Adnan Menderes “Işıklar ve Gölgelerle Türkiye'nin Dansı"

Menderes, 1950'de iktidara gelen Demokrat Parti'nin (DP) lideri olarak, Türkiye'nin modern tarihindeki en etkili ve tartışmalı figürlerden biri. Kimileri onu, ekonomik gelişmeyi ve halkın sesini destekleyen bir kahraman olarak görüyor. Kimileri ise onun hükümetinin demokratik haklara ve özgürlüklere yönelik baskıları hatırlıyor. Peki Menderes dönemi, bu ışıklar ve gölgelerle nasıl bir dansa sahipti?

Menderes'in Ekonomi Politikaları

Menderes dönemi, ekonomik anlamda Türkiye'nin atılım dönemlerinden biri. Bu dönem, yatırımların ve inşaatın hızlandığı, tarımın teşvik edildiği ve sanayileşmenin öne çıktığı bir dönem. İnşa edilen köprüler, barajlar, yollar ve okullar…. Fakat 1958 yılından itibaren Türkiye ekonomik zorluklar yaşamaya başladı. Cumhuriyet tarihinin en yüksek oranlı devalüasyonu yapıldı, dolar 2 liradan 9 liraya çıkarıldı. Türkiye 600 milyon dolar dış borcunu ödeyemeyeceğini açıklayarak moratoryum (borçların ödenemeyeceği ve yeni bir ödeme planına bağlanması ilanı) ilan etti ve IMF ile ilk stand-by anlaşması imzalandı. Menderes, liberal ve dışa açık bir iktisat görüşüne sahipti, özel girişime geçmiş iktidarlara göre daha fazla serbesti tanıdı. Ekonomik girişimleri önceleri toplumun yoksul kesimini mutlu etti, ancak uzun vadede ekonominin dengesi bozuldu, aşırı dış alıma sebep oldu. Sanayileşme ve ekonomik gelişmeyle birlikte kırsal kesimden İstanbul gibi büyük şehirlere göç hızlandı. Bu yüzden büyük şehirlerde ilk gecekondu mahalleleri oluşmaya başladı.

Menderes'in Popülaritesi

Menderes o günlerde, halkın gözünde karizmatik ve güçlü bir lider olarak kabul ediliyordu. "Halkın Adamı" olarak tanımlanan Menderes, sadece ekonomik politikalarıyla değil, aynı zamanda halkla kurduğu bağlantılar ve iletişim tarzıyla da popülerliğini artırdı. Bu bağlamda, Menderes'in liderlik stili ve popülaritesi, Türkiye'nin siyasi tarihinde önemli bir dönüm noktasını temsil ediyor.

Menderes'in Demokratik Mirası

Ancak, Menderes'in hikayesi sadece ışıltılı başarılarla dolu değil. Onun döneminin gölgesinde, demokratik haklar ve özgürlükler üzerindeki kısıtlamalar yatıyor. Özellikle 1950'lerin sonunda, hükümetin ifade ve basın özgürlüğü üzerindeki baskısı arttı. Menderes, Eleştiriye tahammül edemiyordu. DP hükümeti 1956’da radyo ve yayın yoluyla işlenen suçlar kanununa yeni maddeler ekledi. Bu maddelerden ucu en açık olanı, “Kötü niyetle ya da özel maksada dayanan yayında bulunmak, hükümetin dışarıdaki itibarını mübalağalı ve özel maksada dayanan haberlerle sarsmak.”dı. 1954-1960 yılları Türk Basın Tarihi’nde sonu gelmeyen davalarla dolu karanlık bir dönem olarak kayıtlara geçti. Yalnız dört yıllık bir süre içinde (Mart 1954 - Mayıs 1958) 1161 gazeteci hakkında kovuşturma açılmış ve bunlardan 238’inin mahkûmiyetine karar verilmişti.

27 Mayıs Dönemi

1959 yılında Amerika'ya maddi destek talebiyle giden Adnan Menderes'e, Marshall Yardımı fonlarının neredeyse tükendiği hatırlatılarak talebi reddedildi. 1961 seçimleri öncesi İskenderun Demir-Çelik, Seydişehir Alüminyum, Keban Barajı ve İstanbul Boğaziçi Köprüsü gibi projelerin temellerini atmayı planlayan Menderes, bu konuda Sovyetler Birliği'nden destek almayı umuyordu. Yakın dostu ve Bakanı Dr. Lütfi Kırdar'ı Sovyetler Birliği'ne gönderdi ve olumlu yanıt alınca, Menderes 1960'ın Temmuz ayında Moskova'ya giderek kredi anlaşmalarını imzaladı.

Bu süre zarfında Menderes, DP Vatan Cephesi'ni kurdu ve her gece radyoda cepheye katılanların isimleri okundu. Bu duruma tepki olarak İstanbul'da bazı vatandaşlar Ajans Haberlerini Dinlemeyenler Derneği'ni kurdular. Ülkedeki tansiyonun yükselmesine neden olan bu tür olaylar, 1960 yılında hükümet ile muhalefet arasındaki ilişkileri gerdi. CHP Genel Başkanı İsmet İnönü'nün Uşak'ta bir seçim gezisinde yaşananlar ve benzer olayların İstanbul'da tekrarlanması sonrası CHP, Başbakan ve İçişleri Bakanı hakkında soruşturma önergesi verdi. Ancak, mecliste çoğunluğu oluşturan DP'li milletvekilleri bu önergeyi reddetti.

Bir başka gerilim kaynağı, 9 Mayıs'ta Menderes hükûmetinin Amerika ile imzaladığı ikili anlaşmaların mecliste kabul edildiği oturumdu. Muhalefet milletvekilleri, ABD Ordusu'nun saldırı durumunda Türkiye'ye gelmesini öngören anlaşmalara karşı çıktılar ve bu tür anlaşmaların hiçbir Avrupa ülkesi ile yapılmadığını belirttiler.

CHP'li bazı milletvekillerinin cuntacı subaylarla sürekli iletişim içinde olduğu bilgisini alan hükümet, durumu incelemek için "Tahkikat Komisyonu"nu oluşturdu. 15 DP milletvekilinden oluşan komisyon, hem suçlama hem de yargılama yetkisine sahipti ve kararlarına itiraz edilemiyordu. Komisyon, ilk olarak muhalefet partisi CHP'ye karşı soruşturma başlattı. Bu duruma karşı çıkan İsmet İnönü, "Askeri darbeyi teşvik etmek" gerekçesiyle TBMM tarafından 12 oturum süreyle meclisten men edildi. Bu olay, CHP'nin itirazıyla büyüdü ve sonuçta CHP milletvekilleri polis zoruyla meclisten çıkarıldı.

Meclis dışında, üniversitelerde hükümet karşıtı protestolar düzenlenmeye başlandı. 28 Nisan 1960 tarihinde İstanbul Üniversitesi öğrencisi Turan Emeksiz, bir protesto mitinginde polis tarafından açılan ateş sonucu hayatını kaybetti. 5 Mayıs 1960'ta Ankara'da 555K sloganıyla büyük bir protesto düzenlendi. 21 Mayıs'ta ise Harp Okulu öğrencileri ve subaylardan oluşan bir grup, hükümet aleyhinde sessiz bir yürüyüş düzenledi.

En nihayetinde, 27 Mayıs 1960 sabahın erken saatlerinde radyoda Kurmay Albay Alparslan Türkeş, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yönetime el koyduğunu duyurdu. Adnan Menderes, aynı gün Kütahya'da Albay Muhsin Batur tarafından gözaltına alınarak Ankara'ya getirildi.

İdamı

27 Mayıs darbesini gerçekleştiren askerlerin kurduğu Yüksek Adalet Divanı, yaklaşık 10 ay süren yargılama sonunda 14 kişiye idam, 31 kişiye ömür boyu hapis cezası verdi. Geriye kalan 418 sanık ise 6 aydan 20 yıla kadar değişen hapis cezalarına çarptırıldı veya beraat ettirildi. Bu süre zarfında, Pakistan Devlet Başkanı Muhammed Eyüb Han, İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Kennedy, Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle, Birleşik Krallık Kraliçesi II. Elizabeth ve Almanya Başbakanı Konrad Adenauer, idamların durdurulması için Cemal Gürsel liderliğindeki Millî Birlik Komitesi'ne çağrı yaptılar.

Cemal Gürsel başkanlığındaki Millî Birlik Komitesi, Celâl Bayar, Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu hariç diğerlerinin idam cezalarını affetti. Celâl Bayar'ın cezası ise yaş haddinden dolayı ömür boyu hapse dönüştürüldü. Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan, 16 Eylül 1961'de sabaha karşı idam edildiler. Aynı gün, başarısız bir intihar girişiminde bulunan ve tutukluluk süresince bazı askerler tarafından sözlü ve fiziksel şiddete maruz kaldığı belirtilen Adnan Menderes, İmralı Adası'nda 17 Eylül 1961'de sağlık kontrolünden geçtikten sonra saat 13.21'de idam edildi.

Sonuç olarak, Adnan Menderes dönemi, modern Türkiye'nin tarihinde hem büyüleyici ışıklarla dolu hem de gölgeleri içeren dönemlerden biri. Menderes'in ekonomik ve sosyal dönüşüm politikaları, Türkiye'nin modern tarihinde dönüm noktalarından biri oldu. Ancak, bu dönemin sosyal maliyeti ve demokratik değerlere olan etkisi, eleştirel bir değerlendirmede göz ardı edilemez.

Diğer Yazılar