DENİZLİ’DE ACIKLI-GÜLÜNÇ BİR KİRA TİYATROSU

Önceki yazılarımı okuyanlar hatırlayacaklardır, Denizli’ye taşınır taşınmaz şehrin “Yalan Dünya” mahallesinde büyük bir çatı arasını makul bir paraya kiraladığımdan dem vurmuştum. Ama koca bir sene, sel suyu akarca geçti ve geldi çattı kira yenileme dönemi. Kartal Tibet’in Sabahsız Geceler (1968) filminde kıvrandığı türden bunalımlara rahmet okutacak buhranlar içinde kıvranıp dururken, bir de ev sahibim arayıp “Murat devlet % 65 diye açıklamış, sen de %65 artıracaksın o halde” deyince zaten, ben bittim dostlar. O an Şafak Sezer’in Türk Malı dizisinde ara ara tecrübe ettiği kısmi kitlenmelerden birine gark olup da, biraz düşüneyim “SAHİP” deyip telefonu kapatmayı başardım. Kendime gelince ise, başladım kukumav kuşu gibi başımı üç yüz altmış derece çevirip durmaya, el çare o koca fal taşı gözler arar umutsuzca el çare!
İlk olarak bu yüzde 65 devletin buyurduğu en yüksek kira artış oranı değil miydi? Yani devlet en fazla bu kadar artırabilirsiniz dedi diye, hemencecik o kadar artırmak da neyin nesiydi? Sanırım ev sahipleri ev sahibi olmayı, bir işte çalışmakla karıştırıyorlar. Yani bir asgari ücretli bir ay çalışacak kan ter içinde ve bir maaş alacak ama evi olan biri o maaşın mesela (en az) yarısını oturduğu yerden sırf evim var diye tahsil edecek, öyle mi? Eskiden ev kirasından gelen gelirle insanlar geçinmezdi. Yani ev kirası asla bir maaş ya da bir ticaretten elde edilen akarlar kadar yüksek olmazdı. O paralarla ya geçime ufaktan destek olunurdu ya da kira gelirleri biriktirilir de bir çocuk falan doğarsa işte ona altın zıbın vb. ne ise o alınırdı. Yani ev sahibi olmak bir meslek sahibi olmak gibi kabul edilmezdi ya da düşünülmezdi eskiden. Şimdi ise bir evin varsa sanki bir PAÜ mühendislik yüksek lisans mezunu gibi parasal beklentidesin; ya da ne bileyim işte Bayramyeri’nde 30 senedir mal alıp satan bir tacir gibi şişinip duruyorsun (aman dikkat yılbaşında hindi ile karıştırılmamak gerek).
Tamam, ev sahipleri bu sanrılı paradigmayı (sosyal ölçüt ya da genel anlayış) sancılı bir kabule dönüştürsünler, ne yapalım burası özgür bir ülke fakat ya devlet nice bir umursamazlık peşindeydi? Şu geçen senelerde yürürlükte olan yüzde 25 kira artış sınırını kademesiz bir şekilde kaldırmak yolda bastonu ile zar zor yürüyen bir insanın arkasından gizlice yaklaşıp da bastonuna tekme atmaktan farksız sonuçlara yol açmıştı. Kimse de çıkıp bunun sebebi şudur diye bir açıklama yapmadı. Devlet bizi düşünmesin ona da alıştık peki güzel de, enflasyonla boğuşan ve ekonomik durumdan dolayı ciddi oy kaybına uğramış bir iktidar partisi nasıl olur da bu sınırın aniden 25’ten 65’e fırlamasına olur verip, KENDİ BİNDİĞİ DALI (balta ile değil ha) IŞIN KILICI ile kesivermişti? Yani ev ve işyeri kiralarındaki bu kuduruk artış durdurulmadıkça enflasyon canavarı ile mücadelenin asla kazanılamayacağının farkında değil mi ya da son derece mütevazı artan memur ve çalışan maaşları bu kiralar karşısında şeker gibi eriyip gidende bunun kendisine gene oy kaybı olarak döneceğinin ayırdında mı?
Akıl alır iş değil ama devleti bir yana bırakalım da, biz gene kendi acıklı-gülünç halimize dönelim. İmza koyduğumuz sözleşmeye bir bakayım dedim. Azgın sularda boğulmak üzere olan bir adama atılan bir can simidi misal, sözleşmede yıllık kira artışının TÜFE oranı temel alınarak gerçekleşeceğinin yazılı olduğunu gördüm. Ohhhh, kul sıkışmayınca Hızır yetişmezmiş, işte şimdi yırttım diye havalara uçtum. Hemen açtım bilgisayarı ve TÜFE oranını arattım. O da ne, yüzde 58 çıktı geçen senenin ortalaması. Yeme de yanında yat. Yüzde 65 ile yüzde 58 arasında bir beş yüz lira fark ediyordu benim kira artışım. Bizim Hızır da gene eksik olmasın ama bizcileyin çıktı galiba, heyhat.
Orta Oyunu Başlıyor
Fakat insan öyle bir ezik-güdük varlık ki sayın Horozlar, ev sahibime “Yahu bu artışlar benim gelir artışımın çok üzerinde, gel biz şunu %30 yapalım” diyecek cesarete sahip değildim. Hani züğürt tesellisi derler ya, benimkisi şu 500 liralık olası ıskontoya denize düşenin yılana sarılacağı gibi sarılmaktı. İç güveysinden de halsizce bir kazanımı, düşeş bu düşeş diye kutladım; içimden bir ses “enayisin sen enayi” diye aklıma bozgunculuk üflese de. Yani lafı dolandırmazsam, artık tek amacım kira artışımı 65 değil de 58 oranı üzerinden yaptırabilmekti ki; aslında acıklı, acınası ve acımtırak bir zafere koşudan başka ne ola?
Hadi biraz gerçekçi olayım; ben aslında pek ezik sayılmam hatta biraz kuduzumdur bile. Ama bu evin durumu ve oturduğum semt düşünüldüğünde yüzde 65 artışla dahi, emsallerine bakılınca, oldukça ucuza hatta bedavaya oturuyor olacaktım. Benim istisnai durumum genel facianın varlığını ortadan kaldırmasa da, yani tavrım ilkesel olarak bir hata da olsa, eşimin “bir kez de herkes gibi sen de zavallı ve itaatkar ol, kış ortasında şimdi ev mi arayacağız?” tarzından uyarı gibi görünen tehditleri de, bu kabullenişte etkili olmadı değil. O yüzden şu yüzde yedilik farkı cebe atabilirsem, ke(n)dimi bir fare tutmuş kabul edecektim.
Nitekim başardım da zorlanmadan. Kemalettin Tuğcu’dan araklanan dramatik lakırdılar, bu gidişatın böyle sürerse ülkenin başını ve gelecek nesilleri de yakacağına dair ikna edici söylevler, zavallı ve anlaşılamayan bir yazar olduğumdan dem vurup da ağlamalar sızlanmalar… Yani Dümbüllü’ye kavuk attırıp Stanislavskiye’ye şapka çıkarttıracak bir oyunculuk ile sahnelediğim o kapı önü tiyatrosu… Bunlar sonucunda Denizli’nin en sevimli teyzesi olan ev sahibim gülerek “tamam tamam %58 olsun senin artışın” deyiverdi. Çok zekiyim ya, bir gün sonra ancak dank etti ki, zaten yüzde 65 rakamı pazarlığa en üst seviyeden başlamak için bir havuçtu sanki. Pek kibar yetiştik biz, bu asil ticaret ekininin ustaları ile başa çıkmam gerçekten zor benim.
Perde Kapanıyor
Neyse, beni ve şu numaradan hüzünlerimi bir yana bırakırsak, ağır kiralar altında EZİLEN maaşlı insanlar var (ezilmek kelimesini okuyup da geçmeyin, bu kelimenin anlam ve gündelik sonuçları üzerine iki dakika zaman ayırın ve düşünün, tabi zaten fiilen yaşamıyorsanız ezilme halini). Hem işyeri kiralarına gelen mantık dışı zamlar da enflasyonla mücadeleyi çok ciddi sakatlıyor. Nasıl olacak bu makro hedefler falan filan bu işyeri kiraları böyle artar iken?
O halde, insanlarımız mantık dairesinde hareket etmeyi başaramadıkları için, devletimiz bu kira artışlarını iki tarafı da mağdur etmeyecek rakamlarla SINIRLANDIRMAK zorunda. Ne yapalım serbest piyasa ekonomisi insan doğası karşısında bazen çaresiz kalıyor, Adam Smith’in görünmez eline felç iniveriyor NAH!!! Böyleyken, devlet müdahalesi de zorunlu oluyor. Bu Amerika’da böyledir (bkz. son Kaliforniya yangınlarında yangın klozu iptal edilen sigorta poliçelerine bu kapsamın zorunlu olarak eklendiğinin ilan edilmesi), Fransa’da da böyle (bkz. Fransa’da 2025 yılının ilk üç ayı için kira artış oranının EN FAZLA yüzde 1,82 olarak emredilmesi, kaynak: https://www.connexionfrance.com) ve Türkiye’de de böyle olmak zorunda (bkz. BEKLİYORUZ BAKALIM…).
Bir siyasetçi olsam şu yazının satır aralarından hayati dersler çıkartırdım. Hayati çünkü bu yaşam fizikteki “etkiye tepki” prensibinin kesenkes geçerli olduğu bir sahne. Ama onların okuyacağını sanmıyorum; eh sizler okuyorsunuz. Nasrettin Hoca’nın ünlü özdeyişini biraz değiştirirsek, damdan düşenin halini ev kiralayan anlar.
Esen Kalın
Diğer Yazılar