İYİ YAŞAMAK İÇİN MATEMATİK BİLMELİ KİŞİ
Yenişehir ve Servergazi tarafları sonbaharda çok güzel oluyor. Bizim semtlere göre çok daha sessiz ve sakin, ayrıca hafif eğimle yükselen mahallelerin hemen ardındaki ormanların üstünde dikilen ve acaba ilk karın yağmaya başladığına şahit olabilir miyim diye hevesle takip edip durduğunuz, boz ile sarı arası yüksek zirveler. İşte bu yazıdaki konuyu ele almama yol açan hadise de, geçen hafta Yürüyüş Yolu civarında böyle manzaralı güzel bir kafede başıma geldi. Ama aslında birçok kez olduğu gibi, bu olay da son bir kıvılcımdı. Yoksa üzerinde duracağımız sorunun varlığı ve genel kapsamlı üzücü sonuçları çok uzun zamandır toplumumuzda açık bir şekilde hissedilmektedir. Gene de çok berrak bir gösterge olduğu için onunla başlıyorum.
Kahvemi almak için bankoda beklerken barista (kahve barmeni anlamına geliyor herhalde) çocuğa bardağımın dörtte üçünü (3/4) doldurmasını, fazlasını içemediğimi belirttim. En az lise mezunu olduğu hal ve tavırlardan belli, hatta Denizli aksanını bile unutmuş delikanlı bana, “Abi ben nasıl bileyim şimdi onu…” dedi bir hayıflanma ile. Ben de sandım ki, bardağın dörtte üçünü göz kararı ile tutturmakta hata yapmaktan korkuyor. O yüzden “O kadar önemli değil biraz azı biraz çoğu” diye cevap verdim. Çocuk sözlerimden tatmin olmamış halde “Dörtte üçü nasıl oluyor şimdi yani?” diye sordu. Aha, anladım ki çocuk “dörtte üç” kavramını bilmiyor, bayağı kesirleri öğrenmemiş. Vohaa ya da Voahh ya da Voynnnn en olmadı Abovvvvv, son tahlilde Felaket!
Matematik Esasen Neden Çalışılır?
O bilge eskiler, “bakkalda hesabını bilsin yeter” gibisinden bir lakırdıyı pek severlerdi. Bu anlayış hala ortalıklarda dolanıyor. İnsanlar, ilk ve orta eğitimdeki matematik derslerinin verilmesinin yegane amacının kişinin gündelik yaşamda dört işlemi yapabilmesini sağlamak olduğunu sanıyorlar. Yani, çocuk mühendis ya da benzeri teknik bir meslek sahibi olmayacaksa dört işlemi bilecek kadar matematik dersi ona yeter, diye düşünüyorlar. Yukarıda aktardığım feci olayda da görüldüğü üzere, temel matematik evet gündelik hayatın basit akışında ayazda kalmamak için de şart ama bu derslerin asıl varlık sebebi asla bu kadar basit değil ve aksi bir düşünce tarzı korkunç bir hata. Peki, matematik (ve onun hem alt başlığı hem de en saf hali olan mantık) derslerinin inatla çocuklara verilmesinin sebebi nedir? Çocuk hayatı boyunca ve meslek yaşamında, geometri ve aritmetiğin zorlu konuları olan türev, integral, trigonometri, fonksiyon, limit gibi başlıklardan edindiği bilgileri kullanmayacaksa ve kör şeytan, bu kavramları bir türlü tam oturtamayıp eğitim yaşamında bir de bunlar yüzünden sene kaybı ile dahi karşılaşacaksa, neden sınırlı seviyede de olsa bu konular mutlaka öğrencilerin başına bela edilmek gerek? Ne fena bir şey mi dersiniz? Yok, öyle olmayabilir. Bu ikilemi tamamen çözümlemeden önce hem konuya hakimiyetimizi artıracak hem de ciddi bir genel kültür bilgisi olarak işimize yarayacak bir ara başlık açmakta fayda var.
Semavi Dinler ve Klasik Mantık
Diğerlerini bilemiyorum tabi ama semavi dinlerin her biri, Aristo ile başlayıp İbn Rüşt, Farabi ve İbni Sina gibi İslam, Musa bin Meymun gibi Yahudi ya da kısmen Akinolu Thomas gibi Hristiyan düşünürleri elinde iyice olgunlaşan klasik mantık öğretilerini temel yöntem olarak benimsemiştir. Daha doğrusu, bu bir mecburiyet olarak ortaya çıkmıştır. Yani klasik mantık din kavramının ana direklerinden biri olarak yerini almıştır ve günümüzde de bu konumunu korumaktadır. Neden? Bu şaşırtıcı gerçeğin sebebi oldukça basittir. Kutsal kitapların inmesinin tamamlanması ve peygamberlerin de ölmeleri sonrasında, ilgili dine inananların sorularına cevap verebilmek için sağlıklı bir akıl yürütme zorunluluğu baş göstermiştir. Din konusunda uzman bir kişi, kendisine gelip de belirli bir eylemin (bazen de felsefi ya da siyasi bir yaklaşımın ya da bir düşünce tarzının) günah-sevap olup olmadığını soran bir insana doğru bir cevap verebilmek için önce kutsal kitaba, daha sonra o dinin peygamberinin kayıtlı söz ve eylemlerine bakar. Fakat eğer, sorulan sorunun cevabını bu iki temel kaynakta bire bir bulamıyorsa, yanıtı bu kaynakların temel ilkeleri ile uyumlu bir akıl yürütme yaparak verecektir. İşte bu akıl yürütme, kıyas ya da yorumlama sürecinin sağlam, sağlıklı ve kanıtlanabilir olmasını sağlamak için doğru düşünebilmeyi düzenleyen mantık biliminin ilkelerine ihtiyacı vardır.
Aslında düşününce, soruyu soran kişinin de eğer doğru bir akıl yürütme yöntemine sahipse çözüme ulaşabileceği ortadadır. O halde, dini doğru yaşayabilmenin temel gerekliliklerinden biri de sağlam ve sağlıklı bir mantık bilgisi olarak ortaya çıkmaktadır; bu önermeyi “mantıklı olmak” şeklinde de sadeleştirebiliriz.
Batı toplumları bu gerekliliği orta (ya da karanlık) çağlar boyunca göz ardı etmiş ve korkunç sonuçları ile karşılaşmış fakat 1600'lerden itibaren tekrar akılcılık yoluna girmişlerdir. İslam dünyası ise dinin akıl ve mantık yolu ile yorumlanmasının müthiş faydalarından ilk 400-500 sene boyunca yararlanmış ama daha sonra bu yolu terk etmiştir. Dini konu ve alanlarda sonuçlara ulaşmak için mantık yöntemlerini kullanmanın hakir görülmesinin doğal bir sonucu olarak, cevabı verilemeyen ama gündelik hayatı etkileyebilen sorular ortada kalmıştır. Mantık bilimini yani sıhhatli düşünebilme araçlarını kullanarak soruları cevaplamak yerine bu tür soruların tümden yasaklanması tercih edilince, sonuç günümüzdeki nesnel dünyadan kopuk, geri kalmış ve insanları memnuniyetsiz İslam toplumları olarak somutlaşmıştır.
Aslına bakılırsa, bu yöntemleri reddeden bağnaz ve sofu dini çevrelerin dahi çağlar boyunca zaman zaman akıl yürütme araçlarını zorunlu olarak (ama fark ya da itiraf etmeden) kullanmış oldukları da ortadadır; fakat mantık alanında yetkin olmadıklarından yani sağlıklı düşünme pratiğinde zayıf olduklarından, bu insanlar ya yanlış sonuçlara ulaşmışlar ya da hiçbir sonuç çıkaramamışlardır. Hurafelerin, kerametlerin ya da malum olma gibisinden safsataların kökenlerini araştıran bir kişi, bu iddiayı göz ardı etmemelidir.
Türkiye Türkleri; hem göçebe özgürlükçü kökleri, hem çağlar boyu yönettikleri birden fazla imparatorluğun farklı yaklaşımlara belirli seviyelerde hoşgörü ile bakmayı zorunlu kılan serbesti ruhu ve hem de akılcılık temelli Cumhuriyet Devrimi sayesinde, İslam toplumları arasında bu felaketten bir nebze de olsa beri kalmayı başarmış ve bir istisna teşkil etmişlerdir.
Bu derinlikli konuyu araştırmayı, karşı görüş üretmeyi, daha geliştirmeyi, itirazları değerlendirmeyi yani konu üzerine zaman harcayıp kafa yormayı meraklı okurlara bırakıyorum. İlk başlığımıza geri dönelim ve yazımızı sonuçlandıralım.
İyi Yaşamak için Matematik
Matematik eğitimi, şimdi artık epeyce açık bir şekilde görebildiğimiz üzere, sadece bakkal hesabı için verilmemektedir.
“x şu değer ise o halde y de bu değer olmak zorundadır ama y farklı bir değer görünüyorsa o halde x değerini hesaplarken bir hata yapmış olmalıyım” gibi en basit ve kaba şekilde ifade edebileceğimiz bir düşünce akışını çalışan ya da oturtan bir çocuk, gündelik yaşamda da “Bu insan bana bunu teklif ediyorsa, o halde şu tür bir beklentisi olmalı, eğer bu tür bir beklenti yoksa ben teklifi yanlış mı anladım ya da göremediğim gizli bir amacı mı var?” gibi koşut bir düşünce zincirini de sağlıklı bir şekilde yönetebilir.
Benzer üçgenleri saptamaya çalışan bir öğrenci, ilk bakışta benzer gibi görünse bile aslında bazı ölçütlerin eksik olduğunu görecektir ya da görmeye çalışacaktır. Bu türden bir düşünme pratiğine alışık bir insan, “Otobüse bineceğim ama bu yolda çok fazla trafik olur; aslında otobanın karşısına geçmeyi başarırsam yolum kısalır, fakat otobanda üst geçit ve trafik ışıkları yok, o halde çok tehlikeli bir tercih olacağından bu seçeneği elemeliyim yani eve biraz geç ama güvenli gitmek daha mantıklı olacaktır” tarzından bir düşünce akışını kolaylıkla geliştirebilir.
Sonuç olarak, matematik çalışan (sınıfı geçemese dahi) bir öğrenci gündelik yaşamında karşılaştığı ve karşılaşacağı her türden sorun, seçenek ya da çözüm için doğru düşünme ve mantıklı sonuca ulaşma pratiği yapmış olacaktır. İşte matematik ve mantık derslerinin (ayrıca Türk daması ya da satranç ve zihni kesinlikli düşünme alanında eğiten diğer tüm ders ya da faaliyetlerin) asıl amacı budur. Daha Sorunsuz ve Daha Kaliteli Bir Yaşam Sürmek için Öğrencilere Sağlıklı Düşünme Çalışması Yaptırmak.
Tek nefeste kendi iddiamızı yeterince ortaya koyduğumuzu düşünerek yazıma yavaşça son veriyorum. Bu yavaşlığın içine üç adet son sözleri de yerleştirmeliyim.
İlki, tabi ki burada ben sosyal bilimler alanında çalışmayı düşünen öğrencilere ileri matematik diyebileceğimiz çok zorlu konuların verilmesinden bahsetmiyorum; demek istediğim, teknik bir meslek seçmeyecek dahi olsalar, tüm çocuklara temel matematik konularının verilmesinin gerekliliği. Ayrıca, “Siz sosyal bilimci olacaksınız o yüzden sizi bu derslerde zorlamamak gerek” anlayışı da terk edilmelidir. Ha, iyi bir sosyal bilimci aslında iyi bir matematikçi de olmalıdır ya, o başka bir hikaye.
İkinci nokta, aleme verir talkımı kendi yutar salkımı deyimini akla getirecek şekilde, kendimin de bir lise edebiyat sınıfı mezunu olduğu gerçeğidir. Yıllar boyunca aldığım az sayıda matematik dersinde de çok başarısız bir öğrenciydim ama geçmek için debeleniyordum. Uzay geometrisinde iyiydim gerçi, yani işte… Bu gerçeği burada itiraf edeyim de ileride ortaya çıkıverirse mahcup olmayım…
Ve son olarak, sizlere çoktan seçmeli bir soru yöneltmek istiyorum; “İslam’ın şartı beştir, altıncısı insaf” özlü sözündeki “insaf” kavramının en doğru karşılığı aşağıdakilerden hangisidir?
a) acımak b) mantık c) dürüstlük d) ahlak e) hiçbiri
İpucu: Murat Mutlu kahvesinden bir yudum aldıktan sonra, keyifli bir şekilde dağlara baktı ve “Karababa zirvesini yarın kuzey yamacından tırmanmayı düşünüyorum.” diye mırıldandı. O esnada tesadüfen yan masada oturan ve bu sözleri duyan bir dağcı dayanamadı ve şu sözleri sarf etti: “El insaf be birader, bu mevsimde o yamaç tamamen buzla kaplı olur.”
Yaşınız Kaç Olursa Olsun Matematik Çalışmakta Fayda Var.
Esen Kalın
Diğer Yazılar