CEZA YARGILAMASINDA ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR İLKESİ 

Latince “in dubio pro reo” olarak ifade edilen şüpheden sanık yararlanır ilkesinin iki anlamı bulunur: Sadece kusurlu sanık cezalandırılabilir ve kusur sanığa usule uygun bir muhakemede verilmelidir. Dolayısıyla ilke hem maddi ceza hukuku ile hem de ceza muhakemesiyle ilintilidir. Şüpheden sanık yararlanır ilkesinin soruşturma evresinde bir etkisi yokken hüküm evresinde etkili olur. Çünkü şüphenin bulunması soruşturmanın başlamasına sebeptir; tabi bu şüphe, bir suçun işlendiği şüphesidir. Bir suçun işlendiği şüphesi ile adli mercilerce soruşturma başlar. 

Bilindiği üzere ceza yargılamasında amaçlanan maddi gerçek yani kanunda suç sayılan fiilin sanık tarafından işlenip işlenmediğinin tespitidir. Söz konusu fiilin sanık tarafından işlendiği %100 sabit olmadığı takdirde beraat kararı verilmelidir. Buradaki saik suçsuz bir kişinin mahkûm olmasındansa suçlu birinin beraat etmesine tercih edilmesidir. Suçun başkası tarafından işlenebileceği veya sanığın suçsuz olduğunu gösteren en ufak bir şüphe dahi olsa sanık lehine yorumlanacak ve sanık hakkında şüpheden sanık yararlanır ilkesi uygulanarak beraat kararı verilecektir. Bu durumun kamu düzenine daha uygun düşeceği ise pek tabiidir. Bu bir tercih olup yüz suçlunun cezasız kalması bir masumun mahkûm olmasına tercih edilmesidir. Kuşkudan sanığın yararlanacağı evrensel bir ceza hukuku ilkesi olup varsayımlara dayanarak mahkûmiyet hükmü kurulmaz. Bu ilkenin masumiyet karinesinin bir görünüş şekli olduğunu kabul eden görüşlerde mevcuttur.

Ceza muhakemesindeki şüpheden sanık yararlanır ilkesi paralelinde evrensel masumiyet karinesi bulunmaktadır. “Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır.” (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi m.6/2). “suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz”( 1982 Anayasası m.38/4). Söz konusu düzenleme bir karineyi ifade eder. Bu ise ceza muhakemesiyle çelişmektedir. Ceza muhakemesi ile çelişmeyen ilke ise “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir. 

 “Bir masum mahkûm edileceğine birkaç suçlu cezasız kalsın”

Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamaz. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir. Şüpheden sanığın yararlandırılmasının felsefi temelleri Romalılar’ın “Bir masum mahkûm edileceğine birkaç suçlu cezasız kalsın” özdeyişine kadar götürmek mümkündür. Söz konusu özdeyiş zamanın eğilimlerine göre, bir masuma on, yüz ya da bin suçluya kadar değiştirilmiştir. Voltaire bir ya da iki suçlunun cezasız kalmasının bir masumun cezalandırılmasından daha iyi olduğunu ileri sürerken; Franklin yüz suçlunun cezasız kalmasının, Maimonides ise bin suçlunun cezasız kalmasının daha iyi olduğunu ileri sürmüşlerdir. Ceza yargılamasında mahkumiyet, büyük veya küçük bir olasılığa değil, her türlü kuşkudan uzak bir kesinliğe dayanmalıdır. Uygulamada adli hataların önüne geçilebilmesinin başka bir yolu da bulunmamaktadır. Bu doğrultularda Yargıtay Ceza Genel Kurulu şüpheden sanık yararlanır ilkesi ile ilgili birçok karar vermiştir. Ancak şüpheden sanık yararlanır ilkesinin uygulamada ne kadar yer tuttuğu konusu tartışmalıdır.

Yargıtay kararlarında şüpheden sanık yararlanır ilkesi

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2017/723 E. 2018/562 K. “...Bilindiği üzere; '...Ceza muhakemesi hukukunun temel prensiplerinden birisi de şüpheden sanığın yararlanacağı ilkesidir. Her hukuk devletinde kabul edilen ve masumluk karinesi ile sıkı bir ilgisi olan bu ilkeye göre, yapılan ceza muhakemesi sonunda fiilin sanık tarafından işlendiği, yüzde yüz belliliğe ulaşmadığı takdirde beraat kararı verilecektir.” Görüldüğü üzere Ceza Genel Kurulu, sanığın cezalandırılabilmesi için yüzde yüzlük bir bellilik oranı aramaktadır.

Sanığın cezalandırılmasının temel koşulu, suçun şüpheye yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesidir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2011/6-126 E. 2011/171 K. “Gerçekleşme şekli kuşkulu ve tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti, yargılama sürecinde toplanan kanıtların bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı göz ardı edilerek ulaşılan olası kanıya değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Yüksek de olsa bir olasılığa dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan, varsayıma dayalı olarak hüküm vermek anlamına gelir. O halde ceza yargılamasında mahkûmiyet, büyük veya küçük bir olasılığa değil, her türlü kuşkudan uzak bir kesinliğe dayanmalıdır. Adli hataların önüne geçilebilmesinin başka bir yolu da bulunmamaktadır.”

Oğuzhan Faik SEVİNÇ

sevinc.hukuk@hotmail.com

 

 

Diğer Yazılar