğretmen” denilirdi. Türkçe çok güzel kullanılır, konuşmalarda inceliklere dikkat edilirdi. Herkes o dönemde doğru, anlaşılır, yalın ve güzel konuşmaya özen gösterirdi. Bu öğretmenler ve sanat insanları, dilimizin özleşmesine az katkıda bulunmadı. Edebiyatın bugünkü geldiği noktaya biraz da onların çabalarına borçluyuz. Güney (Burdur) Köyü’nden Kemal Atıcı, Hasan Hüseyin Tura, Abdullah Akın, Köy Enstitüsü çıkışlı öğretmenlerimizdir. Cemal öğretmen de köyümüzde çalışmış Köy Enstitüsü çıkışlı öğretmenimizdir. Köylülerimizin belleğinden çıkmayan, unutulmayan bir öğretmenimiz. Benim bildiğim Köy Enstitüsü çıkışlı öğretmenler bunlar. Bu dünyadan geçtiler, ışıklar içinde uyusunlar...
ÖMRÜ UZUN SÜRMEDİ
Ne yazık ki, Köy Enstitüleri’nin ömrü uzun sürmedi. Köylülerin uyanması, köy çocuklarının bilinçlenmesi, kırsal kesimdeki toprak dağılımının dengesizliği ve demokratik bir “toprak reformu” istemlerinim yükselmesi çıkar çevrelerini rahatsız etti. Enstitülerle ilgili akıl almaz dedikodular üretilerek kapanması sağlandı. Enstitülerin kapatılmasını engelleme çabaları sonuçsuz kaldı. Uyananlardan, soru soranlardan, gerçekleri anlayanlardan rahatsız olan egemen sınıflar saldırılarını yoğunlaştırdı.
ÖNEMLİ AYDINLAR YETİŞTİRDİ
Kısa süren Köy Enstitüleri’nden bilinçli aydınlar yetişti. Köy Enstitüleri’nin mimarı İsmail Hakkı Tonguç’un Canlandırılacak Köy adlı bir eseri vardır. Mahmut Makal, Bizim Köy adlı eseriyle ünlenmiş, ünü sınırlarımız dışına taşmıştır. Arkasından Fakir Baykurt köyü ve köylü sorunlarını sınıfsal bağlamda anlatarak bir çığır açmıştır. Irazca’nın Dirliği, Yılanların Öcü, Kara Ahmet Destanı adlı üçleme unutulamaz. Talip Apaydın’ın Sarı Traktör’ü de köye makineleşmenin girişini de çok iyi vermiştir. Mehmet Başaran, Özgürleşme Eylemi: Köy Enstitüleri, Mehmetçik Memet , Dursun Akçam da Kanlı Derenin Kurtları gibi güzel eserlerle Köy Enstitüleri’nin unutulmazları arasına girmişlerdir.
Köy Enstitülü öğretmenler, öğretmen örgütlenmesinde de çok önemli görevler üstlendi. Fakir Baykurt, TÖS’ün kurucuları arasındadır ve ilk genel başkanlığını yapmıştır. TÖS’lüler ve TÖB-DER’liler Türkiye öğretmen tarihinde belleklerden silinmeyen eylemlere imza attılar. Eğitim -Sen ve Eğitim -İş TÖS’ün mücadele geleneğini sürdürmektedirler. Yazımı İsmail Hakkı Tonguç’un bir sözüyle bağlamak istiyorum:
“Elimden gelse, bütün dünya okullarının programlarına (İnsanın İnsanı Sömürmemesi) adlı bir ders koyardım. “
Diğer Yazılar