BİR BAĞ TERE 50 TL

Denizli’de pazara çıkmak artık cesaret işi oldu. Çantanı alıp Pelitlibağ pazarına gidiyorsun, daha ilk tezgâhta cebindeki paranın buhar olduğunu hissediyorsun. Domates mi alacaksın, patlıcan mı, yoksa sadece yeşillikle mi idare edeceksin? Seçmek zorundasın, çünkü her şey ateş pahası.
Geçen gün yaşadığım olay hâlâ aklımdan çıkmıyor. Tezgâhın önüne yanaştım, sordum:
— Tere var mı?
Pazarcı şöyle bir etrafına baktı, ardından tezgâhın arkasından iki bağ tere çıkardı. Yüzündeki ifadeyi görmeliydiniz; sanki gizli bir mal çıkarıyormuş gibi…
— Demeti 50 lira. Tezgâha koymaya utanıyorum. Sorana yok dememek için aldım, dedi.
Düşünün! Altı üstü bir bağ tere 50 lira!
Peki bu fiyat nasıl oluşuyor? Üreticinin elinden çıkan ürün pazara gelene kadar aracılar elinde katlanıyor da katlanıyor. 5 kat, 10 kat… Sonuçta olan yine vatandaşa oluyor. Denizli’nin bereketli topraklarında yetişen ürünler, yine Denizlilinin cebini yakıyor.
Buna anlam vermek mümkün mü? Tarımıyla övünen bir şehirde yaşıyoruz ama kendi toprağımızın ürünü bize lüksmüş gibi satılıyor. Üretici kazanamıyor, tüketici alamıyor. Peki kim kazanıyor? Aracılar!
Artık bu düzene bir “dur” denmeli. Üreticiye destek verilmeli, kooperatifler güçlendirilmeli, doğrudan üreticiden tüketiciye ulaşacak modeller kurulmalı. Yoksa pazara her gittiğimizde “altı üstü bir bağ tere”nin 50 lira olduğu günleri daha çok konuşuruz.
Diğer Yazılar