GİDER YAPIMIZ GELİR KAYNAKLARIMIZDAN HIZLI BÜYÜYOR

Döviz kuru, enflasyon ve faiz üçlüsünde neden-sonuç ilişkisi uzun zamandır ülke gündemimizde. Bu ilişkinin doğru tanımlanmasının ilk basamak olduğunu, maliye ve para politikalarının bunun üzerine kurgulanması gerektiğini ülke olarak hepimiz deneyimledik. Geçen hafta TCMB’nin açıkladığı “Enflasyon Raporu 2023-III”,bu deneyimlerden faydalanılacağı yönünde belli umut ışıklarını içeriyor olması açısından önemli.

İzlenen ekonomi politikaları nedeniyle zorunlu hale gelen ücret artışları ve bunun yanında yakıtta, gıdada, lojistik ihtiyaçlarımızda yaşadığımız enflasyon sonucunda oluşan “yüksek personel giderleri” şirketlerin en önemli problemlerinden birisi haline getirdi.

Geçen yıl Temmuz ayında 5.500 TL olan asgari ücret %107 artışla Temmuz 2023 ayından itibaren 11.402 TL oldu. Aynı dönemde, personel taşıma ve lojistik giderlerimizi doğrudan etkileyen benzinde%64, motorinde %46’lık fiyat artışı meydana geldi. İşletmelerimizdeki gıda harcamalarımız, TÜFE içerisinde en fazla fiyat artışı yaşanan ana grup oldu.

Buna karşılık Temmuz 2022-Temmuz 2023 döneminde dolar kurunda %50,55’lik bir yükselme gerçekleşti. Görüleceği üzere, kurların kasıtlı olarak baskılanması sonucunda dövizdeki artış, personel giderleri içinde tanımladığımız fiyat artışlarının çok gerisinde kaldı. İhracata odaklanarak milli kalkınma hamlesine güç katmak isteyen şirketlerimiz de doğal olarak bu matematikten olumsuz etkilendiler.

Denizli olarak bizler maalesef bu olumsuz durumdan daha fazla etkilenmiş durumdayız. Ocak-Haziran 2023 dönemi ile önceki yılın aynı dönemine ait ihracatımız ülke genelinde dolar bazında %1,9 azalırken, aynı dönemleri karşılaştırdığımızda Denizli ihracatında %12’lik bir gerileme gerçekleşmiş durumda.

İhracatın gerilemesinin yarattığı etkiye ilave olarak,kurdaki değişimin gider kalemlerimizdeki enflasyonun gerisinde kalması; şirketlerin ana harcama kalemlerinden enerji, akaryakıt, finans ve personel giderlerinin gelire oranının çok daha hızlı artmasına neden oldu.

İçinden geçtiğimiz bu zorlu dönemde oluşan bu figürler; makro ekonomik istikrarın sadece üretimi artırarak sağlanamayacağının, bilakis ileri teknoloji ürün ve hizmetlere yönelmemiz, tasarımdan pazarlamaya, satıştan satış sonrası hizmetlere kadar yenilikçi iş modellerine geçmemiz ve daha fazla katma değer yaratacak üretim yapısını oluşturmamız gerektiğinin bir kanıtı olarak özellikle Denizli ve benzeri illerimiz için önemli bir uyaran niteliğindedir.

TCMB’nın geçen hafta açıkladığı “Enflasyon Raporu 2023-III”ün detaylarında benim gördüğüm iyimser taraf, önümüzdeki 2,5 yıl içerisinde maliye ve para politikalarının diğer tüm milli güç unsurlarını destekleyebilecek kuvvet çarpanı olabilmesi için pek çok alanda reform yapılacağının dillendirilmiş olması. Seçilmiş sektörlerde finansmana erişimin (seçici kredi) kolaylaşması, yalın ve verimli üretimin benimsenmesi, nitelikli işgücünün artması, katma değerli üretimin yaygınlaşması, ikiz dönüşümün hızlanması ve sonuçta uluslararası rekabet gücümüzün artması ve ülke olarak refah seviyemizin, yaşam kalitemizin gelişmesi en başta ifade ettiğim faiz-enflasyon-kur döngüsünün doğru tanımlanması ile başlayacak ve multidisipliner bir anlayışla yönetilecek bu reformlar ile hayat bulacaktır.

Döviz kuru, enflasyon, faiz ilişkisini ve geleceği doğru okumak, eğitimden sağlığa ekonomiden adalete kaynakları doğru kurgulamak ve kullanmak, ekonomide yüksek çarpan etkisine sahip sektörlere odaklanmak reformların başarısı için kritik adımlar. Bu kapsamda, ekonomi aktörlerini farklı düşünmeye, politikaları çok boyutlu kurgulamaya ve uygulamaları süratle hayata geçirmeye zorlayacak bu reformlar ile Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) Dünya Ekonomik Görünümü Nisan 2023 Raporunda yer alan tablonun da lehimize değişeceğini değerlendiriyorum. Zira, bu rapora baktığımızda, durum çok da iç açıcı değil; Türkiye 905,5 milyar dolar gayri safi yurtiçi hasılası (GSYH) ile 196 ülke içerisinde sıralamada 19’uncu büyük ekonomi olarak yer alırken, 2022 nüfus verisine göre 10.618 dolarlık kişi başı milli geliri (kişi başı refah) ile dünyada 79. sırada yer almakta.

Bu güncel veriler ışığında, sanayicinin kırmızı okyanusta büyüme alışkanlığını mavi okyanusa taşıyamadığımızda, diğer bir ifadeyle “fiyatı düşürürüm, hacmi artırırım ve sürümden kazanırım” anlayışını katma değerli yapıya dönüştüremediğimizde, ana gider kalemlerimizden olan personel giderlerinin toplam gelire oranının özellikle Denizli ve benzer nitelikteki birçok ilimizde artarak devam edeceğini veya şirketlerin küçülmeye gideceğini ve/veya kayıt dışı istihdamın artacağını söylemek çok yanlış olmayacaktır. Bunu kader gibi kabul etmemek ve önümüzdeki 2-3 yılı çok çalışarak lehimize döndürmek yine şehirlerimizin iş insanlarının ve iş gücünün elindedir. Türkiye sosyo-ekonomik gelişmişlik sıralamasında 10. sırada olmasına rağmen kişi başı gayrisafi yurtiçi hasılada 19. sırada bulunan Denizli’nin bu ters makası kırabilmesi, ancak kendi içindeki potansiyeli hayata geçirebilmesi halinde mümkün olabilecektir.

Sonuç olarak; klasik personel yönetiminden stratejik insan kaynakları yönetimine geçmek, tasarım ve teknolojiyi içselleştirmek, uluslararası kalite hassasiyetlerini standart hale getirmek ve tüm bunları dijital ve yeşil dönüşümlebirlikte başarmak zorunda olduğumuz bir dönemdeyiz. Yetkililerin milli reformların yapılacağını dillendirdiği bu konjonktürde, reformlarla güç bulacak bizler de işletmelerimizde sürdürülebilir karlı büyümeyi başlatabilirsek, ülke olarak kişi başı millî gelirimiz ve refah seviyemizde yükselecektir.

 

Okan KONYALIOĞLU

Denizli Sanayi Odası Meclis Başkanı

Diğer Yazılar