PATRON KİM?

Değerli Dostlar,

Bir yanda gelişen ve değişen ihtiyaçlarla her geçen gün daha kaotik ve kompleks hale gelen üretim sorunları ile uğraşırken, diğer tarafta üretimden daha öncelikli hale gelen hayatta kalma ve sürdürülebilirlik konuları patronların öncelikli gündemine girmiş durumda.  

Sanayici işverenlerin ortak hedefi; ülkemizin kalkınma yolculuğuna azami katkı sağlamak, bu katkıyı  tüm paydaşlar odağında sürekli artan bir değere dönüştürmek. Uzun soluklu bu yolculukta “üretim” kendi başına bir kültür konusu ve ancak kuşaktan kuşağa aktarımlarla büyüyor ve büyütebiliyor. Zaman yolculuğu da diyebileceğim bu üretim yolculuğunda işverenler de evrildi. Geleceği doğru şekillendirebilmek için öğrenmeye ve öğrendiğini hayata sokmaya çalışan, yeni pazarlar bulmak için dünyayı arşınlayan, üretim tekniklerini en verimli hale getirmek için aralıksız bir tempoyla analizler yapan, benchmark ziyaretlerinde bulunan, yapay zekayı işletmesine sokmak için uğraşan, yetiştirdiği yetenekleri tutmak için çabalayan, merak eden, okuyan, araştıran, heyecanlı, tutkulu, azimli ve mutlu insanlarla sistemini yetenek merkezli büyütmeye çalışan, kısaca sürekli gelişim mücadelesinde olan insanlar haline geldik.

Bu konular elbette kendi tercihlerimizin doğal sonucu ve bizzat bizlerin yönetmesi gereken başlıklar. Ancak, Türkiye’de patronlar; üretmenin yanında maaş, döviz, parite, faiz, finansman, vade, eğitim sisteminden dolayı eksik kalan yetkin ve yeterli insan kaynağını yaratma çabaları gibi birbirinden farklı konuları da öngörmek zorunda. Bu yönüyle, bilinmezliklerle dolu dış çevre şartlarından dolayı türlü iniş ve çıkışlarda ayakta kalmaya çalışan üretim, riskli ve zahmetli de bir iş.

Şirketlerimiz açık sistem organizasyonlar ve bu nedenle hammaddenin girişinden para akışına, devlet politikalarından küresel buhranlara kadar dış çevreyle 360 derece ve sürekli bir ilişkimiz mevcut. Bu ilişki yönetiminde, bize düşen payın yönetilebilir olmasında bizi yönetenlerin de sorumlulukları var.  Bu yazımda, işverenler olarak bizden kaynaklanmayan ancak, çözmezsek işletmelerimizin sürdürülebilirliğini sağlayamayacağımız konulara biraz değinmek istiyorum. Zira, Türkiye sanayisi için en büyük tehlikenin “sürdürülebilirlik” olduğunu düşünüyorum.

ÜCRETLER

Devlet tarafından belirlenen asgari ücrete göre belirleniyor. Asgari ücretin seviyesi ve yılda kaç kere yapılacağı ve ne zaman açıklanacağının belli olmadığı bir ülkede üretim yapıyoruz. Örneğin, 2023 yılında asgari ücret seviyesi Aralık ayı sonunda belirlenmiştir. İhracata çalışan birçok firma Eylül/Ekim aylarında bütçelerindeki personel gideri miktarını bilmeden satış sözleşmelerini yapmıştır.

KİRALAR

Kiraladığımız depoların, üretim tesislerinin, satış birimlerine ait alanlarımızın, personelimize sağladığımız lojman veya “home office” konaklama imkanlarının bir sonraki dönemde hangi oranda artacağına Devlet karar vermektedir.

FİNANS GİDERLERİ

Bütçelerimizdeki ana gider kalemlerimizden olan finans giderlerinin yarın hangi seviyede karşımıza çıkacağı bilinmemektedir.

KURLAR

Önümüzdeki dönemde hangi kur seviyesiyle muhatap olacağımız meçhuldür.

Gelecekte hangi seviyede gerçekleşeceğini bilmediğimiz elektrik, enerji ve sair giderlerimizi saymıyorum. Hele hele, kucağımıza bir bomba gibi bırakılan EYT garabetine hiç girmiyorum. Bugün sokakta gördüğümüz 35 yaş üstü her 5 kişiden 2’si emekli haline gelmiştir.

Değerli Dostlarım, bir sanayici olarak kendimizi Kurtuluş Savaşında ayağındaki delik ayakkabısı ile, bir kâse hoşaf ve yarım ekmekle karnını doyuran, elindeki kısıtlı cephanesi ve modası geçmiş silahlarına rağmen gelişmiş silah sistemleri ve haberleşme teçhizatıyla donatılmış modern ordular ile savaşan kahraman Türk Askeri gibi hissediyorum. Biz de geçmişimizden aldığımız güç, içimizdeki üretim iştahı ve ülkemize değer katma sevdamızla mücadelemize sonuna kadar devam edeceğiz muhakkak. Amacım; sanayicinin temel beklentisi istikrar ve güvene vurgu yapmak.

İstikrar olmadığında geleceği şekillendirme çabaları yerine, bugünü kotarmanın, yarın da hayatta kalabilmenin kaygı ve endişesi başlıyor. Kaygı ve endişeden kurtulmanın ilk adımı “kaygıya yol açan etkenlerle yüzleşmek”. Bu nedenle, bugün sadece, sanayici olarak mücadele ettiğimiz cepheden güncel durumu paylaşmak ve yüzleşmek istedim. Sevgiyle kalın.

Diğer Yazılar