BU YAZIYI YAZARKEN BİLE BEŞ KADIN ÖLDÜRÜLÜYOR

Yarın 25 Kasım. Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü.

Geçtiğimiz 8 Şubat'ta 28 yaşındaki Özlem Şımarık, eski kocası tarafından önce tüfekle vurulmuş sonra da defalarca bıçaklanarak öldürülmüştü. Cani eski koca cinayetten 6 saat sonra Çameli'de saklandığı gazinoda kıskıvrak yakalandı. Bugün ise cinayetin iddianamesi Burdur 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi ve azmettiricilerle birlikte katil eski kocaya müebbet hapis istendi. Bugün için ne acı bir tesadüf değil mi...

Canice katledilen 28 yaşındaki Özlem'in 2 de çocuğu vardı.  

Gazeteci olarak bu tip konular haber havuzunda karşıma çıktığında büyük bir kararsızlıkla karşı karşıya kalıyorum. Bir yandan, haberi yaparak kadın cinayetlerinin magazinleşmesinden, normalleşmesinden ya da özendirilmesinden korkuyorum, diğer yandan ise bu tip haberlerin halk arasında kadına karşı duyarlılığı artırmasını umuyorum. Devletin kadının can güvenliğini sağlayacak daha köklü önlemler almasını bekliyorum.

Çünkü kadın cinayeti işleyenler belli ki alacakları cezadan korkmuyor. Hatta büyük kısmı önce kadını sonra da kendini öldürüyor.

Kadına yönelik şiddet elbette ki sadece fiziksel değil. Rahatsız edici bakışlar da, mahalle baskısı da, sadece cinsel obje olarak görülmesi de, otomobilde sıkıştırılması da, geç saatte dışarı çıkmaya korkutmak da... Hepsi şiddet. Ve bu şiddet sadece erkeklerden de gelmiyor.

"Umarım bir daha kadın cinayeti yaşanmaz" cümlesini yazarken bile bir yerlerde bir kadın öldürülüyor, binlercesi şiddete maruz kalıyor. Daha net söylemek gerekirse; Birleşmiş Milletler Kadın Biriminin sağladığı rapora göre, her saat başı 5 kadın/kız çocuğu yakın partneri ya da aile üyeleri tarafından öldürülüyor. 

Kadını, cinsiyet içine sıkıştırdığımız sürece toplum olarak bu sorunu aşmamız mümkün değil. Çünkü görünen o ki kadın, sadece kadın olduğu için öldürülüyor.   

 

Diğer Yazılar